Güvenlik ve güven ihtiyacı

Bekamıza yönelik tehdit algılarımız, bir vehim olmanın çok ötesinde, soluduğumuz gerçeğimizdir.

Sadece kendi güvenlik kaygılarımızla baş başa değiliz. Mazlum milletlerin ümidi olmak gibi, müstesna bir misyonu, kader getirip omuzumuza koyuyor.

Acılı ve can yakıcı vasata bakılırsa, “ittihat” ideali, şiddetli bir ızdırarla, kendi coğrafyasında kaybettiği geleceğini arıyor.

Coğrafi çevresi sancılı ve bir o kadar kırılgan bir ortamda, kimse basit ve bencil tasavvurlar içinde olamaz. Fırsatı, kazanıma çevirme anlayışı, yaşadığımız süreci, tamir edemeyeceğimiz badirelere götürür.

Yapılan araştırmalara göre, toplumun yüzde sekseni bir beka tehdidi altında olduğunuzu düşünüyor. Bu yüzden askeri alanda verilen mücadeleyi haklı ve meşru buluyor. Demek oluyor ki, milli irade, zinde bir refleksle ve bütün gücüyle güvenlik tedbirlerinin arkasındadır.

Bu demektir ki, Haricî düşmanların zuhur ve tehacümünde dâhili adavetleri unutmak ve bırakmak" olan bir maslahat-ı içtimaiyeyi” yerine getirebiliyoruz. Böyle faziletli bir toplum modelinin, günümüzde çok örneği yok. Fıtratımızdaki insaniyet mayasının, bütün darbelere rağmen hala ölmediği, taptaze yaşadığı görülüyor. Hatta taşkın şefkatiyle dünyadaki mazlum ve mağdur milyonların imdadına bile yetişiyor.

Güce tapmayı uygarlık sayanların insaniyet tarağında bezi yok. Dilleri barış, elleri kan kusuyor. Barbarlık tepelerinden medeniyet şehrine inmiş aç kurt sürüsü gibi, hala yayılmacı duygularla öldürerek sömürmenin keyfini çıkarmaya çalışıyorlar. Ne var ki, evdeki hesapları pazarda tutmuyor.

Benim ülkemde ise, şefkat yüklü bir imanın, güçlü bir irfanın ilhamıyla olaylara bakan,  asil bir millet gerçeği var.

Dost bildiklerimizin namert saldırıları karşısında, tek yumruk olmak, bu toplumda, düşman havsalasını çatlatacak kadar güçlü bir karşılık buluyor.

Milli irademiz, güçlü bir kale gibi sapasağlam ayakta duruyor.

Düne kadar dama taşıyla oynar gibi kolayca iktidar değiştirebilen güçler, bugün, bu milli iradeyi aşamıyor.

Bu durum, yöneten ve yönetilenler olarak övünebileceğimiz, kadrini, kıymetini bilmemiz gereken milli gerçeğimizdir.

Toplumun üstlendiği bu tarihi sorumluluğun, onu yönetenlerden gereken ilgiyi, titizlikle görmesi gerekiyor. Buna ihtiyaç olduğu inancındayım.

Güvenlik ve dışarıyla meşguliyet kaygısı, içeride yaşanan olumsuz gerçekleri ve yanlışlıkları gölgelememelidir.

Bürokratik kademelerde, hak ihlallerine yol açan bir OHAL rehaveti var. Bu kurumun uygulamasına geçilirken, hükümet adına yapılan açıklamada, “millete karşı değil, devlet için ilan ediyoruz” denilmişti. OHAL uygulaması, ilk anda bu gerekçeyle anlayışla karşılandı. İki yıla uzanan bu uygulama, ilan edilişindeki saikleri aşmış, süreçle ilgisi olmayanlar üzerinde, hatırı sayılı mağduriyet üretir hale gelmiştir. Öncelikle bir Kur’an hükmü olan, ”birisinin günahını (suçunu) başkası çekmez” ilkesi evrensel hukukta, suçun şahsiliği olarak kabul edilir. Hukuka saygının, yönetime güvenin ve iç barışın temel şartlarından birisi bu ilkenin, yargıda ve yürütmede gözetilmesidir. Siyasi iradenin bu konuya daha fazla eğilmesi gerekiyor.

Ülkenin güvenlik öncelikli ve uluslararası ilişkiler ağırlıklı bir süreçten geçmekte oluşu, içeride ve yönetimdeki aksamaların ön plana çıkmasına pek imkan vermiyor. Bürokrasi, üstesinden kolayca gelebileceği işlerde bile yeterince inisiyatif kullanmıyor. Bu durum, OHAL’e yol açan süreçle ilgisiz nice insanı, mahrumiyete ve neticeten hayal kırıklığına uğratıyor. Uygulamada yaşanan aksaklıkların, siyaset kurumuna ne ölçüde yansıdığı da, üzerinde durulması gereken ayrı bir konudur.

Yargıda suçla ceza arasındaki orantılılık, adalet duygusunun ve adil yargılamanın ana unsurlarındandır. Davaların geç açılmasından ve uzun tutukluluk hallerinden ve suçu nitelemedeki tutumlardan kaynaklanan şikayetler var. Bunlar meçhul değil, kamuoyuna da yansıyor. Ayrıca kamuoyunda, fikir suçu ile silahlı terör suçu ayrımı yapılıp yapılmadığında tereddütler görülüyor. İşleyen bir yargı sürecinde herkes, kanun önünde eşit ve adil şartlarda, sadece yaptığının karşılığını görmelidir.

Şikayet ettiğimiz bu konuların en etkili çözüm yeri yargıdır. Bu kurumun bağımsız ve tarafsız olmasında herkesin aynı duyarlılığı göstermesi beklenir. Bu konuda ifrat-tefrit arası davranışlar güven kırıcı olur ve oluyor.

Hakkında bir yıl dava açılmamış, tutuklu yabancı gazetecinin, hangi saiklerle olursa olsun, sayın Başbakanın beyanından sonra hızla iddianame düzenlenerek tahliye edilmesi, “tarafsız ve bağımsız yargı” iddialarının inandırıcılığını kıran çok yanlış ve sakıncalı bir olay olmuştur. Sanığın yerlisi, yabancısı, tekili-çoğulu olmaz. Hukuk önünde, “Şah ve geda birdir”, kral ve köylü eşittir. Önemli siyasi davalar devam ederken, objektif hukuk kuralları şahsa göre uygulanamaz ve uygulanmamalıdır.

Diğer taraftan bölgede yaşanan ve Türkiye’nin merkezine oturduğu süreç hiç tekin değildir. Bölgede yaşanan olayların özellikle Türkiye’yi dizayna odaklandığı açıktır. Asabiyetler, bölgede fazlasıyla kaşınıyor. Hatta keskin çatışmalar tezgahlanıyor. Bu nedenle iç yapımızı, hak ve özgürlük temelinde güçlü, dirençli ve bilhassa dayanışmalı tutmak zorundayız. Yargı ve hak hassasiyeti başta olmak üzere, dini ve asabi aidiyetlerin maksatlı bir şekilde törpülenmesine, doğrudan veya dolaylı meydan verilmemelidir.

Ortadoğu’da kurgulanan ateş çemberine rağmen, insani boyutlu büyük değişimlere rehberlik görevi Türkiye’yi bekliyor. “Asya’nın bahtını açacak” anahtar, “namzed-i istikbal” olarak elimize geçebilir. Bu görevin ifası için ülkenin güvenliğe, toplumun da güvene ihtiyacı var. Herkes, biraz daha sakince makule gelerek topluma bu güveni vermeli ve hissettirmelidir. Bir şeylerin konuşulamayışı, sorun yokluğu anlamına gelmez ve gelmiyor. Geleceğimizin inşasında, büyük ekseriyetiyle oldukça sağlam duran “millet” kumaşımızı korumada, siyaset kurumuna, özellikle bu konjonktürde büyük görev düşüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum