FETÖ'ye kızıp 'mehdi' yakmak...

Şunu kabul etmek lazım elbette: Dünden bugüne ilerlemeler var. Hepten de yerimizde sayıyor değiliz. Bazı sorunlarımızı aştık. Bazı kavgaları kazandık. Örneğin: Bu yüzyılın başında cevap verdiğimiz safsataflardan birisi şu idi: 'Bizi din geri bıraktı. Dini terketsek ilerleriz.' Risale-i Nur okurları hatırlarlar. Bediüzzaman'ın da mezkûr iddiaya verdiği cevaplar vardır. Başka âlimlerin de (Allah hepsinden razı olsun) bu soruya verdikleri cevaplar var.

Allah'ın inayeti ve ehl-i sünnet ve'l-cemaatin topyekün gayretiyle bu arızayı aşmış gibiyiz. En azından muhataplarımız cevaplarımızın yerliyerindeliği karşısında sinmiş durumda. Eskisi kadar açıklıkla böyle şeyleri dillendiremiyorlar. Fakat bu muzaffer durum bizi kandırmasın. Hepten de bitmiş değil arızalar. Daha küçük ve lokal alanlarda hâlâ benzerî kavgaları vermeyi sürdürüyoruz. Mesela: Şimdilerde 'Bizi din geri bıraktı'dan 'Bizi mehdiye inanmak geri bıraktı'ya doğru kaymış gibiyiz. Üstelik FETÖ'nün sayesinde damarlarına kan da yürüdü bu kavganın. Muarızlarımızın gözleri parladı. Dillerine yeniden cür'et geldi.

Diyorlar ki: "İşte başımızdaki bela budur. Mehdiye inanmaktan ötürü oluyor bütün bunlar. FETÖ'cüler de Gülen'in mehdiyetine inandıkları için bu vartaya düştüler. Başımıza bunca işi açtılar..." Buldukları deva ne peki? Onu da özetleyelim: "Eğer böyle birşeyin tekrar başımıza gelmesini istemiyorsak mehdiye inanmayı bırakmalıyız. Mehdiye inanmayı terkedersek bir daha FETÖ gibi örgütler zuhur etmez. Başımıza kem işler gelmez." Sadece bununla kalsa iyi dostlarım. Dahası da var. Mesela diyorlar ki: "Mehdiye inanmak tembellik yapıyor. Mehdiye inananlar kendilerini kurtarması için mehdi beklediklerinden ötürü çalışmayı bırakıyorlar. Ondan sonra da İslam dünyasının bugünkü hali ortaya çıkıyor..." Başka sözleri var mı? Var anam var. Yine diyorlar ki: "Mehdiye dair hadislerin tamamı uydurmadır. Böyle hadisler aslında yoktur. Olay sosyolojiktir. Bizden önce bütün dinlerde olan 'kurtarıcı' beklentisi bizim dinimize de gafiller eliyle sinmiştir..." Daha bir sürü komplo teorisi yazılıp duruyor. Peki, söz çok da, bu işin altındaki hakikatin boyu ne kadar?

Bu konuya dair biraz araştırma yapmış bir kardeşiniz olarak söylüyorum: Bu iddiaların tamamı dogma. Bir kere mehdiye dair hadislerin tamamının 'uydurma' olduğunu söylemek başlıbaşına bir facia. Çünkü İslam'ın en muteber hadis kaynaklarının içinde geçiyor mehdiye dair hadisler. Ebu Davud'da, Müslim'de, kısacası: Kütüb-i Sitte'de mevcutlar. Hem de bir tane-iki tane değil, birçok geçiyorlar. Üstelik şu bizim modern zaman süperzekaları dünyaya gelene kadar mehdiyi inkar etmeye cür'et eden ancak bir-iki kişi var. Onlar da zaten ehl-i sünnet ve'l-cemaatin akaid veya hadis konusunda fikrine itibar ettiği kişiler değiller. Buna ek olarak: İtibar edilen kişilerce yazılmış mehdiye dair müstakil birçok eser de var. Mehdiye dair hadislerin toplandığı eserler de var. Bu konuya gelen eleştirilere cevap niteliğinde kaleme alınmış eserler de var. Var, var, varoğlu var yani sizin anlayacağınız. Olay ehl-i sünnet canibinde hiç de 'tartışmalı' değil. Kesin ve net. Peki, bu durumda ne yapmalı? Mürşidim cevap veriyor: "Sevâd-ı âzama ittibâ edilmeli. Ekseriyete ve sevâd-ı âzama dayandığı zaman, lâkayt Emevîlik, en nihayet Ehl-i Sünnet cemaatine girdi. Adetçe ekalliyette kalan salâbetli Alevîlik, en nihayet az bir kısmı Râfızîliğe dayandı." Zaten birazcık kurcalasanız 'mehdi inkarcılarının' hadis konusundaki bilgilerinin de dökülür vaziyette olduğunu görüyorsunuz.

Peki, mehdiyi hadis ilminin kıstaslarına göre inkar etmiyorlarsa, ya neye göre inkar ediyorlar? Aslında mehdiyi öncelikle modern bilimlerce tecavüz edilmiş kafalarına yatmadığı için inkar ediyorlar. Çünkü kafaları İslamî ilimlerin yerel hendeseleriyle değil, sosyoloji gibi modern bilimlerin üvey hendeseleriyle çalışıyor. Fakat şu çıkmazla yüzleştirdiğinizde kekelemeden cevap verebileni yok: Sosyoloji, sadece mehdi inancını değil, Allah inancını da insanlığın zaaflarıyla izah ediyor. Mehdi konusunda sosyolojiden akaid dersi almaya azmetmiş arkadaşların, acaba, Allah'a iman konusunda da böyle bir ders alasıları var mı? Örneğin: Sosyolojinin "İnsan varolduğu ilk günden beri birşeylerden korkmuştur. Korktuğu şeylere de tapmıştır. Din ihtiyacı buradan çıkmıştır..." tarzı cümlelerini duyduklarında mehdi meselesinde olduğu gibi "İslam'da aslında Allah da yoktu. Bu bize önceki dinlerden israiliyat olarak geçti!" falan diyesileri geliyor mu? Gelmiyorsa niye gelmiyor? İddialarında daha tutarlı olmaları adına bu konuda bir izah bekliyoruz.

Gelelim mehdiye inanmanın tembellik yapması meselesine... Doğrusu, bu konuda da mehdi inkarcısı arkadaşların ellerindeki bilimsel verileri pek merak etmekteyim. Acaba hangi laboratuvarda yaptıkları deneylerin sonuçları ile bu tesbiti yapıyorlar? Sosyoloji bile delil ister. En azından veri ister. Mesela: Bu arkadaşların acaba 'mehdiye inananlar' ve 'mehdiye inanmayanlar' diye ayırdıkları iki topluluk hakkında, birisinin daha tembel olduğu, ötekinin daha sıkı çalıştığı üzerine elle tutulur bir çalışmaları var mı? Bugün dişmacunu firmaları bile yumurtaların yarı tarafını fırçalayıp sirkede bekleterek birşeyleri ispat ediyorlar kendilerince. Biz de birazcık burhan görmek istesek hata mı ederiz?

Eğer yoksa hiç kusura bakmasınlar. Ben bu tür argümanlara canıgönülden 'dogma' diyeceğim. Evet, hakikaten de bu bir dogmadır. Mehdiye inananların tembelleştiği, inanmayanların ise daha çalışkan olduğu üzerine yapılmış psikolojik veya sosyolojik hiçbir çalışma yoktur. Bu bir modern zaman efsanesidir. Sorgulanmadan iman edilmiş bir oryantalist ezberidir. Üstelik laboravutarların en büyüğü olan tarih de bu iddiayı yalanlar. Nasıl yapar bunu? Mehdiye imanı akidesinin bir parçası olarak muhafaza etmiş ehl-i sünnet ve'l-cemaat topluluklarının tarihteki muvaffakiyetleriyle yalanlar. Hulefa-i Raşidin döneminden Abbasilere, Selçuklulardan Osmanlılara mehdiye ehl-i sünnet çerçevesinde iman etmiş hiçbir topluluk 'mehdiyi yatarak beklemek' gibi bir hataya düşmemiştir. Hatta bir adım ötesine giderek diyebilirim ki: Bu argüman insanın fıtratına da aykırıdır. Hiçbir insan halihazırda yaşadığı problemler için kurtarıcı beklemez. Yüzyüze geldiği problemlerin çözebildiğini çözmek insanın fıtratında vardır. Acaba, tarihe bakıldığında, bu ümmet ehl-i sünnet itikadının görece sağlam olduğu dönemlerde mi daha başarılıdır, yoksa bu modern zaman süperzekâlarının mehdiyi inkar etmeyi öğrendikleri dönemde mi? İnsan yalan söyleyecekse bile bari yatsıya kadar ayakta kalabilecek olandan söyler.

