Her karışı Peygamber kokuyor

Mescid-i Aksa niyetine çıkıp, ulvi duygular eşliğinde yapılası bir yolculuk seyrini İsrail’e çevirince ister istemez atmosfer başkalaşıyor.

Mekke, Medine ve Kudüs üçgenindeki uhrevi hava yerini İsrail, Filistin, İsrail-Arap ve Yahudi-İslam kavgasının kıskacına bırakıyor.

Dini duyguların manevi huzuru, yerini dini duyguların siyasal işkencesine bırakınca, gerçekten her şey farklılaşıyor.

Artık gideceğiniz yer İsrail’dir.

Eğer İsrail’e bir yolculuk yapıyorsanız, bu yolculuğun her şeye gebe olduğunu bilmeniz gerekiyor.

Arkadaşlarla yaptığımız yorumlarda; ”her şeye hazır olmamız gerektiğinin“ kararına varmıştık.

Nitekim tam uçağa bineceğimiz anda bir arkadaşımızın evraklarını girişte unutup gidip tekrar getirmeye çalışırken 5 dakikalık bir gecikme yüzünde uçağa bizi bindirmemişlerdi.

Dolayısıyla sabah saat 7'de binmemiz gerekirken o akşam saat 9'da başka bir hava alanına başka bir uçağa bilet alarak gitmek zorunda kalmıştık.

Geç saatte de olsa artık İsrail'deydik.

Yaşadığımız manzaraları daha önce çeşitli film ve belgesellerde görmüştüm.

Gümrükte pasaport kontrolü esnasında, tek tek gözlem odalarına alınma…

Tek tek sorguya çekilme…

Her detay, her hareketin hassasiyetle değerlendirilmesi…

İsimler özerinde sorgu sual…

En nihayet uzun bıktırıcı bir uğraştan sonra gümrükten çıkış…

(Herkese mi aynı uygulama var? Sanmıyorum. Eğer Müslümansanız hele hele isimleriniz; Müslim, Mücahit, Ömer ise o zaman sistem daha da ağırlaşıyor.)

Bizi gümrükte Oktay Bey karşılamıştı.

Oktay Bey hem Türk hem de İsrail vatandaşıydı.

Yahudi asıllıydı.

Hanımıyla birlikte bizi İsrail sınırları içinde onlar gezdirecek bizlere rehberlik yapacaklardı.

Asıl adı “Yusef” olan Oktay bey, bizimle Kuddüs’ün Filistin bölgesindeki otele gelip, bizi otele yerleştirdikten sonra, sabah erkenden bizi Filistinli bir rehberin teslim alacağını söyleyerek ayrılmıştı.

Kudüs’e gelip sabah namazını Mescid-i Aksa’da kılmamak olmazdı.

Arkadaşlarla istişare ettik.

O kadar yorulmuştuk ki istişare sonucu bu sabahı otelde geçirme kararı çıkmıştı.

Belki bizi caydıran kaldığımız otel ile Mescidi Aksa arasındaki 20 km mesefaydi.

O gece yatağa uzandığımızda saat 01’i geçiyordu.

Normalde yer değiştirdiğim zamanlar pek uykum gelmez lakin o gece başımı yastığa koyar koymaz uyumuştum.

Ne kadar uyuduğumu bilmiyordum, birden Yahya hocanın beni uyandırdığını gördüm ezan okuyordu.

“Kalk sabah namazını kılalım tekrar yatarız” demişti.

Hemen abdest alıp henüz ezan bitmeden sabah namazını kılmaya başladık.

Gezeceğimiz yerler o kadar çok fazlaydki gece gündüz yol alsak ancak bitirebilirdik.

Bu topraklar her üç semavi din için çok önemli ve mübarek topraklardır.

Filistin öyle mübarek bir yerki her karışı peygamber kokuyor.

Eğer nefesinizi kalbinizle alırsanız, aldığınız her nefeste peygamberler duası karışımını hissedebilirsiniz.

Ve gezeceğiniz yerler sizi peygamberlerin bir nevi yaşam alanı olan halk ile Halık arasındaki araf’ın sahralarında ilahi mesajların mühürlendiği sonsuzluklara uçurur.

Ve ne yazık ki bütün bu yerleri iki günde göreceğiz.

Bu kısa zamanı uzatmak için ancak 'an’a hükmetmek gerekecek.

Yani 'an’ın sınırsızlığını keşfetmeniz lazım.

Ve 'an’ı yudum yudum yaşamanız lazım…

***

Önce Mescid-i Aksâ’da  çeşitli vakit namazlarını kılacak, Kubbet’üs-Sahra’ya yüz sürecek, Mirac’ta Peygamberimizin (asm) üzerinden göklere ve ötesine yükseldiği Muallak Taş’ını görecek ve Miraç gecesi kendisini Mekke’den Kudüs’e binek olarak getiren Burak’ı bağladığı Burak Mescidi ile tarihî Mervan Câmiini ziyaret edeceksiniz. Sonra Ağlama Duvarı, tarihî Kıyamet Kilisesi ve Hazreti Ömer Câmiini gezeceksiniz. Ve zaman bulabilirseniz Eski Kudüs çarşılarında gezinti yapacaksınız.

Sonra, Zeytin Dağına hareket edilecek, buradan kuşbakışı Kudüs’ü temaşa edip, Sahabî Selman El-Farisî ve Râbia’tül Adeviyye türbelerini ziyaret edeceksiniz. Ardından Hazreti Meryem ve ana ve babasının medfun bulunduğuna inanılan Kilise ile Hazreti Davud türbesini ziyaret edip, daha sonra dünyanın en eski şehri ve deniz seviyesinden 400 m aşağıda bulunan Erîha ile Lut Kavminin helâk olduğu Sodom ve Gomore şehirlerinin altında kaldığı Lut Gölü'ne (Ölü Deniz) ve gezintisi yapacaksınız. Sonra Hazreti Musa Kabri ve Külliyesi ziyaret edecek ve Mescid-i Aksa’da yatsı namaz kılacaksınız.

Ertesi gün; Mescid-i Aksa’da sabah namazını müteakip Halil şehrine hareket edecek, burada Harem-i İbrahîmî’yi ve bu kapsamda Hazreti İbrahim, Hazreti İshak, Hazreti Yakup ve Hazreti Yusuf Peygamberlerin kabirlerine yüzünüzü süreceksiniz. Sonra Helhul Kasabasındaki Yunus Peygamberin kabrini ziyaret edip Beytlahm şehrine geçeceksiniz. Burada tarihî bir kilise içinde kalan Hazreti İsâ’nın doğduğu yeri ziyaret edip, kısa bir moladan sonra Telaviv ve Yafa'ya hareket edeceksiniz. Yafa’daki Sultan Mahmud Camii ve Külliyesi ile Osmanlı eserleri ziyaretinden sonra Telaviv Havalimanına hareket edip İsrail’den çıkmaya çalışacaksınız.

“Çalışacaksınız” diyorum, çünkü İsrail’e girmek bir zor ise çıkmak bin zordur.

Her şeyiniz didik didik aranıyor.

Eğer ellerinde gelse gördüklerinizi ve hissetiklerinizi bile orada bıraktırıp yollamak isterler.

Nitekim İsrail’den çıktığımız an büyük bir esaretten kurtulduğumuzun hissine kapılmıştık.

Zira her birimizi ayrı bir şekilde muameleye tabi tutmuşlardı.

Adeta onların gözünde herkes potansiyel bir teröristti.

Yalnız bu arada şu tespiti yapmadan geçmeyeceğim;
Bizler oradan ayrıldıktan sonra topluca şöyle bir düşünceye sahip olduk: Ne olursa olsun İsrail ne kadar istemse de Müslümanların mutlaka buralara gelip, kendi değerlerine sahip çıkması gerekiyor.

İsrail’in nasıl bir siyaset güttüğünü, nasıl bütün kutsal mekânları ablukaya aldıklarını, nasıl bütün Filistin’e sahip olma siyasetini izlediğini görmeleri gerekiyor.

Öyle ki İsrail kendi devlet sınırlarını belirtmemiş.

Net bir çizgi yok.

İstediği topraklara önce bir iki derme çatma tahtadan evler yapıyor sonra “burası benim” deyip ardında büyük mahalleler kuruyor.

Belki gezdiğimiz yollar boyunca onlarca mahalle ve yüzlerce boş evlere rast gelmiştik.

Diğer tarafta başta Filistinliler olmak üzere yerleşik halkı oradan çıkartmaya zorluyor.

Mesela Kudüs üç büyük dinin kutsal beldesi olduğu halde, tamamen kendi kontrolünde olduğu halde gerek Filistinli Müslümanları gerekse orada yaşayan Hıristiyanları göçe zorluyorlar.

Her ne kadar Filistinliler mevzi kaybetmemişlerse de fazla bir yetkileri olmadığı gibi Hıristiyanlar gizli bir göçün eşiğine gelmişler.

Rehberimizin anlattığına göre epey Hıristiyan göç etmiş ve daha da göç edeceklere benziyorlarmış.

(Devam edecek)

mescid-iaksadasohbet.jpg

(Mescid-i Aksa'da sohbet)

lutgolu.jpg

(Lut Gölü)

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.