Ezan-ı Muhammedi (2)

Ezan, dinin özetini günde beş defa gündeme getirmek ve insanları onlar üzerinde düşündürmektir. Sadece bir çağrı, bir davet olmanın ötesinde çok anlamlı bir cümleler topluluğudur. Allah’ın büyüklüğü, yarattıklarının ona şahid olması, yarattıklarının anlam kaymalarından kurtulması için anlamlarını belirleyen bir bakış açısının Peygamberi olması, bu üç şey tevhidin zihinlerde, kulaklarda, düşüncelerde belirlenmesi içindir.

Allahu ekberi duyunca insan O’nun (cc) büyüklüğünü müşahade ederek, görerek, içinde büyüklük karşısında duyulan korku ve haşyet ve muhabbetin bir yansıması olarak zihninde ve bedeninde biriken haşyet kabilesinden, düşüncelere karşı bir bedensel karşılık vermek isteyecektir. Azamet ve saltanat, kemal, büyüklük insanda gayri ihtiyari eğilmek hissi uyandırır.

İnsanlarda büyük sanat eserlerine karşı bir tavır vardır, batıdan Mısır piramitlerini görmek için binlerce insan o bölgelere giderler. Allah’ın azametinin bir sonucu olarak alemin özeti şeklinde yaratılan insan yanlış bir yorumla kendini firavun addediyor. O kadar kendini büyük görüyor ki kendine yaptığı mezarı üç ayda toplanan yüz bin köle ile otuz yılda yaptırıyor. Sonra çalışanlar piramidin sırrını bilmesin diye öldürülüyor. Basit bir insan kendini böyle büyük telakki ediyor.

İnsan, Yaratanın büyüklüğüne hakkıyla layık olandır. Camiiler bu büyüklüğün isbatı için mekan olarak tasarlanmış ve insanlar orada çağrıldığında Allah karşısında onun büyüklüğünü isbat için, büyüklük karşısında tavır olarak belirlenmiş ölçülü hareketlerle onun azametini fiilen isbat ederler, kendi küçüklüklerini de ortaya koymuş olurlar.

Ezan, cami ve namazın icrası çok azametli anlamların bir araya gelmesidir. Önce İlahi bir sesle çağrı davete icabet, namazın şekilleri ve okumaları ile büyüklüğün bedensel tescili. Davet ve icabet günümüz gibi görselliğin ilahlaştırıldığı bir toplumda ne kadar tantanalı hatta ütopik bir durumlar kompeksidir. İlk defa gören için semavi bir çağrı ile bir farklı mekana doğru gidiş ve bir insanın önderliğinde bazı bedensel hareketleri yapmak zihinde fantastik izlenimler uyandırır.

Her durum bir şekilde insanda ifadesini bulur, göstergebilimsel olarak böyledir. Evren Allah’ı şeklen, bütün varlıklar kendi görüntüleri ve ilişkileri ile gösterir. Ama bu durumun varlığın şuurlu temsilcisi olan insan tarafından ifadesi gerekir, ezan evrene ilahi bir sorumluluğu ilan eder. Ama insan evrenin Allah’ı göstermesinin mukabili olarak "evet sen ey kainat O'na şahitsin ben de anlımı secdeye koyarak bu büyüklüğü ve isbatı fiilen imzalıyorum" der. Bu şekli ile ezan büyük bir sorumluluk ve ona bağlı olarak namaz da ferdi olmanın ötesinde anonim ve kollektif bir ispatiyedir.

Tevhidin, imanın, ezanın kurgusunun, evrenin ve dinin yapısının gereğidir namaz. Namaz bütün evreni işgal eden, içine alan bir durumdur. Kollektif bir durumdur. Evren, ezan, insan ve secde birbiri ile bağımlı davranışlar ve durumlar toplamıdır. İnsanın ve namazın algısı insanın algısına göre değil Allah’ın olay karşısındaki tutumuna göre biçimlenir.

Ezan ilan ise namaz da bu ilanı teyiddir, bu yönü ile ferdi bir davranış anonim ve evrensel bir yapıya doğru gider. Böylece namaz bütün kainatı ilgilendiren bir eylemdir, fiildir, bir göstergedir. Namaz kılmayan insan evrenin şehadeti karşısında kayıtsız kaldığında karşılığı zor ifade edilir bir cezaya müstahak olur. Bütün mahlukat hal dili ile, ezan da o hal dilini dile, kelimeye döküyorsa insanın da bunu fiile, davranışa dökmesi gerekir. Bir dinin bütün mesajlarının icmali olan ezana karşı en sağlıklı tutumu ve cevabı insan verecektir. O da namazdır.

Allah bir dinin icmalini günde beş defa insanlara ve evrene ilan ediyor ve insanların bu ilan karşısında bir mektepte ders alır gibi bu icmali emirleri düşünmeleri ve oradaki görselliğe görerek cevap verip fiili bir tutum almaları gerekir bu da namazdır. Ezan bir derstir, duyan herkes ordaki altı umdeyi düşünmesi gerekir. Şahid olmak görselliktir, bütün kainat şahittir O'na (cc) ve Habibine (asm). Bütün kainatın şahid olduğu bir Allah ve Nebisini insan ezanı duyduğunda düşünmeli. İnsana bazı manalar sürekli hatırlatılmalı. Ezanda günde beş kere tevhidin, varlığın şehadetinin, namazın zorunluğunun hatırlatılması gerekir. Allah kulunun tabiatını bildiği için bunu hergün beş kere ısrarla yapar. 1400 yıldır bu zaruret insanlara hatırlatılır, emredilir, ve insanların mukabil tavrı alması istenir.

Ezan ülfet yorganının altında kalmış, "kim kime, dum duma" der gibi kimseyi harekete getirmez, insanların kaynadığı yerlerde tek tük insanlar bu emri duyar ve Allah ile buluşmaya gider.

Bediüzzaman; Allahuekber cümlesini derinliğine, azametine uygun izah eder. Dinin ülfet edilmiş bu zevkedilemeyen cümlesini canlandırır. Muhitini belirler:

“Allah en büyüktür. Çünkü öyle bir Kadîr, Alîm, Hakîm, Kerîm, Rahîm, Cemîl, Nakkaş ve Ezelîdir ki, bütün, parçalar ve sayfalar olarak bu kâinatın hakikati; küllî, cüzî, varlık ve bekà itibâriyle bu varlıkların hakikatleri ancak Onun kazâ, kader, tanzim ve takdirinin ilim ve hikmetle çizilmiş çizgileri; Onun ilim, hikmet, tasvir ve tedbîrinin sanat ve îtinâ gösterilerek yapılmış nakışları; Onun Sanat, îtinâ, tezyin ve tenvîrinin mucizeli elinin lütuf ve keremle gerçekleştirdiği tezyinâtı; Onun lütuf, kerem, teveddüt ve tearrüfünün rahmet ve nimetle vücuda getirdiği ihsan çiçekleri; Onun coşkun rahmet, nimet, terahhum ve tehannününün cemâl ve kemâlle yarattığı meyveleri; cemâl ve kemâlinin parıltı ve tecellîleridir. Bu, aynaların yok olup gitmesi ve mazharların akıp kaybolmasıyla beraber, mevsimlerin asırların ve çağların geçmesiyle tecellî ve zuhuru devam eden, mahlûkat, günler ve yılların geçmesiyle inâmı sürüp giden ebedî cemâl-i mücerredin bâkî kalmasının şehâdetiyle sabittir. Evet, mükemmel eser, akıl sahipleri için mükemmel fiile, sonra mükemmel fiil, anlayış sahipleri için bilbedâhe mükemmel vasfa, sonra mükemmel vasıf bizzarûre mükemmel şene, sonra mükemmel şen bilyakîn kendisine yakışan bütün hususiyetlerle zâtın kemâline delâlet eder. Bu, gerçek ve kesindir. Evet, dâimî tecellî ve sürekli feyiz ile beraber, aynaların fânî olup kaybolması, mevcudâtın zevâle gitmesi, görünen cemâlin mazharların mülkü olmadığına en açık bir delildir. Bu, mücerred cemâlin, tazelenen ihsanın, Vâcib-i Vücudun, Bâkî-i Vedûdun en açık beyânı ve en vâzıh bürhanıdır. Allah’ım, Efendimiz Muhammed’e, onun âl ve Sahabîlerine ezelden ebede kadar Allah’ın ilmindeki nesneler sayısınca salât ve selâm eyle.”

Bu izahın başında şu cümleyi söyler: “Beşinci Fıkra: Şu fıkra, Arabî geldiği için Arabî yazıldı. Hem, şu fıkra-i Arabiye, Allahü ekber zikrinde otuz üç mertebe-i tefekkürden bir mertebeye işarettir. Yukarıdaki izah otuz üç mertebe tefekkürün bir mertebesidir. Bunun gibi otuz üç adet daha yapılırsa Allah'u ekber söylenmiş olur."

Bütün Risale-i Nur, Allahuekber kelimesinin beşerin şumül ve ihatası sınırları içinde izahıdır. Yoksa Allahuekber kelimesinden Peygamberimiz (asm) ne anladı o bizim şumül ve ihatamızın dışında çok müteal namütenahi bir bakış ve izahtır. Hz. Ayşe, alnını secdeye koyup uzun süre kalkmayan Peygamberimizin (asm) vefat ettiğini sanır, ayağı ile dokununca Peygamberimiz (asm) “Ne oldu Ayşe korktun mu” diye sorunca “Ya Resulallah vefat ettin sandım” cevabını alır. Secdeye Allahuekber diye kapanan peygamberin bize meçhul derinliği nedir, ne bilelim?

Zihinlerde Allahuekber kelimesinin kazandığı derinlik insanları namaza koşturur. Toplum bu sese bu kadar lakaydsa o zaman zihinlerde Allah’ın büyüklüğü gerektiğinin çok ötesinde takarrür etmemiş demektir. Vaktinde kılınmayan namaz için dergaha durunca “özür dilerim geç kaldım Allah’ım" demek gerekir gibi. Bir rektörün davetine geç kalmak ne kadar olumsuz olaylara neden olur değil mi ?

Alemin Allah’ın varlığına şahid olması hakikati Risale-i Nur’daki bütün gözlemlerdir. Bediüzzaman’ın anlatımı müşahit anlatımdır, Kur’an da müşahit anlatımdır. Batının realizm dediği olaylarla yüz yüze kalmak bütün mukaddes kitapların bakış açısıdır. Peygamberimizin (asm) varlığına şahit olması da öyledir. Ezanın sonunda Lailaheillallah demek de Risale-i Nur‘un etrafında döndüğü okyanustur. Yine namaza gitmek ve onun bir kurtuluş olduğu manası Risale-i Nur’un temel hedeflerinden biridir. Ezanı Muhammedi, bir tefekkür musluğu, bir temaşa, bir derinlik, bütün dinin hakaikına açılan büyük bir namütenahi kapıdır. Ezanla girilen namazın ihata edilmez ülkeleri herkesin ruhunun gavvaslığına göre ona seyahat yaptırır. Namaz artık zamanların değil, ezanın canlandırdığı taze zamanın mahsülüdür.

Bu ilahi hitabın herkes tarafından ciddi dinlenip ve tefekkür edilmesi hayatın gayesidir. 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum