Hüseyin YILMAZ

Hüseyin YILMAZ

Gül, darbeciyi karşılarsa

9 Nisan ikindi sularında haber sitelerine küçük bir haber düştü:

“Gül, Kenan Evren ile görüştü.”

Bir yığın hâtıra ve düşünceye vurulmuş bu kamçının tesiri altında habere göz atma ihtiyacı duydum. Kısacık, maksadla ilgili bilgi sızdırmayan bir metin:

“Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Yedinci Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile bir araya geldi. Alınan bilgiye göre, görüşme Çankaya Köşkü'nde sabah saatlerinde gerçekleşti.”

Evren, sabah namazını Çankaya yakınlarındaki bir câmide kıldıktan sonra (!), yolu düşmüşken bir sabah çayına gitmiştir, diye içimde muzip bir taraf eğlenmek istedi. Ama hayır, vücudumun kahir ekseriyeti kaskatı kesilmişti, eğlenebilecek durumda değildim.

Önce genç nesiller için Kenan Evren’in kim olduğunu, bir hülâsanın imkânları çerçevesinde takdim edelim.

Evren, bir asrı düşmanlarının talebleri istikametinde hebã edilmiş bu mazlum milletin alın teri mesabesindeki vergileri ile maaşı ödenen bir devlet memuru (Genelkurmaybaşkanı) iken, aldığı maaşı, elde ettiği refah seviyesi ve iktidar gücünü beğenmeyip, daha fazlasını elde etmek için memlekette darbe zemininin teşekkül etmesini bekleyip, -hattâ ekibinden bir hergelenin itirafıyla, biraz da teşekkül ettirip- meş’um 12 Eylül darbesini gerçekleştirerek, milletin en az elli yılına mal olmuş bir demokrasi suçlusudur.

27 Mayıs darbesiyle iktidar zevki ve kan kokusuna alışmış kurmay sınıfının siyãseti vesãyet altına almasının tabiî mahsulü Evren, düşmana dönük olması gereken silâhın namlusunu, Millet Meclisi’nin şahsında milletin alnına çevirerek kendisi ve ekibi için bir saltanat yolu açmış ve on yıla yakın bir zamanı devletin zirvesinde geçirmiştir. 12 Eylül anayasasını, aşılması imkânsız bir dağ gibi, milletin yoluna yuvarlayıp geleceğini mahveden  Evren, emekliliğini rûhunun bir başka tarafını tatmin eden çıplak kadın resimleri çizmeyi meşguliyet edinerek geçirmekte, ãhir ömrünü bu tuhaf, anlaşılması güç zevkle tüketmeye devam etmektedir. Yaşı: 91...

Gül’e gelince, bildiğiniz insan: 11. Cumhurbaşkanı, ön adı Abdullah, Kayserili... Gül, cumhurbaşkanlığı makamına askerî bir darbe ile gelmedi, belki kısmen bir millet darbesinden bahsetmek mümkün. Zirã asker, Gül’ü, Cumhurbaşkanlığı makamında görmeye asla rãzı değildi. Rãzı olmadığını saklama ihtiyacı da duymuyordu... Gül, kararlı davranınca, 27 Nisan e-muhtırası ile durdurulmak istendi; yetmeyince, askerden tam destek gören ve biraz da askerin devşirdiği 367 skandalı ile önü kesildi. 367 skandalının devşirilmesinde askerin birinci derecede rol aldığı, ses kasetleri mebzul meta gibi ortalıkta dolaşan Karadayı’nın itiraflarıyla müseccel. Karadayı, eski Genelkurmaybaşkanı... Onun temsilciliğini üstlendiği bu çirkin baskının Anavatan ve DYP partilerini liderleriyle birlikte bitirdiğini de hatırlamamış olmayalım...

Bugün memleket ãfãkını velveleye boğan, muttali olanların tüylerini diken diken eden Ergenekon tertiplerini besleyen kaynak da darbe ile, iktidar ve kan kokusuna alışmış olan emekli-muvazzaf askerî çevrelerdir.

Ve kararlı duruşu, sıcak tebessümü, mütevazi tavırlarıyla milletin gönlünde taht kuran Gül, bir Ankara sabahında darbeci eskisi, yaşlı nü ressamı Evren’e köşkün kapılarını açıp, buyur ediyor. Tamam, an’anemizde misafire kapı açılır, hizmette kusur edilmez amma; misafir, misafir vasfı taşımalı. Evren’e hürmet ve itinã göstermek, işlediği bütün günahlara ortak olmak, devrinin bütün şeãmetini yüklenmektir. Daha kötüsü, darbe heveslilerini teşvik etmektir. Suçlunun sırtını sıvazlamak, mazluma zulümdür. Evren’in yeri, dünyanın herhangi bir medenî ve demokratik ülkesinde devletbaşkanlığı köşkü değil, hapishânedir...

Ama burası Türkiye... Devlet bünyesinde her türlü şenaatın boy attığı, çetelerin cirit attığı ülke... Son bir asrı dãhilî entrikalarla hebã edilmiş, hürriyet ve refahına silâhlı güçlerin darbe ve muhtıra adı altında mütemadiyen çelme taktığı bedbaht ülkem.
Nihãyet 27 Nisan e-mutırası ve 367 kepazeliğiyle çelmelenen Gül, Evren’le görüşüyor... Heyhat!.. Bu küçük haberin ruhumda açtığı yara, 12 Eylül şenaatının bütün yaralarını gölgeleyecek derinlikte.

Tevazu ile yere eğdiğin o mübarek gözlerini kaldırıp bir bakıver beyefendi: Kapıda karşıladığın bu yaşlı adamın boynunda bir devrin bütün acı ve gözyaşları asılı, iki yıl önce aynı şenaati tekrar tekrar işleyebileceğini söyleyen bir potansiyel darbeci o. Yazıcıoğlu merhuma, “Üşüyorum!” şiirini yaşatan da o. Hayır, karşıladığın, yegânı günãhı çıplak kadın resimleri çizmek olan bir yaşlı değil, milletin refah, saãdet ve hürriyetinden elli yıl çalmış bir hırsız... Hırsızlık, seçilebilecek en basit suçlama, gerisi ortada...

Şifã bulmaz dertlere mübtelâ olmuş bir milletiz, önümüzde daha upuzun, karanlık ve ızdırab dolu bir gece var. Uykuya dalabilenler bahtiyar sayılırlar; ben, ızdırabın uyutmadıklardanım. Ya sabır!..

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.