Gerçek ehl-i imanın olaylar karşındaki tavrı

Türkiye Cumhuriyeti, şimdiye kadar hiç yaşanmayan bir kavgayı yaşıyor. Önceden yaşananlar hep ehl-i dünyanın ehl-i imana karşı çektirdiği zulümler şeklindeydi ve bu çok normaldi. Zira bu tarz bir mücadele, ta Habil ile Kabil zamanından beri süregelen mutat bir mücadeledir.  Yani olması gereken bir vaka türüdür. Öyle olmalı ki, ehl-i dünya cehennemi, ehl-i iman da cenneti hak etsin.

Peki bu son acımasız kavgaya ne demeli? Yani hükümet ile cemaat arasındaki bu acımasız ve hiç de Müslümanlara yakışmayan türden olan bu kavga neyin habercisi? Evet, bu kavga, kıyametin habercisidir. Artık kıyametin ayak sesleri iyice belirgin bir şekilde duyulmaya başladı. Aslında bu süreç, Asr-ı Saadetten sonraki Cemel Vakası gibi, Kerbelâ Vakası gibi vakalarla başladı. Şimdi aynı türden bir vakayı Türkiye yaşıyor ve bu vaka ciğerlerimizi sızlatıyor. İçimiz kan ağlıyor. Bizi üzen bu vaka iç ve dış düşmanlara göbek attırıyor. Allah her iki tarafa da izan ve hidayet ihsan etsin; bize de sabır…

Gelelim gerçek ihlâslı ehl-i iman cephesine. Gerçek ehl-i iman bu kavgada hangi tarafı tutmalıdır? Hani kediyi hakem yapmışlar ve ikisinin de suçlu olduğu bir dava konusunda fikrini almak istemişler. Kedi de “niooou…niooou..” diye cevap vermiş. Yani “ne o..ne o..” demek istemiş. Bu da her iki tarafın da haklı yönü ve her iki tarafın da haksız yönü var anlamına gelir. Yani bir tarafı körü körüne destekleyip, diğer tarafı yerin dibini batırmak hiçbir ehl-i imana yakışmaz. Olması gereken şey tarafsız bir şekilde Bediüzzaman’ın tarifine uygun olarak davranmaktır. Bediüzzaman “Her şeyi olduğu gibi tasvir etmek gerekir” der. Yani ifrat ve tefritten kaçınıp vasat yolu takip etmenin en doğru yol olduğunu vurgulamıştır. Aksi takdirde bir tarafa tam taraftar olmak, o tarafın zulmüne de şerik olmayı gerektiğini vurgulamıştır.

Bizler ehl-i iman olarak, hiçbir tarafın haklı ya da haksız olduğuna kesin hüküm vermemeliyiz. Diğer taraftan bir tarafın kusurlarını görmezlikten gelip, diğer tarafın kusurlarını ulu orta etrafa saçmamalıyız. Yani makul olmalı ve akl-ı selimle davranarak yapıcı olmalıyız. Zira bir suç kesin ispatlanana kadar “Masuniyet (masumiyet) Karinesi” kaziyesinde suç olarak kabul edilmeyip, sadece “zanlı” olarak ifade edilir. Ne zaman ki, kesin suç ispatı yapılır, o zaman suçlu cezasını çeker. Ancak bize düşen yine onu kınamak değil, ona acımak ve ıslah olması için dua etmektir. Unutmamalıyız ki, neyi kınarsak belki de bir gün aynı şey bizim başımıza da gelebilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum