M. Maruf ÖZÜLKÜ

M. Maruf ÖZÜLKÜ

Düzenin dostu yok

Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranlar, hayatı sıfırdan başlatmak istiyorlardı. Eskiye ait objelerin tamamen silinmesini ve yeni inşa edilen paradigmaların egemen olmasını istiyorlardı.
Bu farklı olma, yeni olma, eskiyle tüm bağlarını koparma psikolojisi öylesine egemen bir düşünce idi ki bu marşlarda açıkça ifade ediliyordu. "Kanla irfanla kurduk biz bu Cumhuriyeti" deniliyordu.
Yeni bir Cumhuriyet neslinin kurulmasımdan söz ediliyordu.
Devrimin kökleşmesi için Osmanlı bakiyesine ait tüm kalıntılar silinmekte idi.
Alfabeden giysiye, ölçü-tartıdan selam-sabaha, hitap sözcüklerinden tatil günü belirlenmesine kadar her alana değişim çabası olacaktı.
Millet kavramı da bu çerçevede yeniden inşa edilmişti. Anadili ve kültürü ayırt edilmeksizin herkes Türk sayılıyordu. Ancak birey için istenen kriterler bununla sınırlı değildi. Yeni düzende iyi vatandaş -zımnen de olsa- şöyle tavsif edilmekteydi:

Türkçü ama Turancı değil...
Yeni düzende Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan herkes Türk sayılmasına karşın, ülke dışındaki Türklerden söz etmek dahi suçtu. 1940'larda radyoda Türk müziğinin çalınmayışı da ayrı bir garbet idi.

Müslüman ama dindar değil...
Halkın Müslüman olması kabul ediliyordu ama, bunu yaşama hakkı öngörülmüyordu. Din kalpte yaşamak ile sınırlandırılıyordu. Kur'an okutmak, dini eser bulundurmak ağır biçimde cezalandırılıyordu.

Herkes Hanefi idi, Alevilik yasaktı...
Tek devlet, tek bayrak, tek millet gibi ilkelerin yanında kaydedilmeyen ama pratikte olan birşey daha vardı. Her Müslümanın mezhebi Hanifi olarak kabul ediliyordu. Şafiiliğe de yer yoktu.
Alevi kesimine de farklı olma imtiyazı verilmemişti. Alevilik Cemevi kavramlarının özgürce tartışılmaya başlanması için çok partili dönemin gelmesi gerekiyordu. Ancak sünni kesime düşman olan bazı Alevi çevreler, "düşmanımın düşmanı dostumdur" ilkesinden hareketle laikçi ve cumhuriyetçi geçinmeye başlayacaktı.
Dersim'i bombalayanları alkışlama tuhaflığını yaşayacaklardı.

Azınlıklara gelince düzen, kökten dinci kesiliyordu...
Millet kavramını din esasına göre tanzim etme cüretini dindarlar değil düzen başarmıştı. Azınlık kavramını "Müslüman olmayanlar" olarak ifade etmişlerdi.
1940'lı yıllarda azınlıklara uygulanan, Varlık Vergileri, zorunlu göç ettirmeler, Trakya olayları ve nihayet İstanbul'da yağmalamalarla kendini gösteren 6-7 Eylül olayları bilinen dönüm noktaları oldu.
***
Müesses nizama iyi vatandaş, dindar olmayan, Kürt olmayan, Alevi olmayan, azınlık olmayan kimse idi. Eğer bu dört mayından birine takılıyorsanız güvenilmez insan oluyordunuz.
Kafatası ölçme garabetine kadar varan saf vatandaş aramaları etkisini günümüze kadar sürdürdü. Paşanın biri Cumhurbaşkanını halkın seçmesi olayına, "Halka bırakırsanız, ya gericiyi seçer, ya da bölücüyü" diyerek karşılık vermemiş miydi?
Daha da acıklı olan birşey var...
Müesses nizam bu dört damgalı vatandaştan hangi birine tekme vurursa ötekiler, bırakın tepki göstermeyi "oh iyi oldu" değerlendirmesinde bulunacaktı. Düzen de bu damarı işlettirmekten geri durmayacaktı. Bazen kediyi fareye boğduracak provokatif olaylar gerçekleşecekti.
Alevi dindara karşı "laik ve cumhuriyetçi" olacaktı.
Dindar, Aleviye karşı, "milli ve manevi değerlerin bekçisi"idi.
Kürtçüsü, dindara, "halkçı, özgürlükçü ya da antiemperyalist" olacaktı.
Dindar, Kürtçüye karşı, "Birlik ve bütünlükten yana" idi.
Türkçüsü, dindara karşı, "Ne mutlu Türküm diyene" der.
Solcusu, Türkçüye karşı, "Atatürk milliyetçiliği" sınırıyla mukabele eder.
Hülasa herkesin herkese karşı kullanacağı jargon vardır. Düzen mühendisleri de bunu diğerine karşı zaman zaman ustaca kullanagelmişlerdir.
Ama gerçek olan şudur: Düzenin hakiki dostu yoktur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum