Mehmet Ali KAYA

Mehmet Ali KAYA

Güçlü birey

Güçlü birey, güçlü toplum anlamına gelir. Güçlü toplum güçlü devlet demektir. Bireyi güçlü kılan inançları, idealleri ve geleceğe olan ümididir. İnsanı ve toplumu yıkan atalet ve betalete atan ümitsizlik ve gelecekten kaygı duymasıdır. Bu sebeple Bediüzzaman “Yeis mani-i her kemâldir” demiştir. Her gelişmeye engel olan ümitsizliktir. İdeali olmayan ve geleceğe ümitle bakmayan bireyler nasıl çalışma ve öğrenme şevkinden mahrum kalır ve tembelliğe düşerse, milletler de öyle geri kalırlar. Bu bakımdan güçlü bireyler güçlü ve gelişmeye açık toplumları meydana getirirler.

İnsanlık Kur’ân-ı Kerimin nüzulünden itibaren çok büyük bir sıçrama yaşadı. Bu gelişme bütün insanlığın ortak çalışmasının ve gayretinin ürünüdür. Sanayi devriminden sonra günümüzün “Uzay ve Bilgisayar Çağı” da geride kaldı ve insanlık “Bilgi Çağına” adım atmış oldu. Geçmiş çağlarda devletin ve milletlerin güçlü olması gerekiyordu ve böyle bir güçle “Sanayi Devrimi” yaşadı; ancak günümüzün “Hürriyet” ve “Bilgi” çağında artık bütün güç bireye bağlıdır. Bilgi çağının gücü bireylerin bilgili ve nitelikli olması gerekmektedir.

Güç sadece maddi ve bedensel güç olarak tanımlanamaz. İnsana güç ve değer katan beden gücünden çok para, mal, makam, statü, inanç, bilgi ve haklılık gibi soyut kavramlar ve değerlerdir. “Güçlü birey” gücünü bu gibi manevi değerlerden almaktadır. Bilgi çağının gücü de yine soyut ve manevi bir değer olan “Bilgi”dir. Bilim ve teknoloji bilginin ürünüdür. Bilgiye sahip olan, bilgi üretebilenler teknolojiyi kullanarak bilim üretebilmektedirler. Bu da onların maddeye ve maddi kaynaklara hükmetmesini ve güçlerine güç katarak daha da güçlenmelerini sağlamaktadır.

Bir zamanların gücü demir madeniydi. Sonra onun yerini kömür madeni aldı. Kömür ısıya dönüşerek ısı gücünü, o da demire ve suya hükmederek buhar gücü ile çalışan makinelerin, buharlı gemi ve trenlerin oluşumunu sağlayarak insanlara güç vermiş ve medeniyetin oluşumunu ve gelişimini sağlamıştır. Bunlar ise bireylerden ziyade devletlerin ve milletlerin güçlenmesini netice vermiştir. Devlet gücünü elinde bulunduranlar teknolojiye hükmederek insanları köleleştirmiş ve güçlü devletlere muhtaç hale getirmişlerdi. Bu dönemde kölelik modern hale gelerek devlete bağlı modern kölelerin oluşmasına zemin hazırlamıştır. 

Günümüzde ise bilgisayar teknolojisinin gelişimi ile “bilgi” güç odağı haline gelmiştir. Bilgiye sahip olan teknolojiye de, teknolojinin hükmettiği her şeye de hükmetmeye başlamıştır. Bilgi bireysel olduğu için bireye güç katmıştır. Böylece devletler güç kaybederken bilgi sahibi olan ve bilgiyi kullanmasını bilen bireyler güçlenmiştir.

Bilgi, insanın eşyayı tanıması ve özelliklerini öğrenerek eşyaya ve varlığa hükmetmesi için gereklidir. Eşya ise onu yaratan yüce yaratıcının ona taktığı hikmetin gereği sahibini tanıtan birer şahit ve delildir. İlim yaratıcının eşyaya taktığı hikmetin gereğidir. Bu hikmeti keşfeden eşyaya hükmeder. Bu sebeple bilginin sonucu “iman”dır. Bundan yola çıkarak diyebiliriz ki “Bilgi Çağının” sonu “İman Çağı” olacaktır.
**
İnsanı insanlıktan uzaklaştıran en önemli etken “zorbalık”tır. Zorbalığın din dilindeki adı “zulümdür.” Zulüm insanın hak ettiğini vermemek ve hürriyetini kısıtlayarak “adaletsiz” davranmaktır. Yüce Allah “Âdil” olduğu ve zulmü kendisine haram kıldığı için insanı hür yaratmış ve onun iradesini esas almıştır. Allah insan iradesini, irade ve kudretinin tecellisine bir şart-ı adî yaparak değer vermiştir. Böylece insanlığın terakki etmesini dilemiştir. Bu sebeple birey gücünü imanından ve imana dayanan tevekkülünden almaktadır. Bediüzzaman bu gerçeği “iman tevhidi, tevhit teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dareyni iktiza eder” sözü ile veciz bir şekilde ifade etmiştir.

Din bir imtihandır, akla kapı açar ihtiyar ve iradeyi elden almaz. Bu bakımdan dinden zorlama olmaz. (Bakara, 2:256) Hz. Peygamber (sav) tebliğ ile görevlendirilmiştir. Tebliğ zorlamayı değil, akla kapı açmayı gerektirir. Zaten vahiy akla hitap eder ve dinin muhatabı akıldır. Aklı olmayanın dininin olmayacağı ve sorumlu tutulmayacağı İslam bilginleri dini bir kural olarak ortaya koymuşlardır. 

Peygamberimizin ifadesi ile “Din nasihattir.” Nasihat ve öğüt ise yumuşak bir ifadeyle, şefkat ve merhametle kalpten çıkmalıdır. Kalpten çıkmayan kalbe girmez ve aklî olmayan da akla hitap etmez ve akıl bunu kabul etmez. Bu sebeple yüce Allah “Allah’ın dinine hikmetle davet et” (Nahl, 16:125) ferman buyurur. Ayrıca “Ey peygamber sen öğüt ver, öğüt vermeye devam et. Sen bir zorba değilsin” (Gaşiye, 88:21-22) buyurarak akla ve kalbe hitap etmesini ve muhataplarının hürriyetlerine dokunmamasını ferman buyurmuştur.

İnsanları dinlerinden inançlarından ve kültürlerinden zorla kopararak asimile etmek zorbalık ve zulüm olduğu için Müslümanlar asla bu yola başvurmazlar. Bu sebepler Osmanlı Devleti hâkimiyeti altında bulunan yerlerde asla milletleri ve toplulukları asimile etmek yolunu takip etmemiş onların vicdanlarına asla baskı yapmamış ve dinlerini rahatça yaşamaları için hür bırakmıştır. İnsanları zorla asimile etmek insana yakışan bir davranış şekli değildir; bu ancak zorbalara yakışan bir tutumdur.
**
Bireysiz toplum olmayacağı bir gerçektir. Bu bakımdan birey ile toplum birbirinin mütemmimidir. Biri birisiz olmazlar. Ancak bireylerin değeri toplumun da değerini artırır. Kur’ân-ı Kerim birey ve toplum bağlamında bireye toplumdan daha fazla değer verir. “Bir insanı öldürmek bütün insanları öldürmek gibidir; bir insanı diriltmek de bütün insanları diriltmek gibidir” (Mâide, 5:32) buyurur.

Güçlü birey gücünü imanından alan bireydir. İnsan inançlı ve haklı olduğu sürece güçlüdür. Bu sebeple “Haklı olanın güçlü olması” Kur’ân-ı Kerimin insanlığa getirmiş olduğu ilâhî hakikatlerden birisidir.

İnsanı konu alan Psikoloji ilmi inancın ve bilginin insanı güçlü kıldığını, haklı olanın da güçlü olduğunu ispat etmektedir. Toplum bilimi olan Sosyoloji bilimi de toplumun gücünü güçlü bireylerden aldığını belirtir. İnanç, bilgi ve adalet unsurlarının hâkim olduğu toplumların ne derece güçlü olduklarını tarih bize öğretmektedir. Dinden inanç, eğitimden bilgi ve siyasetten adalet tezahür eder. Bu bakımdan din adamları, ilim adamları ve idarecilerin güçlü olduğu bir toplum güçlü olur. İnsanları güçlü yapan ise bireysel gayret ve ferdî çalışmalardır. Fert kendini yetiştirmek ve geliştirmek için özel bir gayret sarf etmezse toplum ve kurumlar güçlü bireyleri kendiliklerinden oluşturamaz.
**
İlim ve fazilet, hak ve adalet karşısında azlığın ve çokluğun hiçbir değeri yoktur. Bir dane-i hakikat bir harman hayale müreccahtır. Bu sebeple yüce Allah “Nice az topluluk vardır ki Allah’ın izni ile sayıca çok bir topluluğu mağlup etmiştir. Sabredenleri müjdele!” (Bakara, 2:249) buyurmaktadır.
Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Yeryüzüne iyi kullarım varis olacaklardır” (Enbiya, 21:105) buyurur. İyi kullardan murat yukarıda ifade ettiğimiz iman, ilim ve adaletle mücehhez olan bireylerdir. Bu fertler ne kadar çok olursa toplumun kalitesi o nispette yükselir.
**
Toplumu meydana getiren fertlerden her birine birey denir. Bireylerden meydana gelen topluluğa da toplum adı verilir. İslam ne tamamen bireyci/individüalist ve ne de yalnız toplumcu/sosyalist değildir. Hem bireyci, hem de toplumcudur. Her ikisine gerektiği kadar değer verir. Fıtratın gereği ne ise onu emreder. Bunun için bir kısım emirler ve ibadetlere “farz-ı ayn” denir ki bunlar çoğunlukta olup doğrudan her bireyi ilgilendirir. Bir kısım ibadetler de “farz-ı kifaye” olup toplumun tamamını ilgilendirir. Bir kısmının yapması yeterli olur; ama hiç kimse yapmazsa herkes sorumlu ve günahkâr olur. Bu dinin ferde ve topluma her ikisinde de hitap ettiğini anlamamız açısından önemlidir. Bu bakımdan yüce Allah bireyin de bireyleri iyi olan toplumun da kurtuluşa ereceğini söyler. (Mücadele, 58:22)

İslama göre güçlü birey güçlü toplum demektir. Bu sebeple ağırlığı bireylerin nitelikli, ilim ve ahlak ile mücehhez, imanda kuvvetli olmasını diler. Bunun için bireye hitap ederek onu muhatap almış ve peygamberini insanlara hizmet etmeleri için göndermiştir. Bireye değer vermeyen toplumlar ilerleyemez ve medeniyetler kuramazlar. Toplum daima güçlü bireylerle güç kazanır. Bunun için ilimde, inançta ve ahlakta güçlü olanlar ile övünür. Onlar ile gücünü gösterir. Nitelikli bireyler ne kadar çok olursa toplumun değeri o derece artar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.