Hakkı Görünce Dili Tutulmak

Hakkı Görünce Dili Tutulmak

Şahin Doğan'ın yazısı...

Bulmak. Bilmek. Olmak. Maneviyatta üç şifre, üç mefhum, üç merhale,  üç fasıla. Bulmak, hamlığın sembolü. Bilmek, pişmişliğin. Olmak ise yanmışlığın yani kemalin sembolü.
 
Bulmak, kapının eşiği, girişi. Ama bu kapıyı bulabilmek her kişinin işi değil, er kişinin işi. Bu eşikte kimler sabahlamadı ki? Russoll, Jean, Tolstoy ve ‘bana filozofların değil, peygamberlerin bahsettiği Allahtan haber verin’ diyen Pascal… Necip Fazıl’ın deyişiyle limana kadar geldiler ve fakat gemiyi kaçırdılar. Bulmanın eşiğinde sabahladılar biteviye…
 
‘Her arayan bulamaz ve fakat bulanların da çoğu umumiyetle arayanlardır.’ Böyle der bir düşünce insanı. Bulmak kolay ve fakat bilmek zor; bilmek kolay ve fakat olmak zor. Bulup-bilip-olup formülü bütün manevi ve felsefi yolların ana şifresidir. Yol güzergahı daha doğrusu. Bunlardan biri eksik kalır veya atlanırsa kamil manada bir marifetin oluşması imkansızlaşır. Dem ve kıvamını bulmayan her şey çiğ ve yavan kalmaya mahkum olduğu gibi insan da dem ve kıvamını bulmazsa çiğ kalır, ham kalır, çoğunlukla.
 
Bilmek, bulmaktan bir parmak daha ileride. Esrarengiz sarayın kapısından içeriye giriş. Marifet sarayının. Bilginin tecessüsümü. Daha doğrusu satırlardan geçip sadırlara doğru akması. Yaşayan bilgi, konuşan bilgi, duyumsayan bilgi. Hikmet yani. Gerçek hakimiyyet.
 
Olmak ise, bilginin ve bulgunun ete kemiğe bürünmüş hali. Hayatın içine doğru akması. Bizatihi hayatın kendisi olması. Fenanın içinde bekanın keşfedilmesi. Geçicinin içinde ezelinin. Mazharın içinde masdarın. Benliğin. Zatın. Tecellinin. Sükutun.
 
Avam. Alim. Arif…
 
Üç ehil, üç temsilci, üç mümessil, üç varis. Bulmak biz avamın mesleği, bilmek alimlerin, olmak ise, ariflerin. Niyazi-i Mısri: ‘Sığmam dedi Hak Teala arz-u semaya, kenzen bilindi dil madeninden’ der.  Evet ‘dil madeni’ yani rabbani ariflerin kalbi. Zira ‘arifin kalbi sırların kabridir.’
 
Ey kari! Olmağın son merhalesi nedir bilir misin? Hakkı görünce dili tutulmaktır:
 
‘Bir gün Hz. Pir-i Mevlana, Sadreddin Konevi ve meşayıhtan bir zat oturuyorlarmış.
 
‘O zat Hz. Pir’e sormuş:
 
-Fakrın (fakirliğin) hakikatı nedir?
 
Hz. Pir susmuş bir şey dememiş.
 
Adam sorusunu yinelemiş ama o yine soruyu suskunlukla karşılamış, tekrar ısrar edince de yine hiçbir şey söylemeksizin terk etmiş orayı.
 
Bunun üzerine Sadreddin Konevi: ‘Ey pir-i ham! Ey çiğ adam! Ne sorup durursun, sen hiç mi halden anlamazsın? diye adama çıkışır.
 
Kızmana gerek yok diye mukabele eder o zat ‘zaten sorularıma hiç cevap vermedi ki!’
 
Konevi daha da hiddetlenir ve der ki: ‘Cevap vermez olur mu, o sana, hem açıkça cevap verdi:
 
‘-Fakr, hakkı görünce dili tutulmaktır.
 
Lakin sen anlamadın.’
 
Evet olmak (fakr) ‘hakkı görünce dili tutulmaktır.’ Lal kesilmektir. Sükuta bürünmektir. Arifler, her dem fakr (olmak) makamında temaşa halinde bihuş oldukları için az konuşurlar veya hiç konuşmazlar. Saatlerce. Günlerce. Aylarca. Tıpkı Bab Aziz filminde tacını, tahtını bırakıp bir pınarın başında günlerce silüetini seyre dalan prens gibi. Özünü özleyenler gibi. Halleri her şeyi anlatmaya yeter. Zira kelam, söz ve kelime, bu makamda, birer perde, birer gölge, birer hicap sadece.
 
Yine bir gün, sükut halinde saatlerce oturan bir arif. Henüz bulma makamında ham fıtratlı biri dayanamaz sorar:
 
Hazret! niye hiç konuşmuyorsun, bize bir şeyler anlatsana, birkaç nasihat etsene?
 
Arif, suskunluğu bozar ve şöyle cevap verir: ‘Evladım! bizim sükutumuzdan anlamayan sözümüzden bir şey anlamaz.’ Halden anlamayan kal’den anlamaz yani. Onlar için ‘hal ile halledilmedik hiçbir mesele yoktur’ çünkü.
 
Bırak ağyarı, afakı ve masivayı Ey dil! Sen hangi makamdasın? Hangi eşiktesin? Hangi kapıdasın?  Asıl onu söyle bana.
 
HAMUŞ
 
Sen güneş ol, başları okşa; sana ne hidrojen ne de helyum gönderen olsun!.. Kendine rağmen yan, kavrul.. fakat kimseden bir şey bekleme.
 
Sen ırmaklar gibi çağla, ak; sür başını yerden yere; fakat zinhar kimseden bir şey bekleme.
 
Toprak ol, her tohuma bağrını aç; analar gibi bağrında neler neler besle.. ayaklar altında ol, katiyen başlara sıçramayı düşünme.
 
Rüzgar ol, es; onu onunla, onu da onunla aşıla; zinhar hiçbir şey bekleme.
 
Yâd-ı cemil olmaya bile bel bağlama!.. “Cenazeme gelsinler” deme. “Namazımı kılsınlar” deme.
 
Allah sana yeter!..
 
 

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum