'Futboldaki ümmet' için birlik oldular

'Futboldaki ümmet' için birlik oldular

Futbolun Müslüman yıldızları, Müslüman Futbolcular Birliği’ni kurdular

Anelka, Kanoute, Diaby, Toure, Demba Ba, Pogba, Sow, Abidal… Futbolla birazcık olsun ilgilenen herkesin aşina olduğu bu yıldız isimlerin ve daha nice ismin ortak bir noktası var: Müslüman olmaları.

Çok daha fazla ismin eklenebileceği bu yıldız futbolcu listesindekilerin birçoğu ise, Avrupa futbolunun parıltılı dünyasının içerisinde Müslüman kimliklerinin ve inançlarından ileri gelen hudutların kaybolmaması kaygısını içlerinde taşıyorlar. Kimisi İslamofobik tepkilere karşı kimliğinin savunusunu yapmaya önem verirken kimisi ibadetlerinin kariyeriyle çatışmaması için çabalıyor, kimisi ünlü bir şahsiyet olarak sahip olduğu nüfuzu İslam’ın Batı’daki bozuk imajını düzeltme yolunda kullanırken kimisi de bunu kendi ülkesine, kendi toplumuna katkıya dönüştürmenin yollarını gözetiyor.

Ancak asıl dikkat çekici olan şu ki –yukarıda saydığımız üzere- farklı şekillerde Müslüman kimliğini ve inancının gereklerini ortaya koyan Müslüman yıldızlar, son yıllarda bu çabalarını elbirliğiyle ortaya koymak ve futbol sektöründe kendi kimliklerini koruma gayretlerini ortaklaştırmak yönünde bir irade gösteriyorlar. Öyle ki kimlikleri çerçevesinde bir nevi örgütlenme içine girme ihtiyacı duyuyorlar.

İhtiyaç duyuyorlar-dı demek daha doğru sanırım… Zira bundan 4 yıl önce Müslüman Futbolcular Birliği’ni kurdular. Orijinal ismiyle: Association of Muslim Footballers. Kısa adıyla da AMF

Avrupa futbolunun sosyal yapısı müslüman futbolcularla değişiyor 

AMF, İngiltere merkezli bir kuruluş. Emperyal dönemde Filistin’e, İran’a ve daha birçok Müslüman coğrafyaya futbolu götüren İngiltere’de böyle bir girişime öncülük edilmesi, futbol tarihinin akışı bakımından çok da şaşırtıcı değil sanırım. Şöyle ki…

Günümüzde tartışmasız dünyanın en prestijli futbol ligi olan İngiltere Ligi, 1992 yılında bugün bildiğimiz (ve artık bir marka olan) adını aldığında (yani Premier Lig ismini) lig bünyesinde bildiğimiz kadarıyla tek bir Müslüman futbolcu vardı: İspanya doğumlu bir Müslüman olan Muhammed Ali Amar. Futbolseverlerin bildiği ismiyle Nayim. 

Ancak aradan geçen 15 yılda çok şey değişti. Artık Premier Lig hem kaydadeğer bir Müslüman futbolcu nüfusuna sahip oldu hem de Müslüman oyuncu hareketliliği (yani transferi), ivmesini en azından bir süre daha koruyacak gibi duruyor. Esasında uzun süre koruyacak derdim ancak olası bir Brexit sonrası yabancı oyuncu statüsünde gerçekleşecek değişikliklerden ötürü AB’nin farklı ülkelerinin vatandaşı olan Müslüman futbolcuların transfer oranında bir düşme gerçekleşebilir.

Tabi, bu durum sadece İngiltere için geçerli değil. Avrupa liglerindeki Müslüman futbolcu sayısının artması ile birlikte Avrupa futbolunun sosyolojisinde de bazı değişimler gerçekleşiyor. Başlarda münferit kalan meseleler genel geçer meseleler hâline gelmeye başlıyor. Hatta AMF gibi örgütlü platformların bulunması, muhtemelen, bu olağanlaşma sürecini hızlandırıyor ve nihayetinde Avrupa’da (özellikle İngiltere’de) yıldız futbolcular Müslüman kimliğiyle daha görünür hâle geliyorlar. Hatta bu kimliklerini ortaya koymaktan hoşlanıyorlar. Sosyal medya profillerindeki fotoğraflarla, maç başındaki dualarla, gol sevinçlerinde yaptıkları secdelerle…

Yazının çıkış noktası AMF olduğu için biz bu değişimleri daha çok İngiltere üzerinden okuyacağız. Zaten mevzumuz bağlamında temel alınabilecek en iyi ülke de –her açıdan- İngiltere. Müslüman futbolcular kaynaklı sosyolojik değişim ve hatta futbol için düzenlemelerdeki değişim en çok İngiltere’de hissediliyor. Zira BBC de bu meseleye kayıtsız kalmayıp geçmişte şöyle bir haber hazırlamıştı: “Müslümanlar, İngiliz Futbol Kültürünü Nasıl Değiştiriyor?”

AMF ve “futboldaki ümmet”

Yukarıda belirttiğim gibi AMF, 2012 yılında, İngiltere’de kuruldu. Hedeflerini “futboldaki (futbol alanındaki) ümmeti birleştirmek” olarak ortaya koyuyorlar.

Bu hedefe oldukça uygun bir zemin sundukları da söylenebilir. Premier Lig’deki, yani dünyanın en prestijli ligindeki kalabalık ve “ünlü” tabana yaslanıyorlar. Hâliyle birçok yıldız futbolcu da böyle bir birliğe öncülük yapmak durumunda oluyor. Ayrıca AMF, futbol dünyasında bu çapta yapılan ilk girişim. Sadece kimlik odaklı bir kurumsallık geliştirdikleri için az çok Müslüman kimliğine sahip çıkan tüm futbolculara da hitap etme şansına sahipler. Teşbihte hata olmaz deyip kısa yoldan şöyle tabir edeyim: “Futboldaki ümmete” halifelik merkezi olacak nüfuza sahipler…

AMF’de sadece hâlihazırda oynayan futbolcular değil, emekli isimler de yer alıyor. Zaten birliğin öne çıkan figürlerinin birçoğu yakında jübilesini yapma ihtimali olan isimler.

Peki, AMF’nin vizyonu tam olarak nedir ve bu vizyona ulaşmak için neler yapıyorlar?

Sade internet sitelerinde hedeflerini kısaca şu şekilde sunmuşlar: Müslüman futbolcuları profesyonel hayatlarında destekleyecek ve karşılaşılan engeller karşısında deneyimlerin paylaşılmasını sağlayacak bir platform.

Birliğin içerisinde yer alan eski bir futbolcunun verdiği röportajda belirttiği bir noktayı da buraya not edebiliriz: Futbolcular bir kulüpten diğerine transfer olurken kendilerinin ve ailelerinin sorunsuz bir geçiş süreci yaşamalarını sağlamak.

Yine internet sitelerinde yer alan, “futbolun birleştirici gücünü kullanarak eşitlik, çeşitlilik ve dini harmoni çerçevesinde farklı arka planlardan gelen insanlar arasındaki anlayışı geliştirmek ve –diğer inançlarla birlikte- Müslümanların ibadetlerini/dini pratiklerini dikkate alacak aktiviteler yapmak” mealindeki açıklamadan da AMF’nin odaklanacağı alanlardan birinin, futbolcuların dini özgürlükleri lehinde duruş sergilemek olduğunu çıkarabiliriz.

Oruç ve futbol

Nitekim “futbolcu ve İslami pratik” dendiğinde en çok gündeme gelen iki meselede Müslüman/dindar futbolcuların savunduğu pozisyona arka çıkıyorlar: Ramazan’da oruç ve bahis şirketlerinin forma sponsorluğu. Yeri gelmişken bu meseleyle alakalı birkaç anektodu paylaşabiliriz: 

Yakın dönemlerde Beşiktaş’ta forma giymiş olan Senegalli forvet Demba Ba, dini kimliğini öne çıkaran yıldızlardan. Uzun yıllar İngiltere Ligi’nde forma giyen ve üst düzey futbol oynayan Ba’nın, birkaç sene önce, henüz transfer olduğu kulüpte sezona başlarken oruçlu olması büyük tartışma konusu olmuştu. Bir tarafta milyonlarca pound kazanan bu yıldızların ellerinden gelen en iyi performansı göstermekle yükümlü olduğu fakat orucun fiziksel kabiliyetleri düşüreceği argümanı yer alıyorken, Ba, takımının Blackburn Rovers’a karşı mücadele edeceği maça çıkıp 3 golü rakip filelere bırakınca tartışma da büyük ölçüde son bulmuştu. Nitekim Ba, hocasına kendisini son derece iyi hissettiğini ve maça hazır olduğunu da taahhüt etmişti.

Bir dönem Arsenal’de oynayan ve öne çıkan Müslüman futbolcu figürlerinden olan Abou Diaby de bir açıklamasında kulübünün oruçlu olmamasını tercih ettiği hâlde ibadetine anlayış gösterdiğini söylemiş ve orucun sezon içerisinde bir problem oluşturmadığını belirtmişti. Stoke City forveti Mamady Sidibe de aynı fikirdeydi.

Oruç konusunda sık sık gündeme gelen tartışmaların önünü kesmek için bu şekilde düşünen futbolcuların mini bir kampanya yaptığını da not edelim. AMF de pek tabii, kendi sosyal medya hesaplarında bu kampanyayı destekledi. Kampanyanın sloganı “Fast and Fasting #Ramadan” yani “hem Ramazan’da oruç tutuyor hem de hızlı” idi. Bu sloganın basılı olduğu tişörtleri giyen bazı Müslüman futbolcular kendi duruşlarını net şekilde ortaya koydular.

Bahis şirketleri ve banka sponsorlukları

Oruç dışında tartışma gündeminde yer alan bir diğer mesele de forma sponsorlarının bahis yahut kredi firmaları olması demiştik. Hepimizin malumu, bahis-kumar veya faiz dinimizce haram sayılmakla birlikte günümüz dünyasında uluslararası çapta faaliyet gösteren bahis firmaları ve yüksek faizli kredi veren kuruluşlar, futbol takımlarına reklam vermek üzere devasa bütçeler ayırıyorlar. Bu konuda birden fazla vaka yaşanmış olsa da Türkiye basında da ciddi şekilde yer bulmuş bir vaka 2013 yılında yaşanmıştı: Newcastle United’ın forvet oyuncusu Papiss Cisse, o dönem kendi takımına forma sponsoru olan yüksek faizli bir kredi kurumunun logosunu üstünde taşımayı reddetmişti. (Not düşelim: O kurum sıradan bankaları çok aşan bir faiz uygulamasına sahipti ve tefecilere rahmet okutacak oranlarla çalışıyordu.)

Tabi Cisse gibi düşünmeyen futbolcular da olmuştu. Örneğin, AMF bünyesindeki faaliyetlerde öne çıkan isimlerden olan Nathan Ellington, oynadığı takımın yöneticilerinin seçimlerine etkisi olmayacağını belirtmişti. Arap dünyasının en başarılı kalecilerinden olan ve uzun yıllar İngiltere’de forma giyen Ummanlı Ali al Habsi de “Biz sadece futbolcularız ve kulüpteki bu işlerle bir alakamız yok. Sadece işimizi yapıyoruz.” diyerek benzer şekilde düşündüğünü belirtmişti.

Ne tür faaliyetler yapıyorlar?

Peki, AMF faaliyet olarak neler yapıyor? 
Birlik, Müslüman futbolcular arasında organize bir ağ kurmak ve iletişimi geliştirmek, ayrıca Müslüman kimliğinden doğan ihtiyaçları gözetmek ve kamuoyuna yönelik bu doğrultuda tavır sergilemek amacını taşıdığından olsa gerek, çok fazla sayıda faaliyet yaptıklarını göremiyoruz. Ancak yaptıkları nadir etkinlikler de ilgi çekici. Örneğin Mekke ve Medine’de düzenledikleri gösteri maç(lar)ı oldukça ilgi çekici bir etkinlik.

Bu gösteri maçı bir yandan Avrupa’daki Müslüman futbolcuların Umre yapmasına vesile olurken, diğer yandan Suudi/Arap meslektaşlarıyla da kaynaşmalarını sağlamış. Daha da önemlisi, Arabistan’daki profesyonel futbolculardan oluşan bir karma takımla yaptıkları bu ilgi çekici ve birçok medya platformunda yayımlanan maçın gelirlerini hayır işleri için kullanmışlar.

Müslüman futbolcularla gelen değişim

AMF’nin, daha doğrusu bu birliğin içinden neşet ettiği sosyolojik durumun Avrupa ve dünya futbolunun ritüellerinde meydana getirdiği değişim her geçen sene daha belirgin örneklerle görülebiliyor. Buna dair birkaç örnekle yazıyı kapatayım.

Birinci örneğimiz İngiliz devi Manchester City’den: İngiltere Ligi’nde maçın adamı seçilen futbolculara ödül olarak bir şişe şampanya verilmesi ritüeli uzun yıllardır devam edegelen bir ritüeldi. Ta ki City’nin –yakın zamana kadar- en etkili isimlerinden olan Fildişi Sahilli Yaya Toure bir gün maçın adamı seçilene kadar… Toure, o gün, kendi inancına aykırı olduğunu belirterek TV yayınında açık bir şekilde ancak kibarca şampanya ödülünü geri çevirdi. Onun gibi yıldız bir ismin bu tavrı, Premier Lig yöneticilerini bu tarz durumlara yönelik bir çözüm bulma arayışına itti. Nihayetinde ise şampanya ritüeline son verilip maçın adamı ödülü olarak küçük bir kupa verilmeye başlandı. Tabi bu düşünceli tavırları için o yöneticileri de takdir etmek lazım.

Son yıllarda bol sayıda Müslüman yıldızı kadrosuna katan Newcastle United’ın, oyuncuların talebi doğrultusunda kendi stadyumunda mescid açması yine gündemde yer bulan mühim bir gelişmeydi.

Liverpoollu futbolcular 2012 yılında kazandıkları Lig Kupası’nın kutlamasını yaparken takım doktorunun Müslüman oluşunu hesaba katmış ve kutlama sırasında alkol sıçramaması için doktorun kıyafetlerini soyunma odasından çıkardıktan sonra kutlamaya başlamışlardı.

Tabi tüm örnekler İngiltere’den değil; sadece AMF eksenli gittiğimiz için daha çok İngiltere’ye ağırlık veriyorum. Farklı ve çok ilginç örnekler de mevcut: Mesela dünya devi Real Madrid’in Birleşik Arap Emirlikleri’nde sattığı formalarında logosundaki haç işaretini kaldırması, kendi markasını pazarlarken Müslüman hassasiyetlerini nasıl hesaba katmak durumunda kaldığının bir göstergesi.

İran ile FIFA’nın, hanım futbolcuların üniforma standartları hususundaki uzun tartışmasının İran’ın istediği yönde neticelenmesi ve FIFA’nın kıyafet düzenlemesinde tesettüre vize vermesi de yine önemli bir örnek.

AMF’den yola çıkarak pek ele alınmamış bir konuya değinmek istedim, zira bu konunun kaydadeğer bir fenomen olduğunu düşünüyorum.

Kaynak: Deniz Baran-Dünya Bizim

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum