Dua birliğinden dünya birliğine

Filistinli ölüyor âlemi İslam ağlıyor.
"Şark husumeti İslam inkişafını boğuyordu; zail oldu ve olmalı."
"Garb husumeti, İslam'ın ittihadına, uhuvvetin inkişafına en müessir sebeptir, bakî kalmalı."(Bediüzzaman) Asya'nın bahtı mı siyah İsrail'in vicdanı mı?
Ve bahtımıza takılan karaçalılar...
Ve enfusi âlemimizdeki şifrelerin çözümü...
Ve bizi bizden çalan necaset...
*                        *                 *
Ruhumuzu hapseden habis ruhların çığlıkları dünya görüşümüzü afyonlarken, ancak böyle bir acı bizi kendimize getiriyor.
Sanki karanlık dehlizlerde ışığı görür gibi oluyoruz.
"Bizde olan istibdat, Asya'nın hürriyetine zülmani bir set çekmişti."(münazarat) Yıllardır "Mescidi Aksa" da ezan değil "sela" sesleri yükseliyordu da, biz ancak arada bir yüzümüzü buruşturuyorduk.
İslam âlemini kuşatan deccal zihniyetinin istipirtizma metotlarıyla hipnotize olmuştuk.
Aslında bu kefereler yıllardır aynı şeyleri yapıyordu fakat biz baktığımız halde göremiyorduk.
Şimdi ise hayal meyal bazı gerçekler ortaya çıkmaya başladı.
Gerçi çok acıtıyor, lakin bazen sadece "hakikatin konuşacağını" kimse pek anlamaz.
Cenab-ı Hak bazı olayları halk eder ki ardından elmasla kömürün bir birinden ayrılmasını ister.
Bazen bir zalimin elinde yüzlerce ayetlerinin okunmasını ister.
*                    *                        *
Biz de okumaya başlayalım:
Düşünüyorum da bu olay vuku bulmasaydı şu an İslam âlemini idare eden idarecilerin hala deccal zihniyetinin esiri olduğunu anlamayacaktık.
Bu olay olmasaydı Bediüzzaman'ın tam 100 yıl önce İslam âlemini zehirleyen en büyük unsurun "istibdat" olduğunu tam anlamıyla anlamayacaktık.
"İstibdadı kaldırıp hürriyeti getirmek için Osmanlının yarı insanını feda etseydik azdır." demişti de abartılı bulmuştuk.
Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Ama bu olayda tüm İslam âlemi aynı duyarlılığı, aynı sloganları, aynı protestoyu yaptı.
Ve yine dikkatinizi çekti mi ki; bu duyarlılık bu protestoların hepsi sadece halk nezdinde oldu ve idareciler nezdinde tamamen sukutu hayal yaşandı.
Şimdi şöyle düşünün; değil Müslüman olmaları hangi millet ve dinden olursa olsun böylesine bir katliamla çoluk çocuk demeden öldürülecek, evleri başlarına yıkılacak ve sen kalkıp kapılarını "insani" yardıma kapatacaksın.
Böyle sakat bir düşünce kabullenemez.
Demek şu gerçek ortaya çıktı ki; İslam âlemini idare edenler gerçek İslamı temsil etmiyorlar.
Yanlış anlamayın; ben devletlerin de halk gibi duygusal davranmalarını istemiyorum. Tabi ki onlar devlet- siyaset idaresi ışığında uluslararası hukukları da hesaplayarak hareket edecekler.
Tabiî ki diplomasinin dili farklı olacak ve tabiî ki devletler fevri hareket etmezler.
Fakat ne yazık ki İslam âlemini idare eden idareciler sınıfta kaldılar.
*                         *                        *
Okumaya devam ediyoruz:
İslam âlemini yüzyıllardır idare eden "istibdat" devletler nezdinde birbirlerine husumet besledikleri gibi, halkları da birbirlerine düşman etmişlerdi.
Kendimi örnek vererek söylüyorum; yıllar yılı "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur" safsatasıyla büyüdük.
"Gerçek Müslümanlığı TC devletinde yaşayanlar yaşıyordu ve Türkiye'nin dışında hiçbir İslam devleti tam Müslüman değil."
"Hele hele Araplar tamamen gaflet içindedirler."
"Onlar her fırsatta Türkiye'ye düşmandırlar."
"Hiçbir halk bizi sevmiyor."
Böylece hep "yalnızları "oynuyorduk.
"Yurtta sulh, cihanda sulh" diyorduk ama etrafımızda ki tüm komşu devletlerle de içten içe düşmandık.
En azında halk olarak böyle yetişiyorduk.
Böyle eğitiliyorduk.(yanlışım varsa lütfen söyleyin) Şimdi bu olayda bakıyoruz ki; ben nasıl ağlıyorsam dünyanın tüm Müslümanları aynı şekilde ağlıyor.
Ben nasıl bir slogan kullanıyorsam dünyanın tüm Müslümanları aynı sloganı kullanıyor.
Ben nasıl kefere İsrail'e kin güdüyorsam onlarda aynı şekilde kin güdüyor.
Ben nasıl yardım elimi uzatmaya çalışıyorsam onlarda benden daha çok yardım ediyor.
Demek ki tüm dünyanın tüm Müslümanları tıpkı benim gibi "Muhammed'in ümmeti" olduğu için, benimle aynı havayı soluyor benimle aynı duayı ediyor benim yaşadığım gibi yaşıyor.
Dolayısıyla "İslam kardeşliği" hala tüm hızıyla devam ediyor.
İşte bu yeniden "kendini keşfetmek" gibi bir şeydir.
İşte bu muazzam bir güçtür ve bu güç dünyanın önünü açacak bir güçtür.
Bu potansiyelin tekrar "ilay-ı kelimettullah" için kullanılması lazım.
*                         *                        *
Evet, okumaya devam:
Bu olaydan dolayı yeri gelmişken çok önemli bir konuyu gündeme getirmek gereklidir.
Yukarda bahsettiğim gibi madem böylesine "Allah için" emre amade muazzam bir güç varsa, bu gücün önünü açmak için lider bir kuruma ihtiyaç vardır.
Bu öyle bir kurum olmalı ki tüm İslam âlemi kendisini içinde bulmalı.
Hani eskiden bu görevi deruhte eden bir "hilafet" makamı vardı ya; işte şimdi aynen onun gibi bir makamın varlığı mutlak surette elzemliliğini koruyor.
Bu makam çağdaş bir birliktelik sağlayacak bir biçimde olmalıdır.
Kesin kararlar alıp bağlayıcı olmalıdır.
Eğer ki bir buçuk milyara yakın Müslüman bu olayda "tek kalp" olabiliyor ve anı şeyleri yapabiliyorsa neden hepsi "tek beyin" olmasın ki?
Neden elin adamı Birleşmiş Milletler kuruyor, Birleşik Devletler kuruyor da biz bir "cemahir-i müttefıka-i İslamiyet" kurmayalım?
Yeter ki doğru zamanda doğru adımlar atılsın.
Doğru sözler söylensin.
Evet ,"bazen zülüm içerisinde adalet tecelli eder" düsturu doğrultusunda düşündüğümüzde bu hunhar olayın hayra vesile olması için inşallah en azında buna yakın açılımlar olur, en azından dünya çapında bir Müslüman kardeşliği tekrar ihya olur.
Bu olay bize "dua birliği" sağladı.
İnşallah bundan sonra "dünya birliği" de sağlar.
İşte o zaman bu çocuk katili İsrail keferesinden de hesap sorarız.

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.