Ekşi Sözlük yazarlarıyla hasbihal - 1

İnsana dair tüm fikri üretimler, temelde bir şeye hizmet ederler: Varoluşu sağlam bir zemine oturtmak ve her şeyi onun üzerine inşa etmek ihtiyacına… Tüm felsefi ve bilimsel uğraşılar hep o sağlam ve sarsılmaz zemin arayışının dışavurumudur. İster varlığı, atom altı düzeyinde ele alan bir parçacık fizikcisi olun, ister makro alemin peşine düşmüş bir evren bilimci… Yahut daha mütevazi işler yapan birisi… Örneğin 657'ye tabi bir memur veya serbest meslek erbabı…  Kim ve hangi konumda olursanız olun, bıçağın kemiğe dayandığı tek yer “Bu varoluşun gerçekliği ve bu gerçeklik içinde sizin ne olduğunuz” sorusu olacaktır. Çünkü zamanını kestiremesek de, yeryüzü serüvenimiz boyunca karşılaşacağımız her şey, bu soruya vereceğimiz cevaba göre şekillenecek ve anlamlandırılacaktır. Daha da özetle, varoluşunuzu ve ontolojik anlamınızı ne üzerinden belirlerseniz, hayat ağacınız ona göre şekillenecek ve meyvesini verecektir. 

İçinde yaşadığımız zaman diliminin, insandaki bu en temel ontolojik arayışa, üzerinde konsensüs sağlanacak bir cevap üretmediği konusunda hemen herkes hemfikirdir sanırım. Hal-i âlem ve gidişatın, insandaki bu temel soruların sesini kısmak yahut duyurmamak konusundaki mahareti dışında bir faziletinden söz etmek neredeyse zordur!

Bırakın hayatın mütemmim cüzlerini, hayatın kendisini bile hiçe sayan bir yaşam modeli sunar taliplilerine. Ne yaşam resminin bütününde ortaya çıkan aşkın anlam, ne ayrıntılarındaki kişiye dönük kaderî hitap ve ne de her bir varlığın duyurmaya çalıştığı ezeli mührü, bir çırpıda hiçe sayıp başıboşluğa iten ve asli anlamın bundan ibaret olduğuna iman ettiren bir gözbağcılığın adıdır modern zamanlar.

Materyalizm merkezli ateizmin, nihilizm üzerinden bir inkâra evrildiği son yıllardaki gidişat dahi, modern zamanların insanın ruh dünyası üzerindeki tahribatını ve onu nasıl başıboş bir mahluka dönüştürdüğünü anlatmaya yeter herhalde. Felsefi bir argüman üzerinden geliştirilen ateizm düşüncesini bile, “Tanrı var ya da yok; beni çok da ilgilendirmiyor!” gibi kaypaklığa dönüştürmeyi başarmış bu zaman dilimi, insanın varoluş keşfinin önündeki en kaygan zemindir hiç şüphesiz. ve işte tam bu nokta, benim de içinde bulunduğum Seksenler sonrası dönemin en belirgin düşünce zafiyetinin yaşandığı “idealsiz ve mesnetsiz bir gençlik” portresinin su yüzüne çıktığı bir ülke gerçeğini de gösterir aslında.

Bugün ortaya konan her hangi bir düşünceye ait argümanlar, işte bu –çok azı müstesna- ayakları yere basmayan genç kuşağın seleflerinden devşirdiği ezber düşüncelerden ibarettir. Örneğin bir yaratıcının varlığı söz konusu olduğunda ortaya atılan tüm sorular, hiç değiştirilmeksizin inananların önüne servis edilen tekrarlarla sınırlıdır. Bu konuda verilmiş herhangi bir cevap ise, soranların gündeminden düşmüş, cevabı alınmamış ve aslında hiçbir cevaptan da tatmin olmamaya kilitlenmiş bir vurdumduymazlıkla geçiştirilmeye mahkûm edilir.

Özetle, ortada sordukları soruların cevabını beklemeye ve dinlemeye dahi tahammül edemeyen, dinlese de dinle(n)menin kendisini bozacağına baştan iman etmiş ve sahip olduğu yaşamı olabildiğince çabuk tüketmeye azm ü cezm ü kast eylemiş bir insan modeli söz konusudur. Ve ehli imanın önündeki en büyük engel, sahip oldukları değerleri bu insan modeliyle paylaşmak için sabırla ve içtenlikle bu paylaşımlara devam etmekten ibarettir.

Neden Ekşi Sözlük?

Önceki yazımda da ifade ettiğim gibi özellikle bu topraklarda yaşayan insanların her türlü kutsalına en rahat ve özgür bir itiraz ve eleştirinin, en toplu şekilde yansıdığı bir sanal platform Ekşi Sözlük… Her ne kadar aralarında “laf olsun torba dolsun” nevinden sırf birkaç serd-i kelam etme telaşına düşmüş ve orada yazmayı hak etmediğine inandığım bir “ergen” güruhu var; lakin dinleyen ve sorgulamalarının karşılığını almak isteyen yazarların da çoğunlukta olduğunu düşünüyorum.

Birkaç yıl önce, Ekşi Sözlük'te en çok karşılaşılan sorularla alakalı bir derleme yapmıştım. Epey bir yekun tutan bu derlemede, soruları soran sözlük yazarlarının “nick” ve “entry”leriyle birlikte kısaca aldığım notlar da mevcuttu. Her ne kadar birkaç kez böyle soruların sahipleriyle sanal ortam üzerinden bir hasbihal etmeye niyet ettiysem de bu niyetimi gerçekleştiremedim. Fakat birkaç hafta önce Hz. Peygamberle alakalı açılan bir başlıkta girilen entry’lerin ölçüsüzlüğünden sonra birkaç yazı yazmam gerektiğini düşündüm.

İlk yazım o nezaketsiz ifadelere karşı, aynı oranda bir sertlikle karşılık vermek oldu. Fakat o yazıda da ifade ettiğim gibi, o eleştirilerin tamamı, sorgulamayla yargılamayı, cevap aramakla hakaret etmeyi bir zanneden kimselere idi. Fakat neyi niçin sorduğunun farkında olan ve bu soruları her platformda dile getirmekten çekinen ve düşünen İTÜ, ULUDAĞ vs. gibi diğer sözlük yazarlarına, ekşi sözlüğün başlığı altında, kendimce birikimlerimi paylaşmak istiyorum. Elbette şimdiye kadar birçok kitap ve internet sitesinde sorulan hemen tüm soruların cevabı bir şekilde verildi. Lakin yine de bir şekilde kaynaklara ulaş(a)mama yahut dikkatten kaçma ihtimallerine karşı bu cevaplarla buluşturmak niyetindeyim.

Yazı dizisinin hangi sıklıkla ve nasıl şekilleneceğini şuan için ben de kestiremiyorum. Sanırım biraz da zuhurata tabi bir yazı dizisi olacak. Umarım bu yazılar vesilesiyle iyi bir iletişim dili kurulabilir ve daha insani ve akl-ı selim üslup üzerinden bir sohbet imkânı yakalanabilir. (Osman)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.