Haccın Hikmetlerinden Maslahat-ı Vasiai İçtimaiye

Kendi algımla “Geniş sosyal faydalar” diye tanımlamayı tercih ettiğim bu başlık, haccın nihai ve altıncı hikmetinden biri olarak Risalede yerini almıştır. Bu dersin yazıldığı tarih 1918. Aradan 90 yıl geçti.

Bu konuyu hacda, defalarca ve farklı uzmanlıklara sahip ilgili kişilerle ve nur talebeleri ile müzakere ettik.
Fark ettik ki, bizler, yani Risale-i Nur’u okuduğunu iddia edenler dahi, bu konunun, yani haccın hikmetleri hususunun çok kenarındalar. Yeterince ilgi çekmediğini demeyelim, ama Sünuhat'taki bu konunun, yani “Rüya’nın zeyli” bahsinin arzu edilen seviyede okunduğu, üzerinde çalışıldığı ve dikkatlerde tutulduğu söylenemez.

Haccın ve hikmetlerinin ihmali, günlük hayatımızın gadaba maruz kalması anlamına geliyor. Kahrı celb etmemizle eşdeğer. Korkunç bir felaket kapımızda.

Hacca bizzat gitme ve ibadetini ifa; bir imkân, zaman ve sıra işi olduğundan bu kısım için bir şey diyemem. Ancak haccın hikmetleri olan tearüf, tevhid-i efkar, siyaset-i aliye-i islamiye, teavün, teşrik-i mesai ve maslahat-ı vasiai içtimaiye kavramlarının yeterince tezekkür edilmemesi, hayata taşınmaması, bu konuların toplum hayatı, cemaat hayatı, aile ve ülke hayatı ile İslam ve dünya hayatı için ayrı ayrı kendi kategorilerine göre uygulama pratiklerine ve kültüre dönüşmemesi, marifetleşmemesi, muhabbeti tesis  edememesi, cidden veballi bir durum. Ürkütücü bir hal.

Bunu evvelemirde tesis etmek, hayatın zerrelerine işlemek, müfritane irtibatın usullerini bu hikmetlerden almak, ümmetin dirilişidir. Çünkü hac, bir cemaat veya ülke çapında bir mesele değildir.
Müminin ameli ile duası, şahsını ve etkilediği çevresini bağlar. Cemaatler, kendi içinde ve çevresinde tesirini yayar; diğer cemaatlerle bazen paralel, bazen farklı gider. Ama hak yolun yolcularıdırlar ve metot farkıyla hizmetlerini yaygınlaştırırlar.

Ülke, bölge ve kıta düzeyinde bir İslami inkişaf ve faaliyet ise, sonuçta temsilin yayılımcı ve gerçek mensupları ile yapılan bir sınırdadır.
Hac, böylesi bir alanın üstündedir.
Çünkü ümmetin temsilidir. Farzdır ve bizzat peygamberimiz (asm) tarafından ayniyle tatbik edilmiştir.
Bu ibadete, kulluğa şuur ve şiar katmak, bütün dünya Müslümanlarının ortak iradesiyle ve kabulüyle mümkündür. Bu ortaklığı temin eden hacdır. Bunu tesis eden, emr-i ilahi olan, her Müslüman’ın aynen kabul ettiği bu külli dua, ubudiyet, ümmet deklarasyonu, şuurlaşma ile risaledeki hikmetlerin tahakkuku ile mümkün olacaktır.

İşte Maslahat-i vasia-i içtimaiye, yani toplumun/ümmetin ortak/müşterek menfaatleri/faydaları temin edilmedikçe, haccın kendisi de hikmetleri de eksik kalmış olacak ki; Bunun neticesi, geçmiş 100 yılın İslam dünyasını düşman bayrağı altında sürüm sürüm süründürmesinden ve çektiğimiz zilletlerden görülmektedir.

Gelin haccı günlük hayatımıza taşıyalım. Hikmetlerini yaşatalım.
Birincisi tearüf, yani tanışma. Önce en içerden, tanışmayı engelleyen fitne, gıybet, önyargı, sui zan veren ve verdiren bütün aktör ve tarafların dışına çıkalım. “Bismillah” deyip tekraren bizzat birbirimizi dinleyerek anlamaya, düşünerek müzakereye, muhabbetle farklılığın kimyasını zenginleştirmeye ve bunu tevhid-i efkara götürecek en genel ve umumi meselelere tahsis edelim.
Şahsi, indi, mahalli, dar ve daraltılmış gündemlerin dışına çıkarak, risalede, ayette ve hadiste asla makul görülmeyen gıybetle ve sui zanla uğraşmaktan uzaklaşarak, ümmetin müşterekine, İslam’ın esasına ve risalenin maksadına uygun yeni bir tanışma yapalım.

Öncesinde aileden başlatalım.
Daha öncesinde kendimizle bir tanışalım. Neyim, ne değilim, ne işe yararım, kabiliyetim nedir, nelere asla karışmamalıyım, kapasitem nedir, ne kadar itimat ve şevk veriyorum? Ne kadar seviyorum? Ne kadar gıybetten uzağım? Ne kadar müstakil ve müstakim düşünecek irade ve idraki ortaya koyup, bunu rahat ifade ediyorum?

Sonra iş yerimizle, iş ortamındaki kişilerle bir tanışma başlatalım yeniden.
Ayrıca aile çevresi, akrabalar ve özel dostlarımızla nasıl bir muhit ve çevreyiz? Ne kadar tanışıyoruz? Bizi nasıl tanıyorlar ve tanışıyoruz?
Bir de ülke vatandaşı olma, hemşeri ve bulunduğumuz il ile doğduğumuz il/bölge arasındaki koordinatlarımız ne kadar oturuyor? Bunların tearüfünü, teavününü nasıl tesis ediyoruz?
Daha kestirmeden söyleyeyim, “Rüyanın zeyli”ni kaç defa ve ne kadar derinleşerek derinleştirdik?
Hayatımıza nasıl yansıdı?
Tezahürü nedir? Bunun delili var mı? Kendiniz kendinize hangi konuda güven duyuyorsunuz ve bunu hikmetle nasıl birleştiriyorsunuz?

Peki, “Rüyanın zeyli”nden önce rüyayı yeterince eksenlere, zihni haritanıza oturttunuz mu? Bunun için kaç yıl ve ne kadar süre rüyanıza girecek bir rüya gibi kariyerinizin, hayat tarzınızın ve hacclanacak hikmeti deruhte ettiniz, onunla nefes aldınız?

Acaba şikâyetlerimizin çoğunu bu ulvi hikmetler çözmeyecek mi?
Çünkü umumu ilgilendiren belalar ve mükâfatlar, umumun intibahı ile düzelir ya da daha da bozulur.
Ferdin kurtarıcılığı da, menfiliği de burada medar-ı bahis edilemeyecek kadar küçüktür. Cirmi kadardır.
2 milyara yakın Müslüman’ın en temel hayati gıdasının prospektüsünü Hac meselesinde, hem de 100 yıl önce Üstad ortaya koymuş.

Abd-i aciz olarak, uzun süredir tearüf ve teavünü anlamaya, anlatmaya, uygulamaya, bunun araçlarını bulmaya, metotlar keşfetmeye, vasıtaları maksatlar için doğru kullanmaya, vesileleri esas için önemsemeye, bilim ve iman ilişkisini tearüf ve teavünle buluşturmaya, imanla hürriyet kalitesini düşünmeye ve anlamaya çalışıyorum.

Özetin özeti tearüf ve teavün. Son on yılımın ana gündemi. Ve hayatım bununla yürüyecek inşallah.
Ancak anlayamadığım, içinden çıkamadığım, hala ölçeklendiremediğim, projelenmeyi bekleyen o kadar çok konu başlığı nurlar üzerinden bize baktı ki…
Onları, duygularımın bir kısmını aklıma, kalbime not aldım, bir kısmını sakladım, bir kısmı ile her gün konuşuyorum ve diyalogu ilerletiyorum.
Bunları bir takım halinde götürebileceğimiz, İslam toplumlarına sunabileceğimiz, şuurlaşma yolculuğuna, nefsimizden başlayarak kendimize çeki düzen vererek hemen çıkmamız gerekiyor.

Dostlarım, canlarım, kardeşlerim, ağabeylerim…
Sizi bu mevzuda beni bilgilendirmeye, bana öğretmeye, geleceği konuşmaya, kendimizi konuşmamaya, derdimiz olan davamızı konuşmaya davet ediyorum.
Ya da siz davet edin. Ama işi, geleceği, Risaledeki saklı alanları, ezberimizi bozan o muhteşem sırları ve tefekkür denizinin bize davetkâr şeffaflığında nur hakikatlerini inci gibi okyanus diplerinde toplamayı konuşalım.

Asla ve asla oyuna gelmeyelim. Cevapsız kalsın bazı beşeri beşerisizlikler. “Dedim dediler”in yer kürede kovulup da en çok menzil aldığı yer bizim dünyamız, kalbimiz ve aklımız olmasın.
Maslahat; fayda ve menfaat esaslı bir yaklaşımı ifade eder. “Görülen lüzum” ne kadar doğru zamanda doğru karar ve yarar ise, o denli maslahat gözetilmiştir.
Nimetler, rızıklar, iaşe ve ibate, hayatın devamında tedarik zinciri içinde muhtaç olduğumuz, ihtiyaç duyduğumuz birçok konu ve talebin, kişiye, bölgeye, konuma ve ortama göre maslahat şekli değişik olabilir.

Maslahat, örfü nas ile yakından alakalıdır. Muhitin dine mugayir olmayan birçok adet ve davranışları ile kültürleri kabul edilir. Yaşayan, ihtiyaç duyan ve çözüm üretmesi gerekenlerin birlikte, her lokal, farklı olay ve beklenti için ayrı ayrı düşünmeleri ve ona göre ihtiyacı yapılandırmaları gerekir.

Maslahat, suiistimal kapısını açmak için değil, değişen ihtiyaçları ve yeni talepleri doğru okumak için gereklidir.

Maslahat, bir kesinlik ve hayır ifade ettiği halde; şüphe ile bakılması ve hayali bir zararla kıyaslanması, ya da zarar endişesi ile maslahattan vazgeçilmesini, Bediüzzaman tasvip etmez. Aşağıdaki ifadeleri, hayatımızın maslahatlarını doğru konumlandırmamız için önemli bir pusula değerindedir:
“Muhakkak maslahat, mevhum mazarrata feda edilmez.”

Maslahat, hayırlı bir işe vesile olan ve salih amel kabul edilebilen, şer’i hükümlere mugayir olmayan fayda ve menfaatlerdir. Bunun zıddı ise mefsedettir. Yani bozukluk.

Maslahat, bir başka anlamıyla dirlik, düzenlik sağlayan unsurlardır. “Maslahat-ı beşer fetvası” da bu yöndeki faydalar için verilen kararlardır.
Toplumu ilgilendiren, hac algısıyla ümmeti alakadar eden maslahatlar, ortak ve umumi faydayı sağlayacak genişlikte ve kapsamda olmalıdır.
Bunu belirleyecek olan İslam ümmetinin talepleri ve ihtiyaçlarıdır. Bunların belirlenmesi, planlaması, müzakeresi ve işbirliği için gerekli adımların atılarak ortak bir maslahat etrafında buluşulması gerekir.

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.