Gece

Günün ışıklarından avizemizin ışıklarına geçiş çok hızlı oluyor. Arada karanlığı fark edemiyoruz bile. Geceyi göremiyoruz. Aldatıcı ışıklar oyun oynuyor bizle. Halbuki geceye, geceyi görmeye, geceyi algılamaya ve geceyi hissetmeye ne çok ihtiyacımız var.

Gece olmadan kulluk olmaz, gece olmadan aydınlığa çıkılmaz ve gece olmadan ilahî tecellilerin mazharı olunmaz. Bir gece yolculuğu ile başladı en büyük yürüyüş. Kulluğun zirvesine çıkıp en parlak ayine hatta mir’at olmanın bidayeti isra değil miydi? Mağaranın içindeki karanlık, gecenin karanlığı değil miydi? Göz yaşlarının akıtıldığı kuytu köşeler hep gecede değil miydi? Bir kalp sızısı ile uyanışlar hep gecenin ortasında olmuyor muydu? Hatta dergah-ı İlahiyeye kamçı vurup teşvik eden hastalıkların zuhuru hep gecelerde olmuyor muydu? Hastaların iniltilerinin yankı bulduğu uzun zaman dilimleri hep geceler değil miydi?

Evet, gece olmadan kulluk nasıl olurdu ki? Ama şimdi karanlıktan mahrumuz, yıldızların ışıl ışıl yüzlerini temaşadan, günün ışıklarını toparlayıp, güneşin secdeye kapanan mahviyetini izhar ettiği anları müşahede etmekten mahrumuz. Gündüz gördüğümüz heybetli dağların gece ile nasıl yokluğa büründüğünü seyretmekten mahrumuz. Dağları seyredemiyoruz, önümüzde dağlardan heybetli enaniyetler. Gece lazım bize ki o koca dağlar yok olsun. Gece lazım bize ki mahviyetin şahikalarına çıkalım. Gece lazım bize ki kalb ve ruhumuz nurlansın.

Daha akşam ezanı okunmadan perdelerimizi çekip lambamızı yakıveriyoruz zira karanlığa hiç tahammülümüz yok. Evimizin içini hiç karanlık bürümesin istiyoruz. Hep var görünelim, bize hiçbir şey yokluğumuzu hatırlatmasın. Benim de gecem gelecek dediğimde içinde lamba yanan bir gece sanayım onu. Kabrin karanlığını anlamayım hiç. Günahlarımın kalbimi nasıl karalara gömdüğünü hissetmeyim.  Hep bir lamba yansın, yalancı bir güneş olsun istiyorum. Bir lamba da yetmiyor artık bize tavanı sıra sıra lambalarla donatıyoruz. Evlerimiz aydınlandıkça kalbimiz kasvetli bir karanlığa bürünüyor. Dünyanın bir tane lambası var oysa.

Yalancı güneşler yalancı parlakçıklar. Suyun üstündeki lem’aları güneş diye basmışım bağrıma. Baki-i Hakikî’den gaflet ettikçe fanilerin işgaline uğramış zavallı kalbim. Ayine-i Samed olan kalbim putçuklarla inkisara uğramış.

İşte bundandır Nur’a müştak oluşum. Geceyi fark edeyim, geceyi bürüneyim ki örtüsüne bürünen’e gelen hitabı işitebileyim. Karanlığı yaşayım ki aydınlığı anlayabileyim. Enenin yokluğunu idrak edeyim ki Hüve’yi bulayım bi iznillah. Geceye ihtiyacım var. Karanlığı duyumsamaya, karanlığın kendisi olmaya ihtiyacım var. Zira ben ne zaman kapkara bir gece olursam o zaman güneşim doğacak. Elimdeki feneri ne zaman yere çarpıp kırabilirsen o zaman âlemim nura gark olacak.
Gece olmak istiyorum. Gece gibi siyah çarşafıma bürünmek. Üstadın bana gösterdiği kaleye sığınabilmek.
Gece olayım ki güneşim doğsun…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum