'Geniş zırhlar yap' diye demiri ona yumuşattık

'Geniş zırhlar yap' diye demiri ona yumuşattık

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Sebe Sûresi 10-11. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

10, 11-Şânım hakkı için, Dâvûd’a tarafımızdan bir üstünlük verdik. “Ey dağlar ve kuşlar! Onunla berâber tesbîh edin!” (dedik). Ve “Geniş zırhlar yap!” diye demiri ona yumuşattık. (*) “Hem dokumasında ölçüyü gözet (güzel ve yeteri kadar yap) ve (ehlinle birlikte) sâlih amel işleyin! Çünki ben ne yaparsanız hakkıyla görenim” (diye vahyettik).

(*)“Mu‘cizât-ı Enbiyâ (peygamberlerin mu‘cizelerine dâir olan) âyetleri, birer hikâye-i târihiye olarak değil, belki onlar çok meâni-i irşâdiyeyi (yol gösterici ma‘nâları) tazammun ediyorlar (içine alıyorlar). Evet, mu‘cizât-ı Enbiyâyı zikretmesiyle fen ve san‘at-ı beşeriyenin nihâyet hudûdunu (son sınırlarını) çiziyor. En ileri gāyâtına (gāyelerine) parmak basıyor. En nihâyet hedeflerini ta‘yîn ediyor. Beşerin arkasına dest-i teşvîki (teşvik elini) vurup o gāyeye sevk ediyor. (...) 

Evet telyîn-i hadîd, yani demiri hamur gibi yumuşatmak ve nühâsı (bakırı) eritmek ve ma‘denleri bulmak, çıkarmak; bütün maddî sanâyi‘-i beşeriyenin aslı ve anasıdır ve esâsı ve ma‘denidir. İşte şu âyet işâret ediyor ki: ‘Büyük bir resûle, büyük bir halîfe-i zemîne (yeryüzünün halîfesine), büyük bir mu‘cize sûretinde, büyük bir ni‘met olarak; telyîn-i hadîddir ve demiri hamur gibi yumuşatmak ve tel gibi inceltmek ve bakırı eritmekle, ekser sanâyi‘-i umûmiyeye medâr (vesîle) olmaktır.’ Mâdem bir resûle, hem halîfe yani hem ma‘nevî hem maddî bir hâkime, lisânına hikmet ve eline san‘at vermiş. Lisânındaki hikmete sarîhan (açıkça) teşvîk eder. Elbette elindeki san‘ata dahi tergîb (rağbetlendirme) işâreti var.” (Zülfikār, 25. Söz, 79-81)