Cemil KARAKULLUKÇU

Cemil KARAKULLUKÇU

Dostuma mektup (12)

Sevgili dostum;

Birkaç gün önce neredeyse sıcaklığını hissedecek kadar sana yaklaşmıştım; ama o psikolojik durumumdan ötürü sana kadar uzanamadım, tüm özlemime rağmen geri döndüm ya, işte geri dönüşümün ertesi gününde, nasıl aklıma düşmüşse, sıcağı sıcağına, fazla zaman geçirmeden eski arkadaşlarımın bolca olduğu mekânlara doğru gideyim dedim.

Baharın muştuları çoktu; ama hava biraz sertçeydi. Dışarıya açılan kapılarımı kapatmama ve tam içime yoğunlaşmama rağmen zorla da olsa kendimi açtım sevgili dostum. Sessizliğimi bozmak istedim. İnsanlardan uzaklaşmayı bir gün bile olsa bırakmak istedim. Üstelik alışkanlık yapmasından korktum. Alışkanlık ne tür olursa olsun gerçekle yüzleşmekten kaçmanın bir sarhoşluğudur. Bu ise içimizin tuzaklarının bir savunmasıdır, kendimize yabancılaşma ve başkalarından kaçma hastalığıdır. Ormanın kalabalığı ne güzel değil mi? Ağacın ağaçların yanında daha bir güzelliği ve yeşilin yeşilliğin yanı başında daha bütünleyici özelliği yok mu? Sevgili dostum; sen çölün ortasında bir başına ağaç gördün mü hiç? Anlayacağın kurumamı, hepten unutulmamı istemedim.

İndim sahile o görkemli tepeden bir yiğit edası içinde bütün korkularıma rağmen. Ben korkularımla, dertlerimle, acılarımla, kıskançlıklarımla güzelim aslında. Güzelliğin yanı sıra eğer güzelliği tamamlıyorsa çirkin de güzeldir. Bütün oluşturmadan orada burada kalan tek tük güzellikler bile çirkinliğe mahkûmdur.

İyi oldu bir gül goncası gibi açılmam, sürüp giden gidişe dur deyip tam zıt bir yola girmem iyi oldu. Tekdüze olan her şey kısırdı ya, fıtratın hareketliliği karşısında uyuşukluktu ya ve tüm duyguların körelmesi demekti ya... 

İyi oldu sahil boyunca denizin dalgalarını seyretmem ve iyi oldu bir ilçenin kalabalıkları arasında, köylü peştamallı kadınların lebalep doldurduğu pazarında gezinip gönlümü ferahlatmam. İyi oldu bir, iki ve bilmem kaç kişi ile kucaklaşıp hasret gidermem; iyi oldu ve iyi oldu içimin aldatmacasını kırıp monotonluğuna son vermem.

Hele seninle benim ortak paydamız olan bir dostun hiç beklemediğim bir anda benim karşıma çıkışı yok muydu? Kaç yıl önceki eski hatıraları canlandırıp servis yaparak koymuştu önüme. Bir büyük nostaljiyi yaşadım ben onunla birlikteliğimde. Sen de yanımızda, benimle onun tam arasında bizim gibi bir hasır iskemlede oturuyordun. Saç ayağını oluşturmuştuk üçümüz. Yaren sohbeti o kadar canlıydı ki; oturduğumuz yerde etrafımızda gülümseyen bir kalabalık oluştu hemen. Bir mevsimin ve bir de yüzümüzün baharı bu sohbetin tuzu biberi idi. Ne kadar güldük sevgili dostum! Sen de katıla katıla gülüyordun aramızda. Yılların hasretini giderdik.

Hasret dedim de… Cennet, ulvi hasretin giderilip zirve hazlara ulaşıldığı yer değil mi sevgili dostum? İnanır mısın, bu nostalji sohbette aklımdan geçen o oldu da tam gülüşmelerin ortasında bir ara daldım. Dostluğumuz ebedidir ya, o günlerin de gelip çatması uzak değil sevgili dostum!

Gelelim bir araya dedi, yarenimiz sevgili dostum! Aynı nostaljiyi üçümüz birlikte ben de yaşamayı çok istiyorum. Ömür kısa bilesin. Ne gerekirse varsın olsun da “eyvah fırsat uçtu” demeyelim, e mi! Ömür rüzgâr gibi geçiyor. Fırsatlar bir daha ele geçmeyen zaman dilimleri.

Sahiden sen ne zaman geleceksin buralara? Sana mektuplarımla gönlümü açıyorum; birlikte olmakla mektupla seninle iletişim kurmak arasında ikimiz için fark olmadığı doğrudur. Elbette uzaklık sohbetimize engel değil. Yine de senin geliş haberin benim muştum olacak bilesin sevgili dostum.

Kal sağlıcakla gözümün nuru…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.