Gönlümde devleşen koca yürekli adamdı... (Babam!!!)

Gönlümde devleşen koca yürekli adamdı... (Babam!!!)

 

 

Sabahın ılık seher yelleriyle, gönderiyorum bu satırları sana babacığım...

Sevgimi, hasretimi, selamımı yüklüyorum seher yeline...

 

Ne rüzgar, ne fırtına ne de sen çekebilirsin onu;  bir ben çekerim baba.

Ta ciğerimden kopup gelen bir silkinişle yükledim ruhuma... Artık ne ben

bırakabilirim onu, ne de o beni... Kan kardeşi oldum artık senin hasretinle...

 

Gözlerine ilk baktığımda neler hissettiğimi hatırlamaya çalışıyorum şimdide,

biliyor musun? Ruhuma çizdiğin resim, seyrettikçe lezzet aldığım en değerli tablodur...

 

İşte sen kendimi ilk keşfetmeye başladığım o yıllarda heycanlarım, korkularım ve

ve hayata karşı yılgınlıklarım olduğu zamanlarda, daha görmediklerimin, gördüklerimden çok daha fazla olduğunu kulağıma fısıldardın  derin sevgin ve şefkatinle...

 

Dimağıma birden, ruhumu şenlendirecek bir tohum attın. Bu tohum; hayat boyu

içimde serpilecek, hadiselerin perde arkasını görmemde bir fener vazifesi görecek ve

benden sonraki nesillere çoğalarak dağılacaktı...

 

Belkide sen, yıllar önce zihnimde yeşerttiğin o rengarenk dünyadan çok şey hatırlamıyorsundur.

 

Veya şöyle diyeyim; sesinin yankısının nerelere uzanabileceğini hiç hesaplamamışsındır.

 

Gözlerimde seni yücelten de o karşılıksız, çıkarsız gayretindi. Bu yüzden senin o zirvelerdeki duruşuna başımı kaldırıp da hayran hayran bakardım... Hem vazife şuurunu, insan sevgisinin önemini, başka türlü nasıl anlayacaktım ki? Beklentisizliğinin o soylu onuru göğsümde nasıl kabaracaktı!

 

Sonra senden işittiğim ilk azar... O munis hep gülen yüzünün asıldığı o bir dakikası asra bedel anlar...

 

Ama benim için, sana mahçup olmak, cezaların en dayanılmazıydı  babacığım !!!

Aslında senden ürkmek, beni sana biraz daha yaklaştırıyordu... Ama ben, sana hep uzak kalacakmışım gibi kısa gelirdi bana...Aramızdaki mesafeleri bir türlü aşamayacakmışım gibi... O kadar pak, o kadar benzersiz bir yerin vardı ki, sanki seyre dalanı büyüleyen, masmavi bir ufuk gibiydin...

 

Bu yüzden sana bakışlarım, zamanla kocaman olur, mana kazanırdı... Beni de öylesine tatlı bir sevdayla tanıştırmıştın ki, sanki kalbimin pası silinmiş, sevimsizliklerim eriyip gitmişti...

 

Bazen kısa sürelide olsa gurbetlere gittiğinde sensiz kaldığım zamanlardaki derin yalnızlığım, gelir aklıma...

 

Sen olmayınca ben de evimizde gurbette gibiydim... Ve korkularım, sana dair ''ya gelmezse'' endişelerim gelirdi aklıma... Akşam karanlığı çökünce sensiz evimizin odalarına, pencereyi açıp, sokak lambasının aydınlattığı loş odamda  sana dair hayaller süslerdi  tüm benliğimi...

 

Böyle gecelerin sabahlarından birinde, sıcak kızarmış ekmek kokusu ve düşük volümde sesi çalan polis radyosunun çaldığı yurttan sesler korosunun o bildiğimiz nağmeleri beni tatlı uykumdan uyandırırdı. Fırlayıp kalkar doğru masaya koşar, babamın o kocaman sevgi kokan kucağına gömülürdüm ve zaman benim için  dururdu...

 

Sen, yapa yalnız ve ürkek adımlarımın yöneldiği bir limandın... Etrafına, kapıları kilitlemeden de yaşanabileceğine, muştular veriyordun... Sevdalıydın... Sevdalı olmasan onca şeyi defalarca, bıkmadan, yorulmadan anlatmazdın...

Gündüze dair ışıltıların azaldığı demlerde bile o ''hülyalı iklimlerden'' bahs edemezdin... Yaralı ruhları, hastalanmış kalpleri onarmaya gayret ederken, kırılmayan inatlara karşı bu kadar vefalı olamazdın... İki damla gözyaşına onca sitemi, yakınmayı, umudu, aşkı sığdıramazdın...

 

Bizlere değmesin diye göğsünde erittiğin şimşeklerin acısı gözlerinden yaş olup da akmıştı ve sen bu yaşları hep gizlice silmiştin...

 

Bazen sıcak bir bakışın yeterdi bana... Bazen güven veren o sözlerin... Bazen de sonsuz bir huzur duyardım yanında...

 

Yağmur kadar bereketli, toprak kadar mütevazi, güneş kadar sıcak gelirdin bana...

 

Daha neler söylenmeli senin için babacığım. Daha neler yazılmalı bilmiyorum. Senin o tevazu ile süslü o hallerine ne şiirler bestelenmeli...

 

Sen benim kılavuzumdun velhasıl... Gayen, benim ham ve o çocuk ruhumun kıvamını, hayatın sarp, zorlu yokuşlarına hazırlamaktı...

 

Bir de hatalarımızı, yanlışlarımızı ve bununla birlikte ödeyeceğimiz bedelleri bilmek... Zorluklar karşısında yenilmemek ve minik tebessümlere kocaman mutluluklar sığdırabilmeyi öğretmekti...

 

Sen bana sevgiyi öğrettin... Sevgiyi ''ilim'' kıldın. O sonsuz deryada zaaflarımı yıkadın. Büyük olmanın, en kestirme yolunu öğrettin...

 

Şimdi keşke senin için çizdiğim tabloyu bir görebilseydin. Kendini benim gözlerimden bir seyredebilseydin babacığım...

 

Keşke bana yazdığın o manevi değerine paha biçemeyeceğim, güzel öğütlerinin olduğu vasiyetnameni hala başucumda sakladığımı sana, o güzel yüzüne söyleyebilseydim...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum