Duâda sesi yükseltsen de yükseltmesen de O’nun için birdir, işitir!

Duâda sesi yükseltsen de yükseltmesen de O’nun için birdir, işitir!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Tâ-Hâ Sûresi 7-16. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

7-(Duâda) sesi yükseltsen de (yükseltmesen de O’nun için birdir, işitir!); çünki şübhesiz O, gizliyi de, daha gizli olanı da bilir.

8-(O) Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur! En güzel isimler O’nundur!

9-(Ey Habîbim!) Sana Mûsâ’nın haberi de geldi mi?

10-Hani bir ateş görmüştü de âilesine: “(Siz burada) durun; doğrusu ben bir ateş gördüm; belki ondan size bir kor getiririm; ya da ateşin yanında yol gösteren bir kimse bulurum” demişti.

11-Nihâyet ona gelince kendisine: “Ey Mûsâ!” diye seslenildi.

12-“Muhakkak ki ben, senin Rabbinim; haydi pabuçlarını çıkar! Çünki sen, mukaddes vâdi Tuvâdasın!”

13-“(Ey Mûsâ!) Ben seni (peygamberliğe) seçtim; şimdi (sana) vahyedileni dinle!”

14-“Şübhe yok ki ben, (evet) ancak ben Allah’ım; benden başka ilâh yoktur; öyle ise bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl!”

15-“Kıyâmet günü, mutlaka gelicidir. Neredeyse onu gizleyeceğim (de hiç haber vermeyeceğim);(*) tâ ki herkes yapmakta olduğu ile karşılık bulsun!”

16-“Öyle ise ona inanmayan ve nefsinin arzusuna uyan kimseler, sakın seni ondan (ona inanmaktan) alıkoymasın; yoksa helâk olursun!”

(*) “Ecel ve mevt (ölüm) gibi umûr-ı gaybiye (bize gizli olan işler) çok hikmet ve maslahat (faydaları) cihetiyle gizli kaldığı misillü (gibi), dünyanın sekerâtı (ölüm hâli) ve mevti ve nev‘-i beşerin (insanlığın) ve cins-i hayvanâtın eceli ve vefâtı olan kıyâmet dahi çok maslahatlar için gizlenilmiş. Evet, eğer ecel vakti muayyen (belirli) olsa idi, yarı ömür gaflet-i mutlaka (tam bir gaflet) içinde ve yarıdan sonra darağacına asılmak için her gün bir ayak daha onun tarafına atılmakla dehşet-i mutlaka (tam bir dehşet) içinde, havf ve recânın (korku ve ümîdin) muvâzene-i maslahatkârânesi ve hakîmânesi (faydalı ve hikmetli dengesi) bozulacağı gibi; aynen öyle de, dünyanın eceli ve sekerâtı olan kıyâmet vakti muayyen olsa idi, kurûn-ı ûlâ ve vustâ (ilk ve orta çağlar) fikr-i âhiretten pek az müteessir olacaktı. Kurûn-ı uhrâ (son çağlar), dehşet-i mutlaka içinde bulunacaktı. O vakit ne hayât-ı dünyeviyenin lezzeti ve kıymeti kalırdı ve ne de havf ve recâ içinde ihtiyâr ile (isteyerek) itâatkârâne olan ubûdiyetin (kulluğun) ehemmiyeti ve hikmeti bulunurdu.” (Şuâ‘lar, 5. Şuâ‘, 73)