Hadise okur yazarlığı ve Taksim gailesi

Sosyal hadiseleri kim doğru değerlendirebilir? İlk akla gelen cevap sosyologlar olur. Bireysel psikolojik sorunları kim değerlendirir? El cevap, psikologlar. Realite fiiliyat öyle mi işliyor? El cevap. Neredeeeee?

Son zamanlarda gündemi işgal eden “Taksim Gezi Parkı Protesto Olayları” konusunda o kadar yazan ve konuşanlar oldu ki, sadece sosyologlar ve psikologların ne dediğini pek duyamadık. Belki yazmış veya konuşmuşlardır da dikkatimizi çekmemiş olabilir.

O kadar yazılanın arasında bir değerlendirme de biz yapalım dedik. Varsın arada kaynasın. Belki yanlışlıkla okuyanlar olur.

Gösteri ve protestolar henüz genişlemeden ilk değerlendirmeyi Risale Haber’de Metin Karabaşoğlu “Kemalist nihilizmin ayak sesleri” yazısı ile 2 Haziran günü yaptı. Kitabın ortasından ve son söz sayılabilecek veya son noktanın tanımlanması denilebilir. Aynı kanaati paylaşıyorum.

Belki yüz yıllık geçmişe dayanan “aldatmakla iş görenlerin”  ahir zaman fitnesinin kurgusu, Lozan’ın gizli ajandasında yer alan, dış kaynaklı içten imtiyazlı aktörlerin projelerinin son demlerinin çığlıklarıdır.

Dışarıdan ve içerden profesyonel bir planın masumane kılıfa sarılmış, eş zamanlı çok cepheden uygulamaya konulan plandır. Dışta ve içte eş zamanlı maksatlı tepki verilmesinden olayın, zuhurat/spontane bir olay olmadığını anlaşılmıştır.

Siyasi aktörlerin siyaset gereği yaptığı değerlendirmeler karşıtlıklar ekseninde yer aldığı için isabet etse algı yönetimi için yetmiyor. Toplumsal ön yargı olayın iç yüzünü anlamayı güçleştirmektedir.

Dünyaca ünlü Sosyolog Prof. Dr. Şerif Mardin, bilimsel çerçeveden bakarak Bediüzzaman’ın vesile olduğu değişimin sosyoloji biliminde ele alınması gerektiğini ifade etmesi ne tür yansımalara sebep olduğu malum.

Bağırma, çağırmalar arasında bilimsel değerlendirmeler yapılmadı/yapılamadı.

İktidar, idare ve irade makamında olanlar siyasi tavrını ortaya koyarken arka planda, mutfakta sosyal psikoloji ve sosyolojik nedenleri irdelemeli, incelmeli. Siyasi politikalar araştırma sonuçlarına dayandırılmalı.

“Bu zamanda öyle fevkalade hâkim cereyanlar var ki, her şeyi kendi hesabına aldığı için, faraza hakikî beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat dahi bu zamanda gelse, harekâtını o cereyanlara kaptırmamak için siyaset âlemindeki vaziyetten feragat edecek ve hedefini değiştirecek diye tahmin ediyorum.”(Kastamonu Lahikası 62)

Fevkalade hâkim cereyanlar her zaman faaliyetlerini icra ediyor. İletişim araçları kullanıldığı amaca göre her taraf için etkin olabiliyor.

Siyasi ve sosyal hadisenin ürettiği her sorun siyasetin yaklaşımları ile çözülemez. Çok bilinmeyenli bir denklem var ortada. Çok parametreleri var. Sadece bireylerin hayat felsefesi ile de ilgili değil. Hesaplar da çok boyutlu.

İlim dünyası akademisyenler, uzmanlar, psikologlar, sosyologlar, eğitimciler, ilahiyatçılar kafa yormalı. Hadiselerin saikleri, etkenleri, altında yatan temel dinamikleri yalnız siyasi karşıtlık ekseninden değerlendirmek tam anlamıyla aymazlıktır.  Hele hele benim taraftarlarım sizlerden çok gibi düz mantık etki-tepki yaklaşımı ileri vadede doğabilecek tepki ve patlamanın basıncın şiddetini daha da artırıcı etki yapma riski vardır.

Demokratik sistem matematik mantığa dayanır. Fakat gayr-i memnun yeni kuşak kitlenin, provokasyon ve yönlendirmelerden arındırılmış ümitsizliklerine cevap verilmesi gerekir.

Hayata bakışları, hayat değerleri, paradigmalarında bir yanlışlık varsa –ki asıl problem paradigmadır- o halde gençliğin hayata bakışındaki yaklaşım yanlışlığı tashih edilecek projeleri ilim dünyası üretmeli siyasi irade hayata geçirmelidir.

Akademik onaydan sonra siyasi uygulama arkadan gelir.

Sadece ekonomin göstergeler üzerinden haklılık iddia etmek insanları memnun etmeye yetmediği görüldü.  Gösteri yapanlar genelde tuzu kuru kesimden.

Son zamanlarda siyasi iktidarın bilinç altının yansıması; din adına siyaset yapan gelenekten gelmesidir. İktidar aracı ile ekonomiyi düzeltmek, taraftarını ve seçmenini tatmin etmekle meseleyi hallettik zannına kapılma hatasıdır. Ortaya çıkardığı bir aşırı öz güven söz konusudur. Bu iklimde iktidarın ikinci sınıf vatandaşları ve destekçileri ile iktidarın beyaz Türkleri ile cemaat mensupları arasında yaşanan saltanat çekişmeleri sırasında böyle bir sorun ki bir-gurur virüsü kapanları sarsmıştır. Keza Başbakan Yardımcısının “Birileri bizi sarsmalı” sözünden inşallah hayırlı çıkarımlar yapmalarını temenni ediyoruz.

Her şey doğru yapılsa dahi gıpta ve haset damarlarının tahrik edilmesi bile sosyal hadislerin tetikleyicisi olabilir.

Mesele kesinlikle maddi, ekonomik nedenlere dayanmıyor. O halde meselenin mânevi nedenlere dayandığını kabul etmek kaçınılmazdır.

İstanbul’un mânevi tabusu Fatih sultan Mehmet han, maddi ve mânevi tabusunun müşahhas yapısı Ayasofya’dır. İktidar canibi her ne kadar esip gürlüyorsa da ayaklarını yere basacak kadar sarsılmıştır. Çözüm arayışlarını yalnız maddi, rasyonel alanlara münhasır kalmayıp mânevi boyutunu da mutlaka dikkate almalıdırlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum