Hasan TANRIVERDİ

Hasan TANRIVERDİ

Duygular, ruhların varlığının delilidir

Ruh, atomların bir araya gelmesiyle var olan bir varlık değildir. Zira madde cinsinden değildir; melâike gibi Allah'ın emriyle meydana gelen şuur sahibi ve nurani kanunlardan ibarettir. Ruhun diğer mahlûkattan çok farklı ve üstün yönleri vardır. Küreler ve atomlar, hatta çekirdekle elektronlar arasındaki çekme kanunu gibi, ruh da bir kanundur. Fakat ruh canlı ve şuurludur. Hem diğerlerinden daha daimi, daha kuvvetlidir ve daha ulvidir.

Bu sebeple insan ruhu, bir derece bekaya mahzar olan diğer kanunlardan daha fazla bekaya, yani ebedi yaşamaya layıktır ve muhtaçtır. Onun için yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de insan ruhuna ebedî bir hayat vaat etmiştir. Kâinatın Sultan’ı vaat ettiyse elbette ki vaadini yerine getirecektir.

Ruh adeta bir “sır” gibidir, bilinen tarafından bilinmeyen tarafı daha çoktur. Bu nedenle mahiyetini tam olarak anlayabilmek mümkün değildir. Unutmamak gerekir ki, sır perdeleri gerçek nura yaklaştıkça açılırlar. Kâinatın Sultan’ı tarafından insan ruhuna yerleştirilen bütün maddî ve manevî cihazlar ve organlar, O’nun sonsuz ilim, kudret ve saltanatını anlamak, keşfetmek, O’na sığınmak ve kul olmak içindir. İnsan ne derece Allah’a kul olur ve yakın olursa o derece yaradılış mahiyetine uygun hareket etmiş ve ebediyete lâyık bir varlık haline gelmiş olur. Yaradılış mahiyetine göre hareket etmek ise “Abdullah” olmak, yani Allah’a yakın kul olmaktır.

Özellikle şunu belirtmek gerekir ki, insan ruhunun hayvan ruhundan farkı şuur sahibi olmasıdır. Eğer insan ruhunda şuur olmasaydı hayatı anlayamazdı, Allah’ı tanıyamazdı ve yeryüzüne halife olamazdı. İnsan için hayatı anlamlı kılan şuur sahibi olmasıdır. O halde bizleri şuur sahibi olarak yaratan yüce Allah’a hamdolsun, diyebilmeliyiz.

İnsan ruhunun diğer kanunlardan farkının hayat ve vücut sahibi olmasına karşılık, hayvanlarda da ruh, hayat ve harici vücut vardır. Bu kanun onlarda da işliyor. İnsan ruhunun hayvan ruhundan farkı şuur sahibi olmasıdır. Eğer insan ruhunda şuur olmasaydı hayatı anlayamazdı, Allah’ı tanıyamaz ve yeryüzüne halife olamazdı.

İnsandaki duygular maddi ve manevi olarak tezahür ederler. Mesela; hissetmek hem maddi hem de manevidir. Madde âlemindeki görüntüleri görmek için göz gibi bir alıcıya ihtiyaç vardır. Fakat mana âlemindeki şeyleri görmek ancak ruh gözüyle bakış sayesinde mümkündür.

Oturduğumuz odada bir sürü resimler ve sesler dolaşmaktadır. Bizlerin o resimleri görebilmemiz ve sesleri duyabilmemiz için nasıl ki televizyon gibi bir göze, radyo gibi bir kulağa ihtiyaç varsa gayp âlemini görmek içinde manevi gözlere ihtiyaç vardır.

İnsanlarda Allah tarafından kendilerine verilmiş olan sayısız hisler ve sıfatlar derece derecedir. Birisinde damla iken, diğerinde deryalar kadar olabilir. Eğer bunlar maddenin özellikleri olsaydı bütün insanlarda aynı derecede bulunmaları gerekirdi. Çünkü maddenin sıfatları sabittir, şartlara ve durumlara göre değişmesi söz konusu değildir. Öyleyse bu özellikler maddeden değil, bir mahiyetten kaynaklanmaktadırlar. O mahiyet ise ruhtur. Bu mahiyet bütün his, duygu, düşünce ve sıfatların da merkezidir.

Netice olarak ruh maddeden ayrı, soyut bir cevher veya Allah’ın lâtif bir mahlûku olduğundan, onun mahiyetini tam olarak anlamak insanlar için mümkün değildir. İlim ve hikmet ehli ruhun varlığını kabul edip, mahiyetini çözemediklerinden, Allah’ın kendi ilmi dairesinde olduğunu kabul etmek zorunda kalmışlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum