Hacda anneden ayrılık hüznü

Hac vazifesi bitmiş, gruplarımızla nafile tavaf ve umre yaparken, dünyaya gelmeme vesile olan, karnında beni dokuz ay taşımış, binlerce zahmetlere katlanmış, rahatını, uykusunu feda etmiş, gerekirse benim için hayatını feda etmeye hazır olan, her şeyim, biricik annemin vefat haberini aldım.

Gayrı ihtiyari, “niçin beni beklemedin anne” ağzımdan çıktı. Çünkü o, zaman zaman  “benim cenazeme yetişemezsin” diyordu.

Gurbette, binlerce kilometre uzaktayım. Hac mevsimi ve Suud-i Arabistan şartlarında, şefkat timsali annemin cenazesine yetişememenin hüznü, acısı içinde kıvranıp durdum.

Anadolu hanımefendisi, ahirzamanda dini kuvvetli olan acuze, hasta ve çok çetin imtihana tabi tutulmuş, buna rağmen tahammül, tevekkül ve sabrı ile bize metanet veren kahraman anne...

Son nefeste başı ucunda bulunup, Kur’an okurken çene kapamayı istiyordu. Her gün telefon eder hal ve hatırını sorardım. O da buna çok sevinirdi. İhtiyar, hasta ve yatalak olan anne ilgi ister, sahip çıkmanızı arzu eder. Ona hizmet etmek, “of” bile dememek İlahi emirdi.

İnsan en yakını olan annesinin vefatını görünce, dünyanın faniliğini, dünya cihetiyle ehemmiyetsizliğini, nizaa değmediğini yaşayarak bir kez daha anlıyor.

Bir ömür boyu “oğlum” diye beni bağrına basan şefkat kolları gitti, “hacım, oğlum” diye içten, samimi seslenişi bitti ve ben kendimi boşlukta hisediyorum.

Mekke’de ona umre yapmak ve cevşen okuyarak yapılan tavaflarla manevi hediye göndermek, Kur’an okuyup, dua ve mağfiret dilemek nasibi olacak, onun için hüzünlü ayrılış gurbette bizi yakaladı.

Duanın çok önemi vardır. Anne ve babanın duaları ise çok daha ehemmiyetlidir. İhtiyar ve hasta olan annemin, her namazdan sonra içten yaptıkları dua sayesinde ayakta duruyordum. O büyük hazine kesilmiş, yaslandığın o dağ göçmüş, adeta kollarım yana düşmüş gibiyim.

Çetin ve çok zor bir imtihanla tecrübe edilmiştik, o imtihanda tek dayanak yine annem olmuştu. Bütün aile fertlerine teselli veriyor, teskin ediyor, sabır tavsiye ediyor, zalimleri Allah’a havale ediyordu. Onun dualarının bereketine yükümüz hafiflemişti.

Kardeşler arasında kaynaşma , birlik, saygı ve sevginin tesisini bir hoca gibi, bir rehber gibi, bir psikolog gibi sağlıyordu. Herkesi etrafında topluyordu. Adeta bir cazibe merkezi olumuştu.

Namazını hiç terk etmedi.  Son zamanlarda hareket edemiyordu ama teyemmüm ederek abdest alıyor, işaretle namazını kılıyordu.

Veli insanlara, bilhassa Üstad Bediüzzaman’a çok muhabbeti vardı. Nur talebelerini çok seviyordu. Onlara bir şeyler ikram edilmesini sağlardı.
Dokuz sene hastalık, sıkıntı, acı ve kederlerini Allah’ın dergahına bırakıyordu.

“Yarabbim, sen bilirsin ve senin gücün her şeye yeter” duası onun için nakarat olmuştu. Ancak ihtiyarlık ve hastalık çok ağır basmıştı. Zaman zaman “Yarabbim, yeter, emanetini al” diyordu. Ahireti istiyor, o tarafa gitmeyi ciddi arzu ediyordu.

“Ölüm rahmettir, ehl-i iman için saadete gitmektir, yakınlarına kavuşmaktır” hakikatı görünüyordu.

Ayşe annem kabirin cennet bahçesi, mekanın ebedi saadet olsun. Kevser havuzu başında buluşmak duasıyla.

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.