Alaettin TAŞKIN

Alaettin TAŞKIN

Hamd Allah’a mahsustur çünkü mülk O’nundur

Var oluşa muhatap olan insan, insaniyetinde bulunan duyguları ve özellikleri saptırmadığında, var oluşta gördüğü güzel ve mükemmel özelliklerden dolayı o özelliklerin kaynağını takdir edecektir. O özelliklerin sahibini hamd ile, övgü ile yâd edecektir.

Yani, var oluşta sergilenen özelliklere insaniyetin gereğince muhatap olmakla o özellikleri kaynağına izafe etmek olarak anlayabiliriz “hamd” kavramını.

İnsanın duygu ve özelliklerini saptırmayarak var oluşa şahit olduğunda, var oluşta gözlemlediği özellikleri, o özelliklerin kaynağına bağlayabilmesi için kendi varlığının ve her bir şeyin varlığının ve varlıklarına takılan her bir özelliğin varlığının kendilerine ait olmadığı hakikatinden emin olması gerekiyor. Yani, 'mülk'ün/var oluşun kaynağını/sahibini doğru olarak tespit etmesi gerekiyor.

Bu bağlamda insanın en başta kendi var oluşunun kaynağının kim/ne olduğunu tespit etmesi gerekiyor. Yani, en başta benliğinin ve benliğine takılan her bir özelliğin varlığını sorunsallaştırması ve böylece onların varlık kaynağını sorgulaması gerekiyor. Yoksa benliğinin/var oluşundaki her bir özelliğinin kaynağı olarak yanlış bir şekilde kendisini ya da kâinat cinsinden herhangi bir şeyi gören bir anlayış, elbette ki diğer eşyayı da bu 'gözlük' dahilinde değerlendirecektir.

En başta kendi varlığını ve varlığındaki her bir özelliğinin varlığını sorunsallaştırmayan bir insan, elbette ki benliğinin ve benliğine takılı olan her bir özelliğinin varlık kaynağını doğru olarak tespit edemeyecektir. Bu nedenle de taklidî bir şekilde “Kâinatı bir yaratan var.”, “Beni bir yaratan var.” dese de benliğinin ve benliğine takılan her bir özelliğin Yaratıcıya ait olduğu hakikatini duygularında yaşayamayacaktır. Bunun sonucunda da kendi iradesinin ve diğer insanların iradelerinin tercihiyle ortaya çıkan fiillerin gerektirdiği hamd ve övgüyü, o fiillerin kaynağı olan Yaratıcıya yöneltemeyecektir.

Kendi varlığını ve varlığına takılan her bir özelliğinin varlığını sorgulamayan bir insan, muhatap olduğu her bir şeyin her bir özelliğinin kaynağı kim olabilir diye de sorgulamaz. Bu tavrın neticesinde “Kâinatın bir Yaratıcısı var.” dese de varlıklarda, eşyada görünen her bir özelliği Yaratıcıya izafe etmesi mümkün olmaz.

Yani, ancak mülk/var oluş sorgulandığında mülkün/var oluşun kapıları açılır ve melekût/var oluşun manası okunmaya başlar.

Özetle insanın; en başta benliğini ve benliğine takılan her bir özelliğini, kaynağına ait kıldığında, iradesiyle ortaya çıkan fiilleri kendisinden değil kâinatın Yaratıcısından bilmesi hiç de zor olmaz.

İşte tevhidin, yani her bir şeyin varlık kaynağının kâinat cinsinden olmayan mutlak olan Varlık olduğu hakikatinin insandaki karşılığı; insanın, iradesinin tercihiyle varlık âlemine çıkan işlerin kaynağının kendisi değil, o mutlak Varlık olduğu hakikatinden emin olmasıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum