Abdulkadir MENEK

Abdulkadir MENEK

Ergenekon Terör Örgütü ve aydınlık Türkiye (I)

Bu ilkede yüz yılı aşkın bir zamandır derinlerde çalışan ve bu milletin inançlarına düşmanlık üzerine kurulu bir strateji ile hareket eden dehşetli komiteler hep var olageldi. Bu komiteler devletin bütün önemli kurumlarında her istediklerini elde ettiler.

Bunların adı Ergenekon olsun veya başka bir şey olsun hiç fark etmez. Bu komiteler ve yasa dışı ve hatta yasalar üstü oluşumlar, Cumhuriyet tarihinin her aşamasında hep etkili oldular. Hatta belirleyici güç olarak devletin politikalarına yön ve şekil verdiler. Çok partili siyasi hayata geçilmesi bile bunların varlığına nihayet veremedi. Belki şekil ve strateji değiştirdiler. Fakat milletin tercihi ve teveccühü, hep geri planlarda bırakıldı.

Milletin seçilmiş insanları, bazı önemli işlere karıştırılmadı. Sadece imar ve inşa işlerinde koşturuldu. Devlete fikir ve zihniyet olarak yön veren kurumlarda, dahiliye, hariciye, adliye ve askeriyede sürekli olarak bu gizli ve dehşetli komitelerin boruları öttü ve hep onların istediği oldu.

Fakat son yıllarda Türkiye’de bir şeyler değişmeye başladı. Milletin seçtiği ve görev verdiği insanlar, yalnız yol, baraj, köprü yapmakla yetinmez oldular. Dehşetli ve gizli komitelerin ortaya koyduğu kırmızı çizgileri aştılar ve halkın vekaletinin hakkını her alanda vermeye çalıştılar. İşte dananın kuyruğunun koptuğu nokta burası oldu.

Çok farklı ve dünya konjonktürünün gereği post modern darbelerin planlarını yapmaya çalıştılar. Özellikle sivil uzantılarını cesaretlendirmeye ve onları kullanmaya çalıştılar. Ümraniye’de bir evde bulunan bombalar ister bir planlı çalışmanın neticesi, isterse tamamen ihsan-ı ilahi neticesi ve bir tevafuk eseri olsun, Türkiye için yepyeni bir başlangıç oldu. Fakat esas dönüm noktası ve makûs talihin dönmeye başladığı tarih de doğrusunu söylemek gerekirse, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandum ile başladı.

Ergenekon Örgütü ile ilgili olarak yaklaşık altı sene önce başlayan ve her aşaması kamuoyu tarafından büyük bir merak ve dikkatle takip edilen, Türkiye’nin en tarihi davalarından birisinin mahkeme safahatı sona erdi ve sanıklar hakkında verilen kararlar açıklandı

Her şey Ümraniye’de bir evde bulunan bombalarla başladı. Bu bombaların bir askeri personelin evinde bulunmuş olması çok önemliydi ve yapılan inceleme sonucu Cumhuriyet Gazetesine atılan bombalarla aynı seri numarasına sahip olmaları da bir anda soruşturmanın seyrini değiştirdi.

Muhakkak ki, olay ile ilgili olarak devlet kurumları tarafından ulaşılan başka bilgiler de vardı. Yalnız kamuoyu ile paylaşılan bilgiler bile herkesi heyecanlandırmaya ve bütün dikkatlerin bu dava üzerine yoğunlaşmasına sebep oldu.

Binlerce kişinin ifadesine başvuruldu, yüzlerce kişi tutuklandı. Çok sayıda mekânda arama yapıldı. Bazı gizli tanıkların verdiği çok önemli bilgiler, davanın gidişatına büyük katkı sağladı. Bu gizli tanıklardan Şemdin Sakık kendini deşifre etti ve konu ile ilgili olarak sahip olduğu bilgileri paylaştı.

Bu davada Muhsin Yazıcıoğlu’nun da gizli tanıklar arasında bulunduğu, çok önemli bilgileri paylaştığı çok kişi tarafından ifade edildi. Hatta Muhsin Yazıcıoğlu’nun çok şüpheli bir şekilde vefat etmesinin arkasında, daha fazla konuşmasını istemeyen bazı derin mahfillerin bulunduğu defalarca dillendirildi ve konu ile ilgili olarak tatmin edici bir açıklama da bugüne kadar yapılmadı.

