Evlilik cihattır-1

“Cahilin dindarlığı arttıkça sapması da artar…”

 

Evlilik nasıl cihat olabilir ki ?

 

Galiba sorduğunuz ilk soru bu olsa gerektir.

 

Eğer ölçünüz birkaç tabak ve sini ile yetinecek kadar “zengin”; ve gönlü belagat ustası olan Fatımatüz Zehra olmaksa, cihattır…

 

Yok, örneğiniz (!) “Bu sene de yurt dışı yapmam lazım…” diyen…

çenesini gevezelikten alabildiğine gevşeten…

bazen, olduğu gibi üryan giyinen…

bazen, olduğundan uzak giyinen…

bazen, gittiği yolu zaten belli olup: “sabahki kadın programının sunucusunun saç modelini çok beğendim…” sohbetindeki…

bazen, gittiği yolun manevî mirasının farkında olmayıp “X” markası bu yıl çok iddialı giriyor piyasaya” muhabbetindeki (!) Fatma’larsa; ve “onları da olduğu gibi kabul etmeliyiz” (!) saflığındaysanız cihat değildir.

 

(Not. Fatma’ları Adem’ler olarak da okuyabilirsiniz. -Malum, feminizm korkusu- )

 

Esasında bizleri üzen nedir biliyor musunuz muhteren Hâzirun !

 

Misal: Filistin’e, Çeçenya’ya, Doğu Türkistan’a, ülkemizdeki sayısız haksızlık ve zulme iki gözyaşı döküp; sanal hayatı kendinden menkul “karşı mahallenin” yaşamına (!) ufak yollu serzenişte bulunup,  hemen akabinde ağzının suyunu akıtarak ehl-i dünyalığa yelken açan bizim mahalledeki çürük elmalardır, üzen.

 

Yani iki damla gözyaşına karşılık ağızlardan süzülen…

 

Bir dakika !

 

Haydi, bazıları(mız) iki damla gözyaşı dökecek kadar kurtarılabilecek vak’alar da…

 

Ya tüm bu saydığım toplumsal olayları bir müslüman olarak öncelikle diline dolayıp, hakiki manada hakkını vererek safını belli etmekten bihaber olanlara ne diyeceğiz ?

 

Eğri oturup doğru konuşalım…

 

Ne, birkaç tabak ve sini ile gelin gidecek bir Fatma hayalindeyiz; ne de –hiç değilse- “karşı mahallenin” muhabbetini muhabbeti yapıp saçındaki örtüyü sofra bezinden farksız gören/gösteren Fatma istiyoruz.

 

Amacımız her iki uçlarda gezinen Fatma’ları bir araya getirmek gayesidir !

 

İşte bunun adına kâl-u belâdan beridir Hz.Cihat denmektedir !

 

Cihat…

Evet, iki hece…

 

Ama manasındaki mesajın yolu öyle uzun ki…

 

Bazen düşünüyorum da, bir şekilde sosyal namahremden ırak olduğundan gayrı ihtiyarî mukaddes kurbiyetin ruhunu yaşatan köy kızı Ayşe’yi…

 

Şehirde, bir an önce “hakiki ilmin mahallesine uğramadan” söz sahibi (!)  olmaya gözünü dikmiş, yani bataklıkta çağdaşlıktan, modernizmden ve demokrasiden (!) dem vuran; empati kurmaktan bahsederken, karşı taraftaki de yine kendisi olan (!) Ayşe’lerin yanında daha masum ve efdal buluyorum

 

Hatta ironimi devam ettirip diyorum ki, yayla kokulu Ayşe kız en azından “trend” muhabbetini diline dolamıyor; ve dili, testisini doldurmak için gittiği pınar başındaki kaynak suyu kadar temiz…

 

Devamla….

 

Nahoş bir dünya ve çevrede hayatını idame ettiren bir kadının ya da erkeğin, kendince ya da ona sunulanı kadar hayatına geçirdiği ritüellerin, imtihan-ı ulvinin yanında ne derece hükmü olduğunun farkına varamaması, kabul edelim, tipik bir cühelalık örneğidir.

 

Samimi olarak yazayım ki; cahillik ayıp değildir. Tedavisi el hak mümkündür. Ne ki, cahil olmadığını savunup, sözünü değil sesini yükseltmek maalesef kanserlik bir durumdur. Daha meşakkatli müdahalesi / kemoterapisi gerekir.

 

Ya da…

Allah rahmet eylesindir…

 

Yukarıya alıntıladığım cümleyi hatırlatmanın tam sırası galiba.


Hem cahilsiniz, hem dindar.

 

Yani olduğunuz yerde dursanız sapmanız o kertede olacak.

 

Dindarlığınızı arttırsanız sapmanız da artacak. 

 

Heyhat! 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum