Cemil KARAKULLUKÇU

Cemil KARAKULLUKÇU

Dostuma mektup (22)

Sevgili dostum;

Biz insanız ya; her birimiz evrenin merkeziyiz. Çevremizde olup bitenlerden habersiz yaşamamız düşünülemez, değil mi? Yani gören iki gözümüz ve işiten iki kulağımız var ve yön ayırt etmeden etkilenen bin bir çeşit duygularımız da... Kör ve sağır olamayız biz.

“Bundan daha doğal ne olabilir?” diye de bana sorulu bir cevap verebilirsiniz. Elbette benim de ilgilenip gözlerimi dört açtığım bir konu ya da konular olmuştur. Bunca mektuplaşmalarımızda ve dost sohbetlerimizde siyasi konulara değindiğimizi pek hatırlamıyorum. Geç zamanlara kadar sürüp giden sohbetlerimizin hep kendimizi birinci derecede ilgilendiren konularda dönüp dolaştığı bir gerçek. Birlikte gözyaşı döktüklerimiz de…

Ama bu çizgiyi taştığımı fark ettiğimde, kendime bir soru ya da sorular sordum bu mektubu yazmadan biraz önce: Senin en çok dikkatini çeken konu nedir? Duyduğunda ve gördüğünde hemen ilgilenme ihtiyacını hissettiğin? Hemen okumaya koyulduğun hangi tür yazı? Daha bir detaylı dinlediğin ve okuduğun? Hatta yorum yaptığın? Okuyup eleştirdiğin? Kulak verdiğin? Yazana ya da konuşana cevap vermesen de içinden heyecanlandığın? Alla Allah deyip kafa salladığın?

Bütün bu sorularımı kendime sordum. Verdiğim cevaptan kendi içimde utansam da maalesef “siyasi konular” ın ağırlıkta olduğunu gördüm. Bu sırrımı senden gizleyecek değilim. Demek belki de en son ilgileneceğim konu bu olması gerekirken, gözlerimi ve kulaklarımı açıp birinci gündemimi meşgul eden siyasi konuların olması beni derinden düşündürmüş. Düşündürse de gerçek budur! Sana yazmadan da edemedim. Ben, bu gibi yazıları öncelikle okuyorsam, buna ilişkin yazı ve yazılar karalıyorsam, benim siyasi muhalifime kızıyorsam, yazılarımda sürekli haklı olduğuma vurgu yapıyorsam, iki de bir muhaliflerimin bazı şeyleri yanlış anladığından söz ediyorsam, benim asla hata yapmayacağıma inanıyorsam, düşüncemde olmayanları bağnazlıkla, cahillikle ve anlamazlıkla itham ediyorsam, sevgili dostum, eğri oturup doğru söylemek gerekirse, evet, ben siyasetle kafayı yemişim. İstediğim kadar, kendimi siyaset üstü sayayım.

Şöyle bir sorayım kendime: Siyasetle ilgilenmeyen biri nasıl olur da her fırsatta siyasi konuları gündemine alabilir? Nasıl olur da o kısır anlayışıyla siyaset gibi kaygan bir konuda net ve kesin konuşabilir? Kendisi siyasetten ahkâm keserken bir başkasına nasıl siyasetçi damgasını vurabilir? “Ben siyaset üstüyüm deyen” en az siyasetten çok fazla dem vurmaması gerekmez mi?

Ben bu sorulara olumlu cevap verdiğim takdirde, benim de önceliklerimin başında olur siyaset, sevgili dostum. Değil mi ki, hangi siyaset oluşum olursa olsun, kutsal davayı onunla amaca ulaştırmak mümkün değil. Değil mi ki, geçmişten yarası olan siyasi konularda ölçüyü koruması mümkün değil. Değil mi ki, günümüz şartları onun fikrini destekler görüntüsünü vermesinden cesaret alarak birilerine hücum etmeye kalkışanın pek de insaflı olması mümkün değil. Ve değil mi ki, yalnız bir parça ile yetinip bütün hakkında bilgi sahibi olmak mümkün değil.

Siyasette ölçü dün ne idiyse bu gün de aynıdır, değişen fazla bir şey yok. Bu noktada “tarih tekerrürden ibarettir” sözü pek yabana atılamaz. Ben köşe başı değerlerin Hz. Âdem zamanından beri aynı tonda süre geldiklerine inanıyorum; yanılıyor muyum yoksa, sevgili dostum? Siyasete bakış açımız değişmemeli sevgili dostum. Ve siyaset asla amaç olamaz; olsa olsa ancak araç olabilir. Araçların çoğu da görecelidir.  

O halde siyaseti önceliklerimiz içinden çıkaralım. Nasıl çıkaralım? Sohbetlerimizde, yazılarımızda, ilgilerimizde fazla yer vermemekle tabii. Hele şahıslar ve oluşumlara vurgu yapmak ise onlarla yatıp kalktığımızı gösterir. 

Bundan amacım, bu huyumu sana şikâyet etmem. Benim senden saklı bir şeyim olamaz. Dost sohbetlerimizin doyumsuz olması da bundandır. Bazen günahları itiraf etmek de güzeldir nefsimize ve şeytanımıza rağmen. Manevî bir tövbedir.

Kendim öyle de başkaları, çevremdekiler, yanımdakiler, uzağımdakiler öyle değil mi? Belki de onların etkisinde kaldım ben. Siyaset deyince ağızları bir karış açılıyor, inan bana sevgili dostum. Çoğumuz kendimize yabancıyız. Bu böyle olunca, gel de sana olan sevgimi açığa vurmuş olmayayım.

Gel diyorum sana, gözümün nuru! Gel de senden uzakta kalmakla kendimden kopukluğuma bir son vereyim. Gel ki, bu gürültülerin içinde sakince yolumuza birlikte, yeniden ve herkese rağmen, arkaya bakmadan süzülüp gidelim.

Seni hasretle bekliyorum.

Dostun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.