Fatma Mebrure ŞENLER

Fatma Mebrure ŞENLER

Karıncalar Çiftliğindeki İnanılmaz Sır-5

Çetin bir kışın ardından bahar gelmişti Sakarya’ya. Halk binbir zorlukla ektikleri ekinleri çetecilerle paylaşmak istemiyordu. Yakın köyler dahil halkta çetelere karşı bir huzursuzluk baş gösterdi. Yeni yetme delikanlılar aralarında Gazi’nin önder olmasını istiyorlardı. Gazi devamlı gülüyor, herkese uyuyordu ama akıllı ve cesur olduğu besbelli idi. Gazi, delikanlıların içinden en güvendiği Ragıp’a, “Bekleyin” dedi.

Sonra da bir sabah kimseye bir şey demeden Elif’i terkisine alıp Ankara’ya doğru kayboldu gitti. Ankara’da eski silah arkadaşı Murat Çavuş’u buldu. Gazi köylerin durumunu, çetecilerin silahlı adamlarını anlatınca, “İşitmiştim…” dedi. Gür kaşlarını çatmıştı. Bir kaç gün istirahat ettiler. Hatıralarını yeniden canlandırdılar. Sonra hazırlık yaptılar. Elif’i Murat’ın hanımına emanet ettiler. Silahlarını temizleyip denediler. Atlı olmanın çeşitli tehlikeleri vardı. Onlar az oldukları için sessiz ve tilki gibi kurnaz olmak zorundaydılar. Askerde süvari, yaya, çete gibi her türlü savaş şartlarında çatışmışlardı. Mermi ziyan etmezler, kaçarken, yuvarlanırken düşmanı alnından vururlardı.

Yaya olarak iki günde geriye döndüler. Çetecilerin çobanını kıskıvrak yakaladılar. Kendilerine bir koyun pişirtip yediler. Çetenin iki silahlı adamı gelirken saklandılar, sonra yakalayıp, iyice hakladılar. Çetenin dört tane silahlı adamı vardı. Arkadaşlarının başına gelenleri gören çeteciler korkup köyü terk ettiler. Köylüler durumu görünce karşılarına çıkan çetenin adamlarını taşlamaya başladılar. Gazi çetecilere üç gün müddet verdi. Onlar direnince biraz çatışıp, topraklarından sürdüler. Köy meydanında herkes bu iki kahramanı kutladı. Gazi artık bu köyün maddi manevi en önemli kişisiydi.

Gazi, karıncalardan kimseye bahsetmedi. O sene fazla mahsül kaldırdı. Bütün dullar, kızlar çevresinde pervane olduğu halde evlenmedi. Bazen Elif’e soruyor. Elif hiçbirisini beğenmiyordu. Gazi ertesi yıl çevreye haberler saldı. İşçiler getirtti. Pirinç, susam, buğday ektirdi. Toprağı çoktu. Bereketli yıllar peşi sıra gelmeye başlamıştı. Kırım’dan Saray Bosna’ya kadar uzak yerlerden gelenlere çevre köylerden yer buldu.

Elif onsekizine, Gazi otuzdördüne gelmişti. Elif’e talipler çıkıyor, Gazi fikrini soruyor fakat Elif her defasında talipleri beğenmiyordu. Aralarında kan bağı akrabalık da olmadığı halde Elif’le Gazi hem evlenmiyorlar, hem de ayrılamıyorlardı. Elif sonunda sevdalanıp, hastalandı. Gazi, iyileşince evleneceklerine söz verdi. Evlendiler.

Bu sırada tren yolu köylerin yanından geçti. Gazi’nin sıcak kanlı karakteri, dürüstlüğü ve cömertliği şık görünümüyle birleşince, köylüler ürünlerini satmak için ona başvurdular. Gazi vagonları pirinçten susama kadar ürünlerle doldurdu. İstanbul’dan İzmir’e kadar her tarafla ticaret yapmaya başladı. Trenle seyahat etmeye bayılıyordu. Bazen eski bir kumandanına, bazen eski bir arkadaşına rastlıyordu. Gazi ne kadar çok kazanırsa çevresine karşı o kadar cömert oluyordu. Gazi kendisine kalan binlerce dönüm toprağı, dağıtıyordu. Gerçekten savaşanların durumu öyleydi zaten. Savaş kaçkınları, canını yurdundan ve şerefinden çok sevenler ise dünya malını biriktirmeyi çok seviyorlardı. Gazi’nin yanına giren ilk göçmenlerin, topraksız köylülerin on sene geçmeden yüzlerce dönüm toprağı olmuştu. Köylüler onun kendisine kalan tarlalarını ekiyorlar, biçiyorlardı. Gazi yanlızca bir zamanlar karıncalardan ödünç aldığı tarla için titizleniyor, topraklarının o kısmını özel bir tutkuyla seviyordu. Artık mebus olan Emin beyle at gezintileri yapıyorlar, sofra kurup sohbet ediyorlardı.

Gazi eskinin güzel adetlerini düğünlerini canlandırmak için elinden geleni yapıyordu. Üç dört gün süren düğünler için çoğu ödünç elbiseli, misafirler geliyordu.

Elif bazen ona kızıyordu:

-Bunca yokluğun, acının, sıkıntının arasında bu masraflar, eğlencelerde neyin nesi? diyordu. Gazi:

-Bu bozkırlarda bu çöle dönmüş ovalarda toplantılar olmazsa düğünler, güreşler, at yarışları, panayırlar olmazsa kahkaha, insan sıcaklığı, dostluklar da olmaz. Dostluklar olmazsa, tok açın halindan anlamaz, yediği yemeğin lezzetini de anlamaz. Bak, Kütahya’dan Haymana’ya, Afyon’a kadar bütün köylüklerde en çok bizim köyler canlı…

Niçin? Çünkü gelen kalıyor… O zaman nüfus artıyor… Mal artıyor. Herkes birbiriyle kaynaşıyor, yardımlaşıyor…

Hayat Anadolu’da o yıllarda pek güç olmakla birlikte Boşnağı’da, Tatarı da yerlisi de, zengini de fakiri de, sofrasını açıkta kurardı. İnsanlar birbirinin sofrasına kendi sofrasıymış gibi rahat otururlardı. İşte sır buradaydı. Kimin çuvalları taşınacak kimin odunu gelecek çocuklar oyun oynar gibi atlara eşeklere binerek bir anda götürürlerdi. Bayramlarda kimin zengin çocuğu, kimin fakir çocuğu olduğu asla belli olmazdı. Para yoktu, zenginlik yoktu. Dizi dizi altınlar, ipekli kumaşlar, porselenler, mücevherler türlü baharatlar, yiyecekler yoktu.

Fakat bedeva olan, üstelik bunlardan kıymetli olan şeyler vardı. Dostluk, arkadaşlık, aşk, inanç, bölüşme, gülüşme, yardımlaşma, merhamet, dürüstlük, büyüklük, küçüklük, saygı, sadakat vardı. Evet bu kadar çok şey bedava idi…

Büyükanne yeryüzünün en bilge, en ermiş öğretmeni gibi birbirinden güzel şeyler anlatıyordu:

“Yalan oldu bunlar. Kim inanır şimdi bizim gördüklerimize, yaşadıklarımıza…”

Çocuklar büyük anne anlatırken, sık sık tekrarladığı bu tekrar cümlesinden rahatsızlık duyuyorlardı.

Hep bir ağızdan:

“Biz inanırız. Niye yalan olsun. Siz onları yaşamasanız, biz dünyada olmazdık ki!”

***

Evet şimdi ne birinci dünya savaşındayız, ne de kurtuluş savaşındayız. Çok lüks, konforlu bir hayat içerisindeyiz. Ancak gözle görülmeyen bir ekonomik savaşın tam ortasındayız. Binbir tane düşmanımız bizi çökertmek için çeşitli planları deneyip, duruyorlar. Şimdiki silahları ise ekonomik savaş. Fiyatları üç-beş kat arttırarak piyasayı alt üst ediyorlar. Dışarıdaki düşmanlarımızın buradaki temsilcileri ise müthiş bir gayretle savaşı hep canlı ve diri tutmaya çalışıyorlar. Sürekli şişirilmiş zamlar yaparak halkı galeyana getirmeye çalışıyorlar. Gayeleri hükümeti devirmek, içsavaş çıkartmak, Türkiye’yi güçten düşürmek. Hükümete karşı olan bir kısım kişiler de farkında olmadan bu vatan hainlerine yardım ediyorlar. Zannediyorlar ki hükümet gidince bütün problemler çözülecek, her şey gül gülistanlık olacak. Bilmiyorlarki düşmanlarımızın planları bu kadar değil, yavaş yavaş bizi yok etmeye çalışıyorlar.

Ama Allah’ın izniyle Türk milleti ne darbelerle, yaptırımlarla karşılaştı da hiç pes etmedi. Yine pes etmeyeceğiz, direneceğiz ve kazanan biz olacağız inşallah…

(Orhan Seyfi Şirin’in “Karıncalar Çiftliği” adlı kitabından alıntıdır.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum