Görüyorum ama diyemiyorum

Beni ben yapan değerlere her sarıldığımda ufkumda yeni güneşlerin doğuşuna şahit olurum.
Bazen hayatın değerleri doğrultusunda "uçuk" üstü laflar işittiğimde de ruhban sınıfında olmadığımı anlarım.
Ve bir gün mutlaka bir mercedese kurulup şoföre "sür bakalım" diye emir yağdıracağımı da hayal ederim.

Bazen bir başbakan olur sadece yapmam gerekenleri bile yaptığımda vasat üstü şeyler yaptığımı görürüm.
“Devlete yaranmak mı millete yaranmak mı yoksa hakka yaranmak mı?” üçgeninde, "hakkı" tepe noktaya getirip iç açıların hesabını yaparım.
Ve bazen de her hangi bir üst makamda icraatlarımı sıralarken istifa dilekçemi arka cebimde saklarım.
Yani hayal ederim.

Yalanlar parayla olmadığı gibi böyle hayallere de para gitmiyor.
Ne yazık ki gerçekler dünyasında ise mutluluklar hayalle satın alınamıyor.
Hele hele günü birlik toplulukların günü birlik kararlar aldığı platformlarda geleceğe umutla baktığıma kimse şahit olmamıştır.
Buna rağmen…
Evet, buna rağmen memleket sevdası tüten türkülerim dudaklarımda hiç eksik olmamıştır.
Lakin insan gördüğünü söylemekle mükelleftir.
Fakat heyhat!
Görüyorum ama diyemiyorum.
***
Kaleler fethedilmek için vardır.
Ama fethedecek cengâverler lazım.
İnsanlığı körelten en büyük etkenlerin başında "ülfet" gelir.
Yani alışmak…
Yani önce pis kokuyu hisseder etrafı temizleyeyim der.
Sonra kokuya alışır hayatının bir parçası olarak kabul görür.
Bir de:
Çağımız insanının en büyük yetenek köreltici belası, rahata alışmak ve konumunu kaybetme korkusu…(Hele birde iktidarsan.)
Kısaca biraz daha avam lisanıyla konuşursak: "Neme lazımcılık","otur oturduğun yerde" ve "sana ne?"
Ve işte beni ben yapan değerlerde bunların hiç birisi yok.
Ama günü birlik kararlarla yaşamak…
Gününü kurtarmaya çalışmak…
Derken himmetini sadece nefsine sarf etmek…
"Himmeti milleti olanın bir millet olduğu" gerçeğinden uzaklaşmak.
"Çağlara hükmetme" azminin sadece "güne" hükmetme adiliğine düşmek…
Yani görmek…
Ve gördüğünü söyleyememek…
***
Nedense ırmaklar bugün üzerime pek zorlu akıyor.
Göçmen karakuşlardan geriye tortusu bile kalmamış ve leylekler uçuş talimi almayı unutmuş.
Ve bataklıkları kurutmadıkça sivrisineklerden kurtulamayız.
Lakin balık baştan kokar!
“Asırlar var ki güneşi görmedim” demişti şair.
Ve uzun upuzun yıllar boyunca da “orak çekiç” tehdidiyle baş başa kalmıştım.
Orak çekiç işçi sembolüydü.
Bolşevizm kokardı.
Peki ya “balyoz” neyin nesi?
Son on yılın en zorba hikâyesi değil mi?
Hele bir senaryosu var ki Allah’tan film setine ulaşmamış.
Eğer ki çekimi yapılsaydı ”12 Eylül” yanında halt etmiş olacaktı.
Önce “sakal”lar “tırpan”lanacak sonra “testere” ile “urgan”lar kesilecek ardından bir “yumruk” ve en nihayet “balyoz”…
Gerçekten dehşet bir senaryo…
Bütün zamanların en korkunç yapımına aday…
Ve kesin gişe rekortmeni olurdu.
Gerçi bunca tahribattan sonra seyirci bulmak biraz zor olacaktı ama kimin umurunda…
Camiler harabeye dönmüş, okullar kapatılmış, sokak ortasında örtülüler idam edilmiş… Bunların hiç birisi bizi ilgilendirmemeli.
Bir sürü idarecimiz var.
Bence felaket tellallığı yapmamızın manası yok(!)
Sayın Ahmet Altan bu ince noktaları kestirmiyor galiba.
 
Hem o kadar düşünen iktidardaki kafalarımız varken sayın Ahmet Altan’a ne olmuş ki o kadar çırpınıyor!
“Kral çıplak” demek sana mı kalmış kardeş!
‘Görmek’ ile ‘diyememek’ arasındaki farkı hala anlamamışsan mahkemeye düşmeyi hak ediyorsun demektir!
Balyozla uğraşacağına ta ilk günden beri desteklediğin iktidara bir sonraki seçim için önerilerde bulun.
Görebildiklerin diyemediklerini aştığı sürece sen de kral olursun.
Gör ama deme.
Bak ben de görüyorum ama diyemiyorum.
***
Sıradan toplumlar idare edilen toplumlardır.
Mesela her on yılda birileri kafası estikçe darba yaparlar.
Sonra bakarlar ki değişik giyimde rengârenk elbiseler var, bazı renk tonlarını hiç sevmediği için bir asker gönderir tüm halkı meydana toplar.
Ve der:
“Ey ahali ben sizin yanlış elbiseler giydiğinizi gördüğüm için bu darbeyi yaptım. Artık böyle rengârenk elbiseler almak zorunda kalmayacaksınız. Hem bizim milletimize de bu yakışmaz. Biz yeniçerilerden, sipahilerden… (sonra yanındaki yaverine hafiften fısıldar: ’başka ne tür asker vardı lan!’ Yaveri cin gibidir. Hemen halka yönelip alkış işareti yapar ve meydan alkışlarla çınlar. Komutan memnun olmuştur. Alkışlar kesilince tekrar içine bir nefes çeker yüksek bir sesle bağıracağı an ne diyeceğini düşünür. Bir şey aklına gelmeyince yani işte hepinize tek elbise giydirmeyi emrediyorum.
Sonra kürsüden inince bir ses işitir.
Bütün halk başını sesten tarafa çevirir.
Yaşlılar “eyvah” der.
En öndeki şakşakçılar kızarak alçak bir sesle böğürerek “ bu densiz de kim” der.
Ve komutan ağır ağır sesin geldiği tarafa yönelirken koskoca alanda çıt çıkmamaktadır.
Tam o arada bir serçe kuşu uçarken bir tüyü düşer tüy yuvarlanır döne dolaşa yere inerken, muhteşem duruşlu bir süvarinin burnunun dibinde yere doğru süzülür.
Meğerki bu korkusuz sesin sahibi Don Kişot’tur.
“Sen!” der.
Ey komutan bu halkı ne hakla burada bu güneşin altında topluyorsun. Ben ki tarihteki yel değirmenlerine savaş ilan etmişim. Bakıyorum ki bu ülkede de yel değirmeni yerini başka şeyler almış. Hemen bu halkın önünde seni düelloya davet ediyorum. Çıkar ‘balyoz’unu ve karşıma çık.”
Sonra at uşağına, yani Sancho Panza’ya dönerek; “bu seferde yere yıkılırsam bu zırhı değiştireceğim.”
 
Ve bir boğuşma olur. Etraf toz duman içindedir. Don Kişot tüm haşmetiyle yere yığılırken;
“Ben halk için varım ben sizin gibi zorbalarla savaş için varım. Ben yere yığıldıkça güçlenirim.” diye haykırır.
İşte bu son haykırış halktan da karşılık bulunca zorlu bir direniş başlar ve bir gurup halk Don Kişot’u kaçırır.
Artık Don Kişot yepyeni bir zafer kazanmıştır.
Ve beni de bir düşünce sarmıştır.
Hakikaten Don Kişot’u olmayan bir tarih düşünemiyorum.
Don Kişot’lar olmazsa yel değirmenlerini kim devirmeden devrilecekti.
Don Kişot’lar olmazsa bir toplum sıradanlıktan nasıl çıkacaktı.
Bence her toplumun bir Don Kişot’u olmalı.
Ama ben değilim.
Çünkü ben görüyorum ama diyemiyorum...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum