En net açıklama: Mehmet Görmez'i Diyanet'ten ayıran üç sebep

En net açıklama: Mehmet Görmez'i Diyanet'ten ayıran üç sebep

Görmez'in Diyanet İşleri Başkanlığından ayrılma sürecine dair net bilgiler

Risale Haber-Haber Merkezi

Prof. Dr. Mehmet Görmez'in Diyanet İşleri Başkanlığından emekliye ayrılması üzerine çok şey yazıldı, söylendi. Ayrılma sebebi net olarak izah edilmedi. Ancak Prof. Dr. Cemal Fedayi, Görmez'in ayrılma sürecine dair net bilgiler verdi.

Fedayi, Mehmet Görmez'in "aşağıdan idari entrikalara ve ayak oyunlarına, yukarıdan siyasi baskılara, dışarıdan da bazı cemaatlerin saldırılarına maruz kaldığını" isim vererek anlattı. Prof. Fedayi'nin KanalA Haber'de çıkan yazısından ilgili bölümler şöyle:

Görmez Neden Ayrıldı?

Öncelikle ifade edelim ki, Görmez görevden alınmadı; istifa da etmedi. Görmez teknik olarak emekliye ayrıldı. Fiilen ise, kendisi yüzünden makam yıpranmasın diye çekildi.

Şahsı etrafında başlatılan kampanya yüzünden siyasi ve idari alanda gerginlik olmasın diye aradan çekildi. Cumhurbaşkanı’nın elini rahatlattı. Çünkü doğrudan Erdoğan’a hücum edemeyen bir takım alçaklar ona hücum etmeye başlamışlardı. Onun üzerinden Erdoğan’ı yıpratmak istiyorlardı.

Bunu gören Görmez fedakarlık yaptı; aradan çekildi. İstese görevden ayrılmayabilirdi. Hakkında açılmış herhangi bir soruşturma ve dava yoktu. Yani görevden alınmasını gerektirecek ne süre sınırı ne de hukuki bir sebep vardı.

İzzet ü ikbal ile çekilmeyi, vakar ile geldiği makamdan vakar ile ayrılmayı münasip gördü. İlmin vakarını korudu; bir ilim adamına yakışanı yaptı. Bir siyasetçi ya da bir bürokrat gibi davranmadı. Pişkinlik yapmadı; koltuğuna yapışmadı.

Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selametten/ Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükûmetten

***

Yunus Emre, “Abdülkadir gibi bir er bulunmaz” diyordu. Ben de “Görmez gibi bir başkan bulunmaz” diyorum.

Görmez kimliği ve kişiliğiyle Türkiye’nin özeti gibiydi; şahsında tüm Türkiye’yi temsil ediyordu. Hem Yeni Türkiye’ye hem de Küresel Dünyaya uygun bir başkandı.

Ben onu, Kudüs’te Arapça hutbe veren; Diyarbakır sokaklarında Kürtçe, Tahran’da Farsça, Londra’da İngilizce konuşabilen bir başkan olarak hatırlayacağım.

Gelenek ile moderni harmanlayabilen; teori ile pratiği cem edebilen; küresel ile milliyi bağdaştırabilen kabiliyetli bir başkan olarak hatırlayacağım…

***

Diyanet teşkilatı idare edilmesi çok zor bir teşkilattır. Diyanetin, entrikaların ve komploların bol olduğu bir bürokratik yapısı vardır. Kovboy filmlerindeki ehlileşmemiş atlara binmek ne kadar zorsa Diyanet’i yönetmek de o kadar zordur.

Görmez bu teşkilatı 7 yıl başkan yardımcısı 7 yıl da başkan olarak tam 14 yıl yönetti. Bu bile başlı başına çok büyük bir başarıdır.

Diyanet sadece idari bir kurum değil. Diyanetin bir de siyasi tarafı var. Hatta “Diyanet idari bir kurum olmaktan çok siyasi bir kurumdur” demek daha doğru.

***

Mehmet Görmez aşağıdan idari entrikalara ve ayak oyunlarına maruz kaldı. Yukarıdan ise bir takım siyasi baskılara maruz kaldı. Üçüncü olarak dışarıdan bazı cemaatlerin saldırılarına maruz kaldı.

Aşağıdan yürütülen bürokratik entrikaları anlatmaya gerek yok. Bunlar her kurumda olan türden olaylardır. Bürokratik yozlaşmanın fazla olduğu Diyanet’te bu tür olaylar daha fazladır.

Siyasi baskı derken kastettiğim Diyanet’in bağlı olduğu devlet bakanlığıdır; daha açık ifadeyle Numan Kurtulmuş’tur. Diyanet her ne kadar şeklen bir devlet bakanlığına bağlı olsa da sıradan bir bürokratik kurum değildir. Özerk olması gereken itibarlı bir kurumdur. (Diyanet’e hak ettiği itibarı Erdoğan vermiştir…)

Diyanet İşleri Başkanlığı, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü gibi bir kurum değildir. Fakat özellikle son zamanlarda, Numan Kurtulmuş, Diyanet’e fazla müdahale etmeye başladı. Diyanet Başkanına, hiyerarşik bir astı gibi davrandı. Onu evirip çevirmeye kalktı.

Özellikle kutlu doğum haftası tartışmalarında Diyanet’e baskıda bulundu. Bir nevi amirlik tasladı. Uzmanlık alanı olmayan bir konuda dayatmalarda bulundu. Mehmet Görmez ise konuyu din işleri yüksek kurulu ve müftüler kurulu gibi kurullara götürdü. Kurtulmuş’un dayatmalarını değil bu kurullarda alınan kararları dikkate aldı. Numan Kurtulmuş bundan rahatsız oldu…

Görmez ise Kurtulmuş’u bypass edip doğrudan Cumhurbaşkanı ile muhatap olmaya başladı. Kurtulmuş bundan da rahatsız oldu. Bir punduna getirip Görmez’in yardımcısını görevden aldı…

Bu uzun süreçte hem Kurtulmuş hem Görmez yıprandı. Bulanık suda balık avlamak isteyen bazı cemaatler de fırsattan istifade Görmez’e saldırmaya başladılar. En sonunda soruna Erdoğan müdahale etti ve konuyu çözdü. Tenzil-i rütbe ile Kurtulmuş’u daha alt düzey bir bakanlığa kaydırdı.

Görmez’i ise doğrudan görevden alarak itibarını zedelemek istemedi; ona emekli olmasını telkin etti. O da emekliliğini isteyerek resmen emekli oldu…

***

Bence bu gerginlik sürecinden zararlı çıkan Kurtulmuş oldu. Kurtulmuş bir zamanlar Erdoğan’ın sağ koluydu. Erdoğan onu Beyaz Saray’a giderken bile yanında götürüyordu...

Ancak Kurtulmuş bu konumunu muhafaza edemedi. Lüzumsuz gerginlikler yarattı. Gönlündeki hubb-i riyaseti atamadı. Kendini hala bir partinin genel başkanı gibi görmeye devam etti. (Genel başkanlıktan gelen bir başka isim olan Süleyman Soylu gibi davranamadı.)

Bir seri yanlışlık sonucunda zurnanın son deliği bir bakanlığa düştü. Başbakan yardımcılığı ve hükümet sözcülüğü gibi yüksek mevkisini kaybetti. Kurtulmuş’un bundan sonraki istasyonu kabine dışı kalmaktır…

***

Kutlu doğum haftası tartışmasında Kurtulmuş ve ona destek verenler hata yaptılar. Kutlu doğum haftasıyla FETÖ’nün hiçbir alakası yok. “Efendim bu haftayı FETÖ’cü Mümtaz’er Türköne icat etti, Feto’nun doğum gününe de denk getirdi…” diyorlardı. Külliyen yalan ve tamamen yanlış.

Diyanet’te 90’lı yıllarda, M. Nuri Yılmaz zamanında, Mümtaz’er Türköne gibi milliyetçilerden oluşan bir beyin takımı vardı. Kutlu Doğum Haftasını bu ekip icat etti. Bu ekibin FETÖ’yle en ufak bir alakası yok. O vakitler Türköne’nin Zaman gazetesiyle de FETÖ ile de hiçbir ilişkisi yoktu…

Numan Kurtulmuş bu mevzuda haksız ve yanlış bir şekilde Görmez ile çatıştı. İstişare kurulunun kararına da saygı göstermedi. Sonunda kendisi kaybetti.

***

Görmez’e yapılan üçüncü saldırı bir takım cemaatlerden geldi. Işık (İhlas) cemaati denilen bir cemaat, kendi grupsal çıkarları için, FETÖ’nün servis ettiği bir belgeyi istismar ederek günlerce Görmez’e saldırdı. Kendine tarihçi diyen bir pespaye profesör günlerce ekranlardan kin ve nefret kustu.

Burada Görmez’in hatası şudur: Doğrudan çıkıp kendini savunmak yerine bir gazeteci aracılığıyla savundu. O malum cemaat de vurdukça vurdu…

Olayın aslı şudur: Görmez, Diyanet’in hazırladığı Hadislerle İslam isimli kitaptan 5 adet, Amerika’daki bir hocası başta olmak üzere 5 kişiye gönderilmek üzere isimsiz bir şekilde imzaladı. Kitapları götürmekle görevli kişi Amerika’ya gittiğinde Pensilvanya’dan bir davet aldı ve isimsiz olduğu için bir kitabı Feto’ya verdi. Bu olay tamamen Görmez’in bilgisi ve izni dışında gelişmiştir. (Bütün bu olaylar 17/25 öncesinde olmuştur…)

15 Temmuz’dan sonra FETO mensupları bu imzalı kitabı, Görmez’i zora sokmak için sızdırdılar; “Görmez Gülen’e mektup gönderdi” dediler. Çünkü Görmez 15 Temmuz’un önlenmesinde kilit bir rol oynamıştı. Onu cezalandırmak için bu belgeyi sızdırdılar.

Öteden beri Görmez’e diş bileyen İhlas cemaati de mal bulmuş mağribi gibi bu belgeye sarıldı. Görmez’i FETÖ’ye yakın göstermek için elinden geleni yaptı. Hâlbuki o yazıda tek kelimeyle olsun F. Gülen ismi geçmiyor. O yazıda hitap edilen bir kişi yok.

Şurası açık ki, Görmez tarafından Feto’ya gönderilen bir mektup yok; imzalı kitap da yok. Tam tersine FETÖ ile Görmez arasında savaş var. 17/25 Aralık’tan sonra FETÖ, bütün unsurlarıyla Diyanet’e ve Görmez’e baskı yapmaya başladı…

Görmez’e “Hocamız beddua etmedi, mülaane etti; Diyanet Başkanı olarak çık bunu açıkla, hocamızı temize çıkar…” diye bakı yaptılar. Görmez bunlara itibar etmedi; istedikleri açıklamayı da yapmadı. Bunun üzerine Görmez’den intikam almak için saldırıya geçtiler. En son da bu sahte belgeyi sızdırdılar…

FETÖ’nün servis ettiği bu sahte belgeye dayanarak Görmez’e saldırmak en hafif tabirle alçaklıktır; FETÖ’nün değirmenine su taşımaktır; hıyanettir…

Muini zalimin dünyada erbâb-ı denâettir/ Köpektir zevk alan sayyâd-ı bi-insafa hizmetten

***

Görmez’e bir eleştiri de şovmen bir vaizden geldi. İsmi lazım değil. Güya Görmez ehl-i sünnete aykırı işler yapıyormuş… Bunu bir hadis profesörüne diyor. Bunu “Hadislerle İslam” isimli dev bir eser vücuda getirmiş bir başkana diyor.

Mehmet Görmez, Ankara İlahiyat gibi hadisin ve sünnetin küçümsendiği bir ortamda tek başına ehl-i sünneti ve hadisi müdafaa etmiş bir adamdır.

Görmez o vaiz efendi gibi şovmen değildir; şarlatan değildir. İlmin haysiyetini ve vakarını taşıyan bir hocadır. Sünnet konusunda da sair konularda da ifrata ve tefrite düşmez; orta yolcudur; vasat ve itidal adamıdır.

***

Netice itibariyle Görmez, İsa’ya da Musa’ya da yaranamamıştır. Alttan gelen idari tazyikler ile yukarıdan gelen siyasi baskıların arasında kalmıştır. Bir de yandan çarklı cemaatlerin saldırısına maruz kalmıştır.

En nihayetinde makamın itibarını korumak ve Cumhurbaşkanının elini rahatlatmak için emekliliğini isteyerek ilmi sahaya geri dönmüştür.

Bazılarının iddia ettiği gibi Erdoğan’la ters düşmemiştir; Numan Kurtulmuş’la ters düşmüştür. Erdoğan başından beri Görmez’i desteklemiştir. Hatta Ak Parti ilk iktidara geldiğinde Diyanet İşleri Başkanı olarak Görmez’i atamak istedi.

Ancak Görmez’in kişiliğinden, kimliğinden ve tavizsiz İslami duruşundan rahatsız olan A. Necdet Sezer Görmez’i veto etti. Bunun üzerine Erdoğan o cenaha daha ılımlı görünen Ali Bardakoğlu’nu başkan olarak atamak zorunda kaldı. Ama Erdoğan, Görmez’i de tamamen feda etmedi; onu da başkan yardımcısı yaptı…

Erdoğan, Sezer mâniası kalktıktan sonra da hemen Görmez’i başkan olarak tayin etti… Görev süresi boyunca onu hep destekledi. Ona zırhlı araç tahsis etti… Erdoğan’ın doğrudan Görmez’i eleştiren tek bir sözü yoktur. Tabii ki koca teşkilatı yönetmek kolay değildir ve Görmez’in de bir takım hataları olmuştur. Fakat bunlar, yapılan hizmetlerin yanında tolere edilebilir hatalardır.

Sonuçta Görmez, görev süresi boyunca makamının hakkını vermiş, şerefini ve izzetini korumuştur. Başı dik gelmiş, başı dik gitmiştir. Hakkında herhangi bir yolsuzluk iddiası ya da suçlama sadır olmamıştır.

Makamından ayrılışı da onun tevazu ve vakarına yakışır bir şekilde olmuştur. Korumasız, şoförsüz, merasimsiz ve tantanasız bir şekilde, sessiz ve sakince ayrılmıştır. 1997 model emektar arabasına atlamış ve arkasına bakmadan gitmiştir…

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
45 Yorum