-Dininiz?
-Elhamdulillah Müslümanım
-Peygamberimiz Muhammed (S.A.V) kaç yılında doğmuş?
-eee şey, hah 571
-Peki annesinin ve babasının adı?
-ımmm, şeyy, ya sen de beni mi sınıyorsun, biliyoruz da böyle basit meseleleri sorma Allah aşkına, şu memleket meseleleri gündemi yakıp kavuruyor, sen nerelerdesin?...
Gaflet bir yüzü ile ülfete diğer yüzü ile ünsiyete bakıyor.
Gaflet sefahat ile gerçekleştiği gibi, bazen fakir ya da zengin olmayan birisinde görülmesi, yakin körlüğü dediğimiz ülfete ile de ortaya çıkabiliyor.
Gafletin ülfete bakan yüzü ülfeti gafletten bir alt tabakaya taşıyor ve Gafletin kapısına hem bir anahtar, hem itici kuvvet rolünde!
Ve Gafletin kendisi bizzat bir kıyafet gibi hatta yüzüp çıkaramadığımız der(d)imiz gibi yapışınca bize, bu halden ünsiyete tâbi oluyoruz.

Yani Gaflet halimiz, ilerlemiş boyutta kangren başlangıcı gibi, bu hale ünsiyete zorluyor ve kapısını kırarak bizi içine atıyor.
Ülfet kapısından girip, Gaflet kapısına dayanan ve bu halini de sevmeye başlayan, ünsiyet kapısını ardına kadar açıp, açık kapılar arasında cereyanda kalıyor. Bu cereyan ise Grip ya da nezle değil, Mazallah direkt kangrene götürüyor bizi...
Elbette bu, ruhun kangreni ve ilk görünen belirtileri; BANANE veya SANANE başlayıp, BOŞVER ile ilerliyor, hastalığın kritik aşamasında HERKES ile başlayan cümleler ve TESADÜF gibi kelimeler yerleşiyor lügatlere, Son aşamada ise, lütfedilen küçük başarılara bol BEN'li övgüler ve MİLLET ile başlayan yergiler ve eleştiriler yer alıyor.
Normalde kangren olan bölgeye uygulanan oksijen tedavisi gibi, mânevi hava hükmünde olan iman nuru ile tedavi edilse, zarar gören bölge kesilip atılmadan da kurtulabiliyoruz.

Bedenen kangren çokça önemsenip, hem hastaya hem yakınlarına tesir ediyor ve bazen hidayete vesile bile olabiliyor veya yakınlarına ibret oluyor.
Oysa tanımlanmamış olan ruh kangreni, kişinin bedeni yaşarken ruhun ölmesi (vicdanın sükût etmesi) ve müteharrik (yürüyen) cenaze olmasına rağmen be kendinin ne de çevresindekilerin ilgisini çekmiyor.
Gaflet hali ile ünsiyet kuran kişi varlıklı ise şakşakçıları hayatına sahte renkler katmaya devam ettiği için kendini sorgulamasına bir duvar da bu şakşakçıları tarafından çekiliyor. Eğer varlıklı değilse bu kangren sayesinde kimsesi kalmayıp yalnızlığı tadıyor, dolayısıyla uyaracak ve uyandıracak kimsesi de olmuyor ve bu defa yalnızlığı, sorgulaması için bir tetikleyici olmasını engelliyor.

Bir de gafletten gaflette olmak var hani; bilmediğini bimemek ki, tam zıddıyla dışavurum ile “her şeyi bildiğini” düşünen bir güruh çıkıyor ortaya.

Mutluluk bir dağın zirvesi olduğu gibi, Gaflet de aynı hükümde!
Patikalarda uzun süre durabilirsiniz ancak dağın zirvesi çok kısa durabileceğimiz bir yerdir. Zîrâ; basınç ve oksijenin azlığı ilk anda yaşanan keyfi, çok kısa zamanda bitirmeye zorlar.

Ruhun mahiyeti, cismen karaciğere çok benziyor,  ileri boyutlarda kangren tespit edilen bölge kesilip atılsa bile, hem yaşamaya devam ediyor hem de kesilen bölge tekrar oluşup, daha taze ve daha güçlü bir hal alabiliyor.
İşte; basit bir örnek ile, " öyle Sarhoş olsam ki, bir daha uyanmasam" gibi şarkılar yazdıran bu kangren...

Bu kimsenin soğuk duş etkisi yapacak şekilde, Gaflet perdesi yırtılsa; ben kelimesini ancak "Beni bana bırakma" ifadesi ile kullanacak, yerine BİZ oturacak, hiç bir şeyi BOŞ-VERmeyecek, tesadüf gidecek, tevafuk gelecek, milleti düşünmeye sıra gelmeyip yüzünü nefsine dönecek.

Beden kangreninde erken teşhis, dünya hayatı adına ecel çerçevesinde kısacık hayatı kurtarır! Ruh kangreninde (ülfet-gaflet-ünsiyet) ise bu durum daha vahim, erken teşhis ola ki ebedi hayatımızı kurtara...
Tabi birisi çıkıp bu KANGRENİ tanımlarsa...
Ve pek tabi, nasibimizde de varsa...