Hak ile bâtılı ayıran Kur’ân’ı kuluna indiren Allah ne yücedir

Hak ile bâtılı ayıran Kur’ân’ı kuluna indiren Allah ne yücedir

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Furkan Sûresi 1-2. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
[Mekke devrinde nâzil olmuştur, 77 âyettir.]

1-Âlemlere bir korkutucu (bir uyarıcı) olsun diye, Furkan’ı (hak ile bâtılı ayıran Kur’ân’ı) kuluna indiren (Allah) ne yücedir! (*)

2-O (Allah) ki, göklerin ve yerin mülkü O’nundur; ne bir çocuk edinmiştir, ne de mülkünde bir ortağı olmuştur; herşeyi yaratıp onu (maslahatına en uygun bir şekilde) ta‘yîn ederek takdîr etmiştir.

(*)“Ma‘den-i kemâlât (fazîletler kaynağı) ve muallim-i ahlâk-ı âliye (yüksek ahlâkın muallimi) olan o dellâl-ı vahdâniyet ve saâdet (Allah’ın birliğinin ve ebedî saâdetin i‘lâncısı olan Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm) kendi kendine söylemiyor, belki söylettiriliyor. Evet, Hâlık-ı kâinât (kâinâtın yaratıcısı) tarafından söylettiriliyor. Üstâd-ı Ezelîsinden (Hakk Teâlâ’dan) ders alır, sonra ders veriyor. Çünki sâbık (geçen) işâretlerde kısmen beyân edilen binler delâil-i nübüvvetle (peygamberlik delilleriyle), Hâlık-ı kâinât bütün o mu‘cizâtı (mu‘cizeleri) onun elinde halk etmekle (yaratmakla) gösterdi ki; o, O’nun hesâbına konuşuyor, O’nun kelâmını teblîğ ediyor. 
Hem ona gelen Kur’ân ise içinde, dışında kırk vech-i i‘câz (mu‘cize yönü) ile gösterir ki o, Cenâb-ı Hakk’ın tercümânıdır. Hem o, kendi zâtında bütün ihlâsıyla ve takvâsıyla ve ciddiyetiyle ve emânetiyle ve sâir bütün ahvâl ve etvârıyla (hâlleriyle ve tavırlarıyla) gösterir ki, o kendi nâmına, kendi fikriyle demiyor. Belki Hâlık’ı (yaratıcısı) nâmına konuşuyor. Hem onu dinleyen bütün ehl-i hakīkatin (hakīkati araştıran âlimlerin) keşif ve tahkīkıyle tasdîk etmişler ve ilme’l-yakīn îmân etmişler ki: O, kendi kendine konuşmuyor! Belki Hâlık-ı kâinât onu konuşturuyor, ders veriyor, onunla ders verdiriyor.” (Zülfikār, 19. Mektûb, 90-91)