Eyüp Sultan’da bir sabah namazı

                           'Yetişmez mi bu şehrin halkına bu ni’met-i Bârî 
                            Habîb-i Ekrem'in yârî, Ebâ Eyyûbi'l-Ensârî'
    
80 küsur yaşına rağmen bugünki gençliğin ve nur sevdalılarının ibret ve
hayretle izlemeleri gereken bir pîr-i fâni vardı…

Hani bir zamanlar, hicret sonrası Resûlullah (asm) tarafından bir tevafuk
eseri olarak Medine’nin ilk muallimi, ilk rehber ve öğretmeni genç Mus’ab’la
kardeş ilân edilen Hz.Eyyûb el-Ensârî (r.a)…

Hâtemü’l-Enbiyâ’yı hicret sonrası evinde yedi ay misafir eden kutlu ve
mutlu insan…O gönüller Sultanına gönlünü ve evini  açan engin gönüllü
Hz.Eyyûb, her gün binlerce insana gönlünü açıyor. Kucaklıyor, şefkatle bağrına
basıyor ve Resûlü’nün müjdesini hatırlatıyor…

9 Ekim-2008 günü İstanbul semâlarında Ezân-ı Muhammedî henüz
yankılanmadan Eyüp Sultan Hz.lerinin mübarek makamında, O’nun ruhâniyatıyla
birlikte Rabb-ı Rahîmin dergâhında rukû’a varmak, tozlanmış nasiyemizi pâk
etmek, katılaşmış kalbimizi yumuşatmak için  yola koyulduk.

Tekbir ve şehâdetlerin Eyüp minarelerinden yükseldiği
hengâmda; huzur, huşû  ve çarpan bir yürekle ve salavât-ı Şerifelerle saflara
dahil olduk.

Bismillah ve’l Hamdü lillah ve’s-Salâtü vesselâmü alâ
Resûlillah diyerek..

Sanki Ebû Eyyûb’un Cennet Ravzasında Resûlullah’ın enfes kokusu
hissediliyordu..

O kutlu misafirin ev sahibine biz de misafir oluyorduk.

Ön safa geçmeye gayret ediyorum, ama nafile. Bir genç, yarı boşluktan
istifade ile yerini alıyordu benim göz koyduğum kısımda. Ön safın faziletine
benden daha çok inanmışlığın ve lâyık olmanın ataklığını gösterircesine...

Ezan sonrası okunan Yasin-i Şeriften sonra sünnet kılınıyor. Resûl-i
Ekrem’in (a.s.m) mübarek ifadesiyle “yer ve gök arasındakilerden daha
değerli” olan iki rek’at sünnet ve arkasından farz...

Ve namaz çıkışı herkesin toplanarak mübarek makberin duygulu bir
atmosferde yapılan dua...

Gözleriniz kapanıyor, pınarlarınız yaşarıyor, boynunuz mahcubiyetle yana
düşüyor, dudaklarınızda âminler, sanki bir inci tanesi gibi dökülüyor.

Hz.Peygamber (s.a.v)’in Medine’ye gelince, bir sevk-i İlâhî ile O’nun
hânesini şereflendirmesi, iki yıl  gibi kısa bir zaman önce gönlünü O’na
açmasına rağmen sadâkati, O’nunla birlikte Bedir ve Uhud’da
bulunması, Hendek’te Medineyi müdafaa etmesi, Hayber’den Huneyn’e
kadar, Mekke’nin fethine kadar O aziz misafirinin yanı başından
ayrılmayışı, vahye şâhitlik etmesi ve kalemiyle onu kayıt altına alması, yeri
gediğinde kalkan olup Resûlullahı koruması ve daha asr-ı saâdetten yüzlerce
kutlu manzaralar, gözümün önünden siyer sayfalarını çevirerek geçiyordu.

Böylesine kutlu bir müjdenin arkasına takılıp da İstanbul surlarının
dibine kadar gelişi ve orada şehit düşmesi…

Daha genç ve dinç bir vaziyette iken kenara çekilme adına binbir
bahâne ileri sürerek  cihâdı ve siperlerini terk edenlere karşılık O, ebedî
gençliği yakalamanın ve Peygamberine lâyık olabilmenin cehdiyle
coşuyordu. Muhammedî sadânın dalga dalga yayılması için O’nun sancağını
dalgalandırmanın hazzını yaşıyordu.

İşte Türkiyenin ve dünyanın dört bir yanından koşup gelen bu
insanlarla birlikte metafizik gerilimle gönül balanslarımızı yeniden
ayarlamanın, Kur’âna ve hizmet-i imaniyeye dâir sadâkatımızı yeniden gözden
geçirmenin mutluluğunu yaşıyorduk.

Ey Resûlullahın aziz emâneti! Sana binler selâm…Ve Kostantiniyye
surlarına taşıdığın cihad bayrağını daha ötelere taşıma adına nur
hizmetine ant içmiş nice bahtiyar muhacirlere…

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum