Emirdağ Lahikası Müzakerelerinin On İkincisinden Notlar

Risale-i Nur’daki iman hakikatlerini okuduğumuz hassasiyete okumamız elzem olan lahika mektubları bize iman ve Kur’an hakikatleri ışığında nasıl yaşayacağımızı ders veriyorlar. Risale-i Nurdan ders aldığımız hakiki imanın hayatımızda ne gibi ameller olarak görüleceğini izah ediyorlar. “Üstadımız yakınımızda olsaydı da sorsaydık” diyeceğimiz hemen her konuda bize cevap veriyorlar. Elbette sorusu olmayanın cevabı bulması da beklenemez.

Bediüzzaman Risale-i Nur ile bize Kur’anın, Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam’ın, İmam-ı Ali keremallahu veche’nin, ve seksen bin mübarek zâtların derslerini anlayacağımız tarz ile ders veriyor. Lahika mektubları bu derslerin tarz-ı tatbikini ve muhtaçlara ulaşılma yollarını da izah ediyor. İşte bu hafta müzakere edilen mektublardan denizden katre mesabesinde bazı notlar:

  • Bediüzzaman, İmam-ı Ali keremallahu veche’yi iki cihetten değerlendiriyor. Birisi İmam-ı Ali’nin şahsiyet-i zahiriyesi, hayat-ı dünyeviyesi ve siyaset-i içtimaiyesidir ki onu eleştirenler ve muaraza edenler bu vecihten kendisine muaraza etmiş ve Hariciler ve onların bugünkü bayraktarları olan Vehhabiler bu cihetten ona adavet beslemişler. İkincisi ise İmam-ı Ali Radiyallahu anh’ın şahsiyet-i maneviyesi, kemâlat-ı ilmiyesi, makâmât-ı velayeti ve varisliğidir ki bu cihetten ona darbe gelmez ve gelmemiş ve gelemiyor. Bu iki ciheti birleştirmek tevehhümü ile ona muarazaya çalışanların taarruzu pek dehşetlidir[i].
  • Ömer bin Abdülaziz Ehl-i Beyt’e gelen dehşetli zulümler ve ciğersuz hadiseler hakkında diyor: “Allah o kanlı hadiselere ellerimizi bulaştırmadı temiz tuttu, biz de dillerimizi bulaştırmayarak temiz tutalım”. Risale-i Nur’un meşrebi de bu zamanda dehşetli ejderhalar hakaik-i imaniye cephesinden ehl-i imana saldırıp çokları ısırmasına mukabil onları kurtarmaya Kur’an’ın emri ile çalışmayı iktiza ediyor. Bu zamanda bu mühim vazife var iken Ehl-i Beyt’e gelen o dehşetli zulümleri temaşa etmek ruhu ezer ve kuvve-i maneviyeyi kırar, kıymetli vazifeler akim kalır. Ehl-i Beyt’e zulmedenler cezalarını görüyorlar ve Ehl-i Beyt de aklımızın ihata edemeyeceği derecede yüksek bir mükafatı görmüşler. Daha orada bize vazife kalmamış.
  • Risale-i Nur’un meşrebi Bediüzzaman’ın Cevşen-ül Kebir ile daima manevi irtibatta bulunduğu İmam-ı Ali ve Hazret-i Hüseyin’den gelmektedir ve Usul-üd-Din düsturları da bu meşrebi muhafazayı emretmektedir.
  • Ehl-i Beyt muhabbeti Risale-i Nur mesleğinde bir esastır ve Vehhabilik damarı Nur şakirtlerinde olmamak gerektir. Şura Suresinin 23. Ayeti “ben sizden vazifeme mukabil bir ücret istemiyorum ancak Ehl-i Beytime muhabbet istiyorum” emrediyor.
  • Risale-i Nur bu zamanın müthiş yaralarına tam bir ilaçtır. Hakikat-i ihlası muhafaza ettiğinden her nevi ehl-i İslam içine giriyor.
  • Haricî büyük bir düşmanın hücumu zamanında dâhilî küçük düşmanlıkları bırakmamak hücum eden büyük düşmana yardım hükmüne geçer.
  • Emirdağ Lahikasının 148 ve 149. mektublarında (erisale) Bediüzzaman, kuvvetli hakikatler ile, kendisini taciz eden nefsini ve ikinci nefs-i emmare olan kör hissiyatı ve dahi şeytanını susturmuştur. Biz de bu hakikatleri nefis, kör hissiyat ve şeytanımıza karşı kullanmalıyız. Nefis ölmez ama susturulabilir ve şeytan susmaz ama kuvvetli hakikatler ile ilzam edilebilir. Bu iki mektub, mükemmel bir psikolojik tedavi yapıyor.
  • Bediüzzaman Risale-i Nur mecmualarını “Manevi Said”, Nur Şakirtlerini de “Maddi Said” olarak vasfetmiştir.
  • Bediüzzaman, Süleyman Rüştü’ye olan mektubunda onun mübarek rüyasını tabir ediyor. Emr-i İlahî ile Kur’an’ı, Hazret-i Peygamberimiz Aleyhissalatü Vesselam’a verdiğini görmesini Cebrail Aleyhisselam’ın vazifesinin bir cilvesi olduğunu söylüyor. Bu ise hizmetimizin hem rızay-ı İlahiyye’ye hem rızay-ı Peygamberîye (asm) muvafık olduğuna işarettir diyor. Çoğu velayet mertebelerinde olan saff-ı evvel Nur Talebeleri rüyalarında Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam ile Risale-i Nur’ları beraber görüyorlar. Bediüzzaman da kendi vazifesini bir sâdık rüya vasıtasıyla anlıyor. İmanın ve İslamın intişarına taalluk eden bu ve benzeri rüyaları, ki Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşunda da bu neviden bir rüya vardır, ‘Kurucu Rüyalar’ olarak tabir edebiliriz.
  • Lanet okumak ve tekfir etmekte hiçbir sevap ve fayda yoktur. Zem ve tekfir, eğer haksız olsa, büyük zararı var. Ancak “Allah’ın laneti zalimlerin ve münafıkların üzerine olsun” gibi umumi bir ünvan ile lanet caiz olabilir. Yoksa zararlı, lüzumsuzdur.
  • “Fitne kapısını kapatmak şeriatın güzelliğindendir” şer’i bir düstur-u esasiyedir. Bu kaideye binaen eski zamandaki fitnelerin kapısını seddetmek gerektir. Medar-ı münakaşa meseleleri nazara vermemek gerektir. Risale-i Nur’un dairesinde ihlas tam muhafaza edilmek ile Şialıkta mutaassıp ve Vehhabilikte müfrit ve feylosofların en maddisi ve mütefennini ve mutaassıp hocaların en enaniyetlisi, beraber Nur dairesinde kardeşçe bulunabilirler ve kısmen de bulunuyorlar. Hatta Din-i İsa’nın (as) hakiki ruhanisi de o daireye gireceklerine emâreler var.
  • Halil İbrahim Ağabey, Hasan Feyzi Ağabey için diyor: “Nurlara taaşşukla idhal-i envar olmuştur.. [ii]
  • Bediüzzaman, Hazret-i Ali’nin mesleğini bu ifadeler ile tarif ediyor: Adalet-i Hakikiye, Azimet-i Şer’iyye, zâhidane, muktesidâne…
  • Bediüzzaman, Risale-i Nur’a sahip çıkan Konya Hocaları’nı müstesna tutarak sair hocalara hiddet ediyor ki; kendilerine farz-ı ayn gibi lüzumlu olan iman hizmetinde kendisine yardım etmiyorlar. Talebelerin çoğu Arapça bilmediklerinden tashihâtta hatalar oluyor ve Said Nursi tashihe tek başı ile yetişemediğinden hocaların bu vazifeyi almak ile hem kendilerine lüzumlu vazifeyi ifa etmeleri hem de İmam-i Ali radiyallahu anh’ın ahir zaman hocalarına vurduğu tokada müstehak olmamaları için onları ikaz ediyor.
  • Üstad Emirdağ’da bulunduğu zamanda da Nurlardan ürkütmek için öyle propagandalar yapılıyor ki ancak fevkalade bir cesaret ve gayret taşıyan hocalar Nurlar dairesine girebiliyor. Hassaten resmî makamlara yakın hocalar Nur dairesine girmekten çekiniyorlar ve maişet derdi yüzünden de kendilerini mazur görüyorlar.
  • Risale-i Nur’un avam-ı müminine nokta-i istinad olabilmesi için Nurlardaki hakikatlerin hiçbir şeye alet olmaması, hiçbir garaz ve maksat içine girmemesi, hiçbir şüphe ve vesveseye meydan vermemesi, hiçbir düşman ona bahane bulup çürütmemesi ve yalnız ve yalnız hak ve hakikat için ona çalışanlar bulunması iktiza ediyor.
  • Bediüzzaman, Mevlevîlerden bazı Nur Kahramanları çıkacağını bekliyor…
 

[i] Emirdağ Lahikası – I 154.mektub (erisale) s. 211 (Envar N.)

[ii] Emirdağ lahikası- I 147.maktub, s.198

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.