Aslında mesele çok ciddi, girift ve karmakarışık bir hüviyet ile bugüne kadar ulaştı. Başbakan Erdoğan’ın çok yakınında bulunan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı sırasında Özel Kalem Müdürlüğü görevinde bulunan ve daha sonraki yıllarda da Ak Parti’den Milletvekili seçilen Dr. Turhan Çömez’in bu gizli örgütün bir üyesi olarak tutuklanmak istenmesi ve ardından da yurt dışına kaçarak İngiltere’ye yerleşmesi, bugüne kadar esrarını koruyan çok önemli bir mesele olarak zihinlerde yer almaya devam etti.

Bu durum, örgütün de ne kadar güçlü olduğunun ve her tarafa uzandığının bir delili olarak hafızalarda yer aldı. İstanbul Büyükşehir eski Belediye Başkanı Bedrettin Dalan’ın da örgüt üyeliği iddialarının ardından kayıplara karışması ve yurt dışına kaçması da hafızalarda yer alan bir diğer önemli konu idi.

Bu örgüt davası kapsamında 275 kişi yargılandı. On binlerce sayfalık dosyalar ve delillerle dolu hazırlık safahatının ardından iddianamenin okunması bile günler sürdü. Dava kapsamında kamuoyunun çok yakından tanıdığı ve çok popüler olan kişiler tutuklandı. Çok sayıda general, rektör, öğretim üyesi, gazeteci, sendikacı tutuklandı ve her tutuklamanın ardından büyük tartışmalar ve sansasyonel haberler gündemin baş sırasına oturdu.

Genel Kurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un bu görevini sürdürürken yaptığı esprili basın toplantısında gösterdiği lav silahını boru olarak nitelemesi, mizahi bir konu olarak bugüne kadar kullanılmaya devam edildi.

Davanın önemli sanıklarından ve Atatürkçülüğün ateşli bir savunucusu haline gelen İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in her duruşma esnasında mahkeme yetkilileri ile birlikte bütün hükümeti tehdit eder konuşmalar yapması, kamuoyunun merakla takip ettiği konuların başında geldi.

Prof. Yalçın Küçük’ün dava devam ederken TV kanallarında katıldığı programlarda, çoğu zaman da nezaket sınırlarını aşarak yaptığı pervasız tehdit ve suçlamalar da, bu ekibin kendinden son derece emin olduğu ve kimsenin kendilerine bir şey yapamayacağı konusunda büyük bir kanaat sahibi olduklarının işareti olarak yorumlandı.

Org. İlker Başbuğ’un emekli olmasının ve tutuklanmasının ardından, bu kesimde büyük bir hayal kırıklığı ve panik havasının başladığı da gözlerden kaçmadı. Org. İlker Başbuğ’un tutuklanıp hapishaneye gönderildiği sırada yaptığı ve ‘’Türkiye Cumhuriyetinin Genel Kurmay Başkanı terör örgütü mensubu olarak tutuklanıp hapishaneye gönderiliyor’’ mealindeki ifadeleri kullandığı konuşması eminim çok kişinin beklentilerini ve umutlarını suya düşürdü.

Bütün bu gelişmelerin ardından şunları söylemek mümkündür: 5 Ağustos 2013 tarihinde mahkeme tarafından açıklanan kararlar ile birlikte Türkiye’de tarih yeniden yazılmaya başlanmıştır. Bazı insanlar belki abartılı bulabilir. Fakat şunu tam bir gönül rahatlığı ve kanaat-i tamme ile ifade etmek istiyorum.

Bu mahkeme ve burada verilen kararlar Türkiye Cumhuriyeti tarihinde verilen en önemli mahkeme kararlarıdır. Devleri esir alan prangalarla ve paslı kilitlerle kendilerine mahkûm eden dehşetli bir Süfyanist oligarşinin çatır çatır yıkılmasıdır.

Yüz yıllık dehşetli bir komite serencamının bugüne kadar aldığı en büyük ve öldürücü darbedir. Elbette her şey bitmiş değildir. Süfyanizm henüz tam olarak tarihin çöplüğüne atılmış değildir. Fakat Silivri mahkemesi tarafından da artık tescil edilmiş bulunan Silahlı Ergenekon Terör Örgütünün çatısı altında bir araya gelen bu dehşetli konsorsiyumun çeşitliliği ve farklı kesimlere ahtapotun kolları gibi uzanmış kollarını da göz önüne alarak, daha alınması gereken önemli bir mesafenin olduğunu ifade etmek istiyorum.

NOT: Bütün aziz kardeşlerimin mübarek Ramazan Bayramlarını tebrik eder, bu bayramın sulh-u umumiye vesile olmasını Rabbimden niyaz ederim.

https://twitter.com/AbdulkadirMenek

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum