Güneydoğu insanının talepleri

Bir önceki yazımda, Güneydoğu insanının ‘misafirperverliklerini, cana yakınlıklarını, temiz kalpliliklerini, cömertliklerini, hoşgörülerini ve de hassasiyetlerini arz etmiştim.
Güneydoğu’ya esas gidiş gayemiz olan programlarımızın meyvelerini bugüne erteleyerek, hayret ve dehşet içinde kaldığımız o ilginç hatıralara öncelik vermiştim.
Önceki yazımda, o bölgenin insanlarının bizden taleplerini, eksikliklerini, beklentilerini ve çözüm önerilerini de sizlerle paylaşacağımı vaad etmiştim. (Önceki yazıya gösterilen ilgi ve o güzel yorumlar için ayrıca teşekkürler ediyorum.)
..Kaldığımız yerden devam ediyoruz:

Evet, arz ettiğim gibi “Âhh, vâh ve keşke”ler bugün, hayıflanmaktan ve üzülmekten başka işe yaramıyor. O gün eksik bırakılanlara bugün ne kadar önem verirsek, o kadar hızlı bir şekilde çözüme ve huzûra ulaşılabilir.
Devletimiz tarafından, maddi, ekonomik ve teknik açıdan o bölgeye yapılan hamlelerle, atılan büyük adımlar çok ümit vericidir. Emniyet ve güven tesisi henüz beklenen boyutta değil, fakat şafak söktüğünü ve güzel günlerin yakında olduğunu görüyor gibiyiz.
Bu nedenle ben bugün, Güneydoğu’nun sadece maneviyat boyutuna temas edeceğim.

• Öncelikle, bu bölgenin insanı çok verimli topraklarına rağmen ve petrol kaynaklarının zirvesinde olmalarına rağmen, uzunca yıllardan beri hem maddi ve hem de manevî yönden, ‘ihmal edilmişliğin kurbanı’ olmuşlar.
Bediüzzaman Hz. tam 90 yıl önce, Güneydoğu’nun bu ihtiyaçlarını ve kanayan yarasını tespit ederek, âcil reçetesini o günkü hükümetlere defalarca iletmişti. Bu bölgeye mutlaka hem Din ilimleri, hem de fen ilimleri ile mücehhez (donanımlı) bir Üniversite kurulmasında ve bu bölgeye mutlaka yatırım yapılmasında çok ısrar etmiş ve şöyle özetlemişti.
Evet; "Bizim üç düşmanımız var; cehâlet, zarûret, ihtilâf. Bu üç düşmana karşı marifet (bilim), sanat (teknik.), ittifak (birliktelik ve bağlılık) silahıyla cihad edeceğiz." (Bediüzzaman.)
Bakınız bugün o reçetenin sadece bir boyutu, kararlı bir şekilde uygulanmaya başladıktan sonra, ibrelerin yönleri de değişti. 1,5-2 Yıldan bu yana huzur ve sükûn gelmeye başladığı, yerinde ve bizzat müşahede edildi. (Önceki yazımda arz etmiştim.)
Ancak sadece maddi, ekonomik ve teknik açıdan öngörülen telâfiler yeterli olmayacak.
Manevi yönden de çok destek beklediklerini, o bölgenin kanaat önderleri ısrarla talep ediyorlar. Haksız da değiller.
Bu konuda o kadar çok istekli ve kararlıdırlar ki, manevi destek açısından yaptığımız konferanslarda, 6 kişilik ekibimizi krallar gibi karşıladılar ve ağırladılar. Bizlere tek bir kuruş bile harcatmadılar. Bizleri 3-4 otomobille vilâyet-vilâyet ve ilçe-ilçe dolaştırdılar. Her konferans sonrası da, mutlaka her ay gelmemizi ısrarla istediler.
Bu gün; en azından nelere muhtaç olduklarını doğru teşhis etmiş olmaları, yani asrın en önemli İslam âliminin mücerrep reçetelerine çok muhtaç olduklarını tespit etmiş olmaları çok anlamlıdır. Bu konudaki susamışlıklarını, azami gayretleriyle teskin etmeye çalışıyorlar. Katkıda bulunmamızı da, her fırsatta ısrarla talep ediyorlar…

Bediüzzaman Hz.’nin ve Risale-i Nur ekolünün, şu karmaşık asrımızda bir çığır açmasının, 50 yılda 50 yabancı dile çevrilen tek külliyat olmasının, elbette mantıklı birçok sebebi vardı. Bunları geçmişteki yazılarımda def’aten arz etmiştim.
Sadece KASAP TAHİR olayını hatırlayınız.
Zapt edilemeyecek kadar azılı ve hapishanede zincirlerle bağlı tutulan bu katilin, birkaç ay gibi kısa bir zamanda kendisine verilen nur terapiler sonucunda, tahtakurularını bile öldüremeyecek kadar yufka yürekli yapan, ‘bu ekolün etkisini’ görmemek ve hâlâ görememek çok büyük bir gaflettir. (Google’dan Kasap Tahir yazarak detayını okuyunuz.)
• İşte bu nedenledir ki; Güneydoğu insanı “bu ekolün tüm güneydoğuda, hızlı bir şekilde tanıtılmasını” ısrarla talep etmektedir.
• Diğer yandan ise: İşte bu nedenledir ki şer güçler ve dinden ve inançtan nasibi olmayanlar, en çok bu ekole saldırmaktadırlar.
İmkânı olanların, Güneydoğu insanının bu çağrısına kulak vermeleri ve ‘bu nimetleri bu güzel insanlardan esirgememeleri’ öncelikli temennileridir…

Bir başka husus:
Güneydoğu, Şâfi mezhebine mensup bir topluluktur. O bölgede Kurban ibadeti ef’al-i mükellefinde SÜNNET kabul edilmektedir. Esasında sünnet bir ibadetin de terk edilmemesi gerektiği halde, bu bölgede ‘Kurban ibadeti’ maalesef hafife alınarak, neredeyse tamamen terk edilmiş durumdaymış.
Bu durumun ve Kurban ibadetinin; sosyal dayanışmaya, dostlukların tesisine, ekonomiye ve yukarıdaki reçeteye göre “ittifaka” çok önemli katkılarını idrak eden kanaat önderleri, iki yıldan beri kurbanlarını bu bölgede kesmeye başlamışlar.
Bunu gören bölge halkı da, bu ibadete önem vermeye başlamışlar.
Netice ise çok memnuniyet vericidir. Bu konuda da daha çok destek talepleri vardır…

‘Yeni-yeni dershanelerle, Nur terapilere’ çok ihtiyaçları olduğunu bildiriyorlar.
Çünkü; diğer bir reçete olan “Din hayatın hayatı, hem Rûhu hem esası. İhya’yı DİN ile olur, bu milletin ihyâsı.” Prensibine hararetle ihtiyaç vardır.
Bediüzzamana ait olan bu sözün açılımı şöyledir:
• İnsanlık âleminin hayatına canlılık veren ve Ruhlara canlılık veren, ancak DİN’DİR. Bu milletin canlanması da, ancak Yüce DÎN’İN canlandırılmasıyla mümkündür…
Son gün gittiğimiz bölgedeki kaldığımız dershane, 5 katlı ve müstakil olduğu halde, ihtiyacı karşılamamaktadır.
Bizlerin ve her Müslüman’ın görevi, yüce dinimizi doğru kaynaklardan, asrın en güvenilir ekolünden öğrenerek, dostlarını, sevdiklerini ve de muhtaç gönülleri bu güzelliklerden yararlandırmaktır.
İşte bu nedenlerle Güneydoğu bölgelerinden yapılan bu çağrılara ve taleplere, mutlaka kulak vermek ve icabet etmek boynumuzun borcudur.
Yüce Allah hepimizin YÂR ve yardımcımız olsun.
***
NOT: Bir sonraki yazımda da, İstanbul ekibinin konferanslarından önemli satırbaşlarını ve her birinizin ilginizi çekecek “çok önemli bir sürpriz” arz edeceğim. İnşallah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.