Fatma BARBAROSOĞLU

Fatma BARBAROSOĞLU

Fransa'ya rağmen Haticelerin hikâyesi...

Emekli Büyükelçi Sayın Yalım Eralp'i tanıyorsunuz. CNN Türk izleyicilerinin her gün ekranlarda rastladığı dış politika yorumcusu. Bir ay içinde en az üç defa kendisinden şunu duydum: "Meslek hayatım boyunca bir defa olsun Türk kültürünü tanıtan bir iş yapmaya imkân bulamadım. Hep Ermeni meselesi, hep Kürt meselesi vardı. Bir konser düzenleyemedim."

Sayın Yalım Eralp'in konuşmasını niye alıntılıyorum?

Pazartesiyi salıya bağlayan gece Fransız Parlamentosu'nda saatler süren tartışmalardan sonra hukuka aykırı bir durum yasalaştı. Üstelik tasarının yasalaşması için yoğun çaba sarf edenler, Türkiye ile Fransa'nın ilişkilerinin çok eski olduğunu, bu yasa ile hiçbir zarar görmeyeceğini söylediler.

Şöyle düşünelim; eski komşumuz tam da kapıdan çıkıp sokağa adımımızı atacağımız yere bir çukur açıyor. Evinin önüne komşusu tarafından çukur açılmış ev sahibi olarak, bu ne komşuluğa sığar ne mesken özgürlüğüne diye itiraz ediyoruz. İtirazımız, Biz sizinle zaten eski arkadaşız diye karşılanıyor. Niye kapımızın önüne çukur açıyorsun? Çünkü ben kendimi böyle iyi hissediyorum.

Durum bu.

Durum bu diye karalar bağlamaya gerek yok. Yalım Eralap'in tecrübesi üzerinde köşe yazarı arkadaşları iki dakikalık düşünmeye davet ediyorum. İstanbul'a kar serpiştirince Türkiye kara teslim diye manşet atanlar, Afyon'da su borularının donduğunu, geçen cuma pek çok yerde insanların karlarla abdest alıp cuma namazını kıldığını biliyor mu mesela?

Gündemi değişmeyen beş siyasi konu ile dolduranlar, Türkiye'de yaşanan gündelik hayatı "dizi film gerçekliği" üzerinden yorumlamaya kalkıyor.

Olmakta olanlar olmaya devam ederken; dikkatimizi hayatın bütün teferruatları üzerinde yoğunlaştırarak hayatımızı sürdürmeliyiz.

Sayın Yalım Eralp pekala Ermeni meselesi, Kürt meselesi ile ilgilenirken Türk kültürünü tanıtmak için konserler, okuma günleri düzenleyebilirdi. Bu sadece Yalım Eralp ile ilgili bir konu değil. Yalım Eralp dürüst bir şekilde itiraf ediyor sadece. İtirafına saygı duyarız.

Bizim Türkiye olarak "tematik yaşama" alışkanlığından vazgeçmemiz gerekiyor. Hayatı, bir atasözünü açıklayarak kompozisyon yazma sorumluluğu gibi görmekten çıkalım artık.

Bütün okul hayatımız boyunca "ak akçe kara gün içindir" temalı kompozisyon yazma cezasına çarptırılmış öğrenciler olduğumuz için, özgür düşünemiyoruz. Düşüncemizi serbest enerji olarak ifade edemiyoruz. Okul hayatında başlayan bu tematik sınırlı düşünce inşası, köşe yazarı olunca da devam ediyor. Gündem neyse o kadar düşünme.

Hayat sanki indirimli satışlar haftası.

Manto haftası, elbise haftası, kaban haftası gibi. Ermeni meselesi, Kürt meselesi diye devam ediyor. Söyleyecek sözü olanlar yazsın sadece. Gündem budur diye üç köşe yazısı okuyan, okuduklarının izinde dördüncü köşe yazısını yazıp kendisini çok mühim biri gibi takdim edince kamuoyunda bir bıkkınlık oluşuyor. Bıkkınlık duyarsızlığı getiriyor.

Bu kör kuyudan çıkmamız için haber programlarının sadece siyaset odaklı olmaktan kurtarılması gerekiyor.

Siyasilerin gündelik hayata bakışlarını bilmeliyiz. Var mı böyle bir bakış!

Siyasetin, sanatın, ekonominin damarı gündelik hayatta atar.

Başlığa gelince... Size bugün on altı yaşında 700 kitaba sahip olan, haftada üç kitap okuyan Hatice'yi yazacaktım. Haticeleri...

Ama Hatice'nin hikâyesini hak etmeniz gerekiyor önce.

Hikâyeyi hak etmeniz için size bir ev ödevi. Yukarıdaki satırları kendi gündeminiz açısından değerlendirin lütfen. Sizin gündeminizi, şu üç günlük hayatta değerler hiyerarşinizi ne belirliyor?

Fransa'nın ya da ABD'nin ve dahi bu konvoya dizilecek ne kadar ülke varsa... Hepsi ile baş etmenin tek yolu gündelik hayatın enerjisini olumlu yana sevk etmekten geçiyor.

Yeni Şafak

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.