Ey Peygamber! Zevcelerine de ki: Eğer dünya hayâtını ve süsünü istiyorsanız

Ey Peygamber! Zevcelerine de ki: Eğer dünya hayâtını ve süsünü istiyorsanız

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Ahzâb Sûresi 28-31. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor

28. Ey Peygamber! Zevcelerine, de ki: `Eğer dünya hayâtını ve süsünü istiyorsanız, öyleyse gelin size boşama bedeli vereyim ve sizi güzelce bir bırakmayla salıvereyim.`
  
29. `Yok eğer (siz), Allah`ı, Resûlünü ve âhiret yurdunu istiyorsanız, hiç şübhesiz ki Allah, içinizden iyilik edenlere (pek) büyük bir mükâfât hazırlamıştır.` (*)
  
30. Ey Peygamber hanımları! İçinizden kim apaçık bir çirkinlik yaparsa, ona azab iki kat artırılır. Bu ise, Allah`a göre pek kolaydır.
  
31. Fakat içinizden kim, Allah`a ve Resûlüne itâat eder ve sâlih bir amel işlerse, ona mükâfâtını iki kat veririz ve (Cennette) onun için (çok) hoş bir rızık hazırlamışızdır.

(*) Ezvâc-ı tâhirât vâlidelerimiz (peygamberimizin mübârek hanımları) İslâm fetihleriyle gelen bolluktan, kendilerinin de velev bir nebze, hisse sâhibi olmalarını arzû etmişlerdi. Ancak onları îkāz eden bu vahiy gelince Resûllullah, kendilerini nikâhlarında muhayyer bıraktı. Onların: “Biz Allah’ı, Resûlünü ve âhireti tercîh ederiz” demeleri üzerine, Resûl-i Ekrem Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm kendilerinden yine evvelki gibi sâde bir hayat tarzını devâm ettirmelerini istedi. Başta Hz. Âişe (ra) olmak üzere diğer mübârek vâlidelerimiz de buna gönül hoşluğu ile muvâfakat gösterip, sâde bir hayâtı kabûl ettiler. (Beyzâvî, c. 2, 244)
“Şu dünyadaki tezyînât (süslemeler), yalnız telezzüz (lezzet alma) veya tenezzüh (gezinti) için değil. Çünki bir zaman lezzet verse, firâkıyla (ayrılığıyla) birçok zaman elem (acı) verir. Sana tattırır, iştihânı açar, fakat doyurmaz. Çünki, ya onun ömrü kısa, ya senin ömrün kısadır. Doymağa kâfî değil. Demek kıymeti yüksek, müddeti kısa olan şu tezyînât; ibret içindir, şükür içindir, usûl-i dâimîsine (dâimî olan asıllarına) teşvîk içindir. Başka gāyet ulvî (yüce) gāyeler içindir.” (Zülfikār, 10. Söz, 27)