Uzağa aklınız yetmiyorsa yakını konuşalım. Acaba sünni olduğunu bizzat kendisi de açıklıkla ifade eden Erdoğan mı mehdiye inandığı için tembellik yapmıştır? Elmalılı Hamdi Yazır Hocaefendi mi tembeldir? Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri mi tembeldir? Süleyman Hilmi Tunahan Hoca mı tembeldir? Esat Coşan Hocaefendi mi tembellik yapmıştır? Zahid el-Kevserî Hazretleri mi yatarak mehdi beklemiştir? Yahu hakikaten merak ediyoruz. Bilen bir arkadaş yardım etsin: Şu mehdiye iman etmenin tembellik yaptığı kişi veya kişiler kimlerdir? Kimlerdir ki, birer hayalet gibi varlıkları anılmakta, ama isimleri anılamamaktadır? Üstelik ima ile tembellikle suçlanmış ehl-i sünnet ve'l-cemaat öyle isimler bulunmaktadır ki; bu inkarcılar bir bu kadar daha hayat yaşasalar, onların zekatı kadar iş/hayır yapamayacaklardır.

FETÖ gibi sapkın grupların mehdiyi suistimal etmelerine gelince... Buna da mürşidimin bir metniyle cevap vereyim de zaten çok uzayan yazıyı toparlayayım: "Ey Türkler ve Kürtler! İnsaf ediniz. Bir râfızî bir hadîse yanlış mânâ verse veya yanlış amel etse, acaba hadîsi inkâr etmek mi lâzımdır, yoksa o râfızîyi tahtie edip nâmûs-u hadîsi muhafaza etmek mi lâzımdır?" Ben de, hamiyet namına bu yanlış davayı güdenleri, sapkınların hataları ile 'hakikat-i mehdiye' ve 'mehdiye dair hadislere' ilişmemeleri konusunda uyarıyorum.

Böyle meseleler detaydan da görülse mühimdir. Zira onlara gösterilecek tavra göre aynı ilmin kanunuyla ayakları bağlı diğer hakikatlere de bir renk verilir. Nasıl ki; Ebubekir Sifil Hoca, İslamî Bilincin İhyası'nda, Hz. Muâviye'ye (r.a.) ehl-i sünnetin istikametli bakışını izah sadedinde alıntılıyor: "Mu'âviye, kapının halkası mesabesindedir. Onu yerinden oynatanı, ondan daha yukarıdakilere kastetmekle itham ederiz." Vekî' b. el-Cerrâh'a atfen İbn Asâkir'in Târihu Dimaşk'ta naklettiği bu sözün devamında diyor ki Ebubekir Hoca: "Sahabe hakkında 'gözden çıkarılabilecekler listesi' tasarlayıp, Hilafet'i Saltanat'a dönüştürme sürecinde saltanatı boyunca ortaya koyduğu icraatlar konusunda tarih kaynaklarının yer verdiği birtakım nakillere istinaden Hz. Mu'âviye bu listenin başına yerleştirildiği zaman arkası çorap söküğü gibi gelecektir."

Bir kere neşter işlemeye başlayınca Hz. Ali'ye (r.a.) muhalefet etmiş sahabenin tamamı da, karşı çıkmasa bile tarafsız kalanların tamamı da, sonra süreç içinde Hz. Ali'den (r.a.) ayrılanların tamamı da aynı neşterden kurtulamazlar. Mehdiye konusundaki sıkıntı da buna benzerdir. Sırf aklına yatmadığı için sahih hadisleri inkar etmeye başlayan bir adam, velev ki buna iyi niyetle(!) ve mehdiyetle başlamış olsun, nihayetinde varacağı yer felakettir. Bugün mehdinin mantıklı gelmediği 'sosyolojik akla' yarın sünnet-i seniyye ile sabit olmuş dinin diğer parçalarının da mantıklı gelmeyeceğini kim söyleyebilir? İnsan gerçekten bu cesarete hayret ediyor! Kapının kulbunu çeviren içeriye hücum edenlerin vereceği zarardan mesuliyetini düşünsün. Aklı varsa titresin.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.