Fenayı fanileştirmek ya da aynileştirmek

Hakikatin güldestesi, vicdani terennümdür. Hayatın bestesi, idrakin hafızasıdır.
Rabbini arayan, kendini unutur, “Ben”ini hatırlamaz bile. Fani insanlara, tefani yakışır. Başkasında varolma, ruhunda hayat bulma esasına dayanır tefani.
Davasında fani olan, beşeriyetin fenasından ve hayat yükünün cefasından kurtulur.
Maddi sıklet/ağırlık, külfet ve eziyet, manevi hayatı safileştiren, sabrı makulleştiren bir seyirde olduğu müddetçe, kalbi inbisatın ruhudur.
Dünya bir han, biz yolcuyuz. “Bu da gelir, bu da geçer” diyecek kadar ufku, afaki olmayan ve afakta boğulmayan sabırlı olur, ağlamaz. Kendi düşer, kendi kalkar ve yürür.
Dünya bir misafirhane, biz de misafirsek, getirmediğimizi götüremeyiz. Uzun süreli kalamayız. Bu han, yolcuya yol verir sadece. Mola kadar durur, durulanır ve devam eder.
Bir kervanla beraberiz. Öncesi ve sonrası, geleni ve gideni bizimle kaim değil.
Yürümesen de yürüyor ömür. Tükeniyor hayat konturları. Ömür sermayesi, likit değerde cari işlem gibi işleniyor kader defterine.
***
“Yolumuz çok uzak bırak gideyim,
Sizleri Allah’a teslim edeyim.
Sonra hayatımı bende vereyim
Duacıyım sana nur yüzlü ana” duygusunu, sessiz haykırışla ve sükunetle yaşayan bir evlat, elveda diyen bir çocuk gibiyiz.
Dur/uzak olmayalım limandan kalkacak gemiye. Binecek anımız geldiğinde, geç kalanın meskeni yok bu limanda. Ruhu alınmış bir bedendir, limanda kalmayı seven. Sahile vuran dalgalar, kargalardan fırsat bulursa, toprağa emanet edilmemiş cesedi balıklara taşır yem olarak. Ruhun koptuğu ve salıverdiği ceset, kimyasal bir atık gibidir artık.
Her vücut, inzivasını yaşar, tecridini görür. Vuslatın kalitesi  ve ruha dönüşün haşri, beden için bir mükafat, bir diriliştir.
***
Yaşayan değerlerdir. Yaşananlardır. Hayatı memat, mematı hayat kılan, niyetin iksirinden gelen hayat şuurudur.
Hayat şuuru, niyetin belleğinden ödünç alınmış doğrularla devam eder.
“Benim dert çekmeye dermanım mı var?” itirazına ve ümitsizliğine çare, hayata şuur veren hakikat çekirdekleridir. Bunlar; ümidin zafer, şevkin eylem, huzurun sükunet çığlığıdır.
Mukabil cevap, insanlığın yarasına merhem için seslenir:
“Yetmez mi dert derman sana.”
Bunun yolu, yine tefani sırrına götürür. Çünkü hayatın buluşmaları 360 derecedir. Dairevidir. Birbirini tamamlar. Tekrarın teyidi ve tecdidi ile devam eder. Helezonik yükselişin halkaları birbirinden kopmadan eklenir ve korursa ördüğü çemberin ağını, kolonileşen bir hakikat ışığı ve incisi olur. Nuranileşen bir sütun gibi, parlayan bir meşale gibi, fırlayan  bir füze gibi arar, sarar ve bulur keşif alanını.
***
Zemine yerleşen, hayata tutunan, semaya yükselen ve bütün boyutlarıyla/buutlarıyla bir anlam grafiği çizen ve bütünleyen bu tablo, aşağıdan yukarıya, merkezinden çevreye genişleyerek, çapını büyüterek hunileşen bir inkişaf alanında ilerliyorsa, muazzam bir halkanın inşirah bulan huzmeleri sarar her kalbi ve aynayı.
Çünkü kalp,”ayine-i samettir.”
Bu hal, fizik teorilerinden ziyade, matematiğin simetrisinden de öte bir küçülme ya da büyüme endeksidir. Vücut bulma ya da yokluk atmosferidir.
Yukarıdan aşağıya beşeri helezonlar, huninin geniş çemberinden aşağı doğru küçülürler. Semayı zeminleştiren, şahsileştiren ve nefisleştiren her ademin akıbeti budur. Huniyi ters çeviren bir kıtlık halidir. Kendi dar bakışından, çıkış deliğinden bakar aşağıya doğru. Abanır azıcık hacminin aydınlığına. Ve kapatır kapladığı alanı. Karanlığa boğar, nefes kestirir işgal ettiği yere ve yerlilere. 
Tersine yukarıdan aşağıya, noktadan uzaya uzandıkça genişleyen ve hunisi hakikatin çemberinden rendelenip genişleyen ve semaya bakan yüzüyle kendinden ve nefsinden  kopan her insan, ademi varlığın ademe gitmeyen hakikatine yapışır, büyür, tekemmül basamaklarını tırmanır.
Genişleyen ve yükselen her basamakta, yeni kabiliyetlere birer inkişaf sekisi açar, birer şans verir ve her çırpınışta yükselen bir hakikatin Fehmi  ile yüceliği idrak eder.
***
Hülasa; Dert, dermandır, hayat sebattır, fikir cesarettir, kulluk şahsiyettir, ihlas tefanidir, meziyet topraktır, amel şükürdür, akıl fenerdir, vicdan dürbündür.
Fenasını fanileştirenler, bekasını daimi davasında arayabilirler.
Aksi halde, aynileşen manaların tecessümü kıyıya vurmaya aday bir cesettir. Ruhu sürgüne gönderen bir vaziyettir. Eneden beslenen bir cesamettir.
***
Fenayı fanileştirmek, hakikati bakileştirmektir.
Davayla fanileşmek, hizmetle anileşmektir. Tul-i emelden uzaklaşmaktır.
Fenasını yayan ve doğrusundan kayan, saptığı her menzilde nefsin hileleri ile başı döner. Hile bahçesinde gül yetişmez, sadece kurur.
***
Ey nefsim! Dur ve düşün: Biz hakim değil mahkumuz. Hüküm Allah’ındır. Tahakküm ise faziletsizliktir. Ben hiçim. Kutsi davalara, çürümeye mahkum hiçbir bedene emanet edilemez ve emanetlik değildir.
*** 
Davaların, ayniyat saymanı olmaz. Depo bekçisi de. Çünkü davaların en büyük emaneti kalplerde depolanmış, akıllarda filizlenmiş ve şefkatle cihazlanmış  fikirlerdir.

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.