Ey Îsâ! İnsanlara, ‘Allah’ı bırakıp da beni ve annemi iki ilâh edinin!’ diye sen mi söyledin?

Ey Îsâ! İnsanlara, ‘Allah’ı bırakıp da beni ve annemi iki ilâh edinin!’ diye sen mi söyledin?

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Mâide Suresi 116-120. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

116 . Yine (o gün) Allah: “Ey Meryemoğlu Îsâ! İnsanlara: ‘Allah’ı bırakıp da beni ve annemi iki ilâh edinin!’ diye sen mi söyledin?” buyurduğu zaman, (Îsâ) der ki: “(Yâ Rabbî!) Sen, (noksan sıfatlardan) münezzehsin! Benim için hak olmayan bir şeyi söylemem bana yakışmaz! Eğer onu söylemiş olsaydım, o takdirde (sen) onu muhakkak bilirdin! (Sen) benim nefsimde olanı bilirsin; fakat (ben) senin zâtında olanı bilmem! Muhakkak ki görünmeyenleri hakkıyla bilen ancak sensin!”

117 . “(Ben) onlara: ‘Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a ibâdet edin!’ diye (senin) bana, o emrettiğinden başka bir şey söylemedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe, onların üzerinde bir şâhid (bir gözetleyici) idim. Nihâyet beni (aralarından) alınca, onları hakkıyla gözetleyici olan ancak sen idin! Ve sen, herşeye hakkıyla şâhid olansın!”

118 . “Eğer onlara azâb edersen, artık şübhesiz ki onlar, senin kullarındır. Eğer onlara mağfiret edersen, yine şübhe yok ki Azîz (kudreti dâimâ gālib gelen), Hakîm (her işi hikmetli olan) ancak sensin!”

119 . (Bunun üzerine) Allah şöyle buyurur: “Bu (gün), doğru olanlara doğruluklarının fayda vereceği gündür! (1) Onlar için, altlarından ırmaklar akan Cennetler vardır;(onlar) orada ebedî olarak devamlı kalıcıdırlar. Allah onlardan râzı olmuştur ve (onlar da) O’ndan râzı olmuşlardır.” İşte büyük kurtuluş budur!

120 . Göklerin ve yerin ve onlarda olanların mülkü Allah’ındır. Ve O, herşeye hakkıyla gücü yetendir.

1- “Yol ikidir: Ya sükût etmektir (susmaktır), çünki söylenilen her sözün doğru olması lâzımdır. Veya sıdktır (doğru söylemektir). Çünki İslâmiyet’in esâsı sıdktır. Îmânın hâssası (husûsiyeti) sıdktır. Bütün kemâlâta îsâl edici (ulaştırıcı) sıdktır. Ahlâk-ı âliyenin (yüksek ahlâkın) hayâtı sıdktır. Terakkıyâtın mihveri (merkezi) sıdktır. Âlem-i İslâm’ın nizâmı sıdktır. Nev‘-i beşeri kâ‘be-i kemâlâta îsâl eden (fazîletlerin zirvesine ulaştıran) sıdktır. Ashâb-ı Kirâm’ı bütün insanlara tefevvuk ettiren (üstün kılan) sıdktır. Muhammed-i Hâşimî (Aleyhissalâtü Vesselâm’ı) merâtib-i beşeriyenin (insanlık derecelerinin) en yükseğine çıkaran sıdktır.” (İşârâtü’l-İ‘câz, 86)