Gönüller teslim olunca

“Rabbi ona,”islâm ol !” emrini verince,o “Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum” dedi.” (Bakara,131)              

“İşte onlar var ya, Rablerinden, mağfiretler ve rahmet onlaradır. İşte hidayete erenler de onlardır.” (Bakara,157)

“Bu zamanda ehl-i İslâm’ın en mühim tehlikesi, fen ve felsefeden gelen bir dalâletle kalblerin bozulması ve imanın zedelenmesidir. Bunun çare-i yegânesi: Nurdur, nur göstermektir ki, kalbler ıslah olsun, imanlar kurtulsun.”(Lem’alar) diyor büyük mütefekkir ve İslâm âlimi Bediüzzaman.

Eğitimde amaç,fertleri ve toplumu mükemmele ulaştırmak,bir başka deyişle olgunlaştırıp geliştirmektir.Bu süreci dikkate almayanlar muvaffak olamazlar.

İnsanın ihtiyaçlarını nazara almayan ve onu  merkeze koymayan ,daha doğrusu ferdin kabiliyet ve ruh yapısını tanımayan,tanımlayamayan bir eğitim anlayışı başarısızlğa mahkûm olur.

Zaten insanın bu dünyaya gönderilişinin gayesi, eğitim-öğretim/terbiye ile olgunlaşmak ve gelişmektir. Eğitimciye düşen de,akıl,ruh ve kalp üçgeninde yaratılışa münâsip reçete sunabilmek. En temel mesele de ruhların rehabilitasyonu ve uyumudur.Burada dinin fonksiyonu mühim bir yer tutar.Çünkü:” Din hayatın hayatı, hem nuru, hem esası. İhyâ-i dinle olur, şu milletin ihyâsı..” (Sözler,Bediüzzaman Said Nursî,658)
İhya  ve inşa hareketeninin en mirengi noktası bu.

İmam-ı Rabbânî’nin (k.s),imanın zerre kadar artması ve gelişmesini,bütün zikirlere ve zevklere tercih meselesi,imân nurunun gönüllere ulaştırılması ve imânî bir meselenin hayata açılması ve geçirilmesinin gereğine vurgu yapması açısından önemli tecdidî bir tesbittir.

Bu zamanda müsbet iman hizmeti ile doğru İslâmiyeti yaşamak ve hal lisanını devreye sokarak etrafındaki insanlara model olabilmek, sosyolojik araştırmalara konu olabilecek önemdedir.

Artık bu elektronik ortamda “imân-ı tahkikî kılıcıyla” yapılacak olan mânevî cihad anlayışı, küresel bazda  hızlandırılmış ve yoğunlaştırılmış bir sistemin devreye girdiğinin de bir kanıtıdır.

İman hizmeti devri,Hz.Adem’den beri hiç kapanmamıştır.Kıyâmete kadar da asla kapanmayacaktır. Hizmet erbâbı,değişik zamanlarda,değişik ortamlarda ve muhtelif muhataplarla bu kudsî hizmeti yürütegelmişlerdir.

“Gönüller Fethetmeye Geldik” başlıklı yazımızda bahsini ettiğimiz Çorumlu Satı kızımızın ruh ve kalp dünyasında meydana gelen değişikliğin hayatına nasıl yansıdığının ibretli öyküsünü,  başka bir yazımızda geçeceğimi  ifade etmiştim.

Rab ismini okuyabilmek ve O’nun yansımalarını hayatında yaşayabilmek…İnsan Rabbine imân etmeden O’nu tanıyamaz,tanımadan sevemez;Rabbini sevmeyen ise hiçbir hal ve ve şartta ruhânî bir lezzet alamaz.İçinde mârifet ve ve İlâhî muhabbeti barıdırmayan bir imân ikrârı,tahkikî değil,taklidî kalmaya mahkûm olur.

İşte Satı, Öğretmen Lisesi son sınıfa kadar Marksist öğretmenlerin telkinleriyle keskin bir militan olup çıkmıştı.O kadar ki,okula gelip olaylara müdahele eden jandarmaya çamlardan kopardığı dallarla saldıracak ve askerin başına vuracak kadar…

Cenâb-ı Hak, nazargâhı olan kalbe bir ışık,bir rahmet koyunca,geçmişin karanlık ve zulûmatları nura dönüşüyor,kalp Allah’ın kudret elinde yoğrulup nur kâsesi hâlini alıyordu.
İşte Satı onlardan biriydi.

Garnizon komutanı okulu ziyarete gelmişti.Karşıdan bir kız öğrencinin gelip elini öpmesi O’nu hayretler içinde bırakmış,kendi âleminde şaşkınlığını atmaya çalışırken bir yandan da  bana soruyordu:
-Müdür Bey, bu Satı değil mi?
-Evet efendim,tâ kendisi..
-Nasıl olur da bu hâle gelebilir? Ne yaptınız da böyle oldu ?
-Biz eğitimciyiz,kitabî yaklaşırız insanlara…
-Hayret ! Nereden  nereye? diye söylenerek başını iki yana sallıyordu.

Aramızda bir kısım değerlendirmelerde bulunduk,diyeceklerimizi esirgemedik. Sene sonu geldi,Satı mezun olup okuldan ayrıldı.

Ertesi sene,eğitim ve öğretim yılı başında bir mektup aldım kendisinden.Zarfın içi biraz kabarıktı.Acaba içinde ne olabilirdi ki ? Hemen açıverdim.Mektubunda selam ve hürmet faslından sonra diyordu ki:

”Muhterem müdürüm,aziz hocam !Üzerimizde çok emeğiniz var.Hakkınızı helâl edin…Sizden bir istirhamım,son bir isteğim olacak.Helal ve haramdan,İslâmın nurundan habersiz olduğumuz cahiliyyet dönemimde orta kapının karşısındaki bakkaldan  bazı şeyler almış,beş lira verdiğim halde,bakkalın dalgınlığından faydalanarak on lira verdiğimi söyleyip üste bir de para almıştım.Lütfen bakkala bu on lirayı vererek benim adıma helallık dileyin.Ne olursunuz hocam,lütfen..!

Ben hemen gereğini aynen yerine getirdim ve ilk öğretmenler kurulunda, Satıyı tanıyan öğretmenlerin huzurunda,O’nun mâsum dimağına küfür ve dalâlet hesabına Marksizmin öldürücü zehirini şırınga edenlerin yüzlerine bakarak öğrencimizden gelen mektubu okudum ve  gerekli açıklamalarda bulunup onlara şunu demek istedim: ”bakın sizin verdiğiniz zehirin tesirini imân ve Kur’ân reçeteleriyle tedâvi eden bu kızımız, vahşet ve dehşetin girdabından hayat iksiri İslâmiyetle nasıl kurtuldu.Çam dalını kafasına indirdiği jandarmanın komutanına saygı ve tebessümle nasıl karşılık verecek hâle geldi. İşte sizin saldırdığınız Nur,insan hayatında böyle değişim ve dönüşümler meydana getiriyor,kalplerinde tesirler icra ediyor” tarzında ifadelerle Satı örneğini ve mektubunu bir nevi yüzlerine çarpıyordum. Donup kalmışlar,şaşkınlıklarını gizlemeye çalışyor gibiydiler.

Evet,evet…Satılar,Ayşeler,Ahmetler,Mehmetler;inkâr bataklığında ölmesin,öldürülmesin,ebedî hayatları yok edilmesin.İmânın ve Kur’ân’ın Kevser havzından kana kana içsinler,içirilsinler.

Ki,silm,selâm,sulh-sükûn,huzur ve güven hâkim olsun topluma,hayata ve tüm cihâna.

[email protected]

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.