Ey Resûlüm! Onların hidâyete ermesi sana âit değildir senin vazîfen ancak tebliğdir

Ey Resûlüm! Onların hidâyete ermesi sana âit değildir senin vazîfen ancak tebliğdir

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Bakara Suresi 272-274. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

272 . (Ey Resûlüm!) Onların hidâyete ermesi sana âid değildir (senin vazîfen ancak tebliğdir); fakat Allah, dilediğini (hikmetine binâen kendi lütfundan) hidâyete erdirir. (1) Hem hayır (ve hasenât)dan ne sarf ederseniz, artık kendiniz içindir. Zâten (siz) yalnız Allah’ın rızâsını arzu ederek sarf edersiniz, bu yüzden hayır (ve hasenât)dan ne sarf ederseniz, (onun ecri) size tam olarak verilir ve (âhirette) size haksızlık edilmez. (2)

273 . (Sadakalar, ilim ve cihâd için) Allah yolunda adanmış, (bu yüzden) yeryüzünde (maîşet için) dolaşamayan fakirler içindir. İffetli olma(ların)dan dolayı, (hâllerini) bilmeyen kimse onları zengin zanneder. Onları sîmâlarından tanırsın. Isrâr ederek insanlardan (bir şey) istemezler. (3) O hâlde hayır (ve hasenât)dan ne sarf ederseniz, artık şübhesiz Allah, onu hakkıyla bilendir.

274 . Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık olarak (Allah yolunda) sarf edenler var ya, işte onların Rableri katında mükâfâtları vardır. Hem onlara hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.

1- “Üstâd-ı Mutlak ve Muktedâ-yı Küll (herkesin kendisine uyduğu) ve Rehber-i Ekmel (en mükemmel kılavuz) olan Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm: وَماَ عَلَي الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُ [Peygambere düşen ancak tebliğdir] olan fermân-ı İlâhiyeyi (Allah’ın emrini) kendine rehber-i mutlak ederek, insanların çekilmesiyle ve dinlememesiyle daha ziyâde sa‘y (çalışma) ve gayret ve ciddiyetle teblîğ etmiş. Çünki: اِنَّكَ لَا تَهْد۪ي مَنْ اَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي منَْ يَشَآءُ [Şübhesiz ki sen sevdiğin kimseyi hidâyete erdiremezsin; fakat Allah, dilediği kimseyi hidâyete erdirir] sırrıyla anlamış ki, insanlara dinlettirmek ve hidâyet vermek, Cenâb-ı Hakk’ın vazîfesidir. Cenâb-ı Hakk’ın vazîfesine karışmazdı.” (Lem‘alar, 17. Lem‘a, 137)

2- Resûlullah (ASM), Müslümanlar arasında fakirler çoğalınca, ashâbını müşriklere sadaka vermekten men‘ etti. Bununla, o müşrik fakirlerin ihtiyaç sevki ile İslâm’a gelmelerini arzu etmişti. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu. Ve Ashâb-ı Kirâm (radıyallâhü anhüm ecmaîn), onlara tekrar tasadduk etmeye başladılar. (Celâleyn Şerhi, c. 1, 342)

3- Bu âyet-i kerîme, “Ashâb-ı Suffe” (radıyallâhü anhüm ecmaîn) hakkında nâzil olmuştur. Bunlar, Medîne’de evleri ve aşîretleri olmayan Muhâcirlerdendi. Geceleyin Resûl-i Ekrem (ASM)’ın mescidine yakın “Suffe” denilen yerde kalırlar, gündüzleri de aslâ oradan ayrılmazlardı. Hz. Peygamber (ASM)’ın gönderdiği bütün askerî birliklere katılan bu sahâbelerin sayıları dört yüz kadar olup, bütün vakitlerini ilim ve ibâdete hasretmişlerdi. (Nesefî, c. 1, 209)