Doğu Anadolu’nun serhat şehri Van’dan izlenimler-1

Bir vesile ile Van’dayım,
Gölü ile, “yekpare taş” kalesiyle, Horhor Medresesinin kalıntıları ile, Erek dağı ile, Nurşin Camisi (Medresesi) ile, Çoravanis’iyle, Zernabat suyu ile, Başit başı ile adeta her köşesi ile, her noktası ile Bediüzzaman kokan, Said Nursi’nin ve talebelerinin izlerini taşıyan bir şehirdeyim.

Van deyince ilk önce akla Erek dağı geliyor, Nurşin geliyor, Başit başı geliyor, Horhor geliyor. Ve en önemlisi Said Nursi’nin birinci dünya savaşında Ruslara karşı savaşmış, gözünü budaktan sakınmayan, Ermeni fedailerine korku salan, hem talebe hem savaşçı, aynı zamanda (gören çocukları dahi ihtiyarlatan dehşetli savaşta) birçoğu şehit olmuş fedaileri geliyor.

Bir de çocukluğumuzun şarkısı geliyor.
“Edremiiiit Van’a bakar”
“İçindeeeen Şamran akar”

Bu serhat şehrin kenar mahallelerini gezerken eskiden Van’ı cennete çeviren Şamran suyunun izlerini görmeniz mümkün. Yollar boyunca açılmış kanallarını, su cetvellerini şimdilerde içinde çörçöpün dolaştığı arklarını…

Çok değil 10-15 sene öncesine kadar Şamran suyu o kadar bol ve o kadar gürmüş ki, şehrin tüm yollarının kenarına -bir insanın vücudunda dolaşan damarlar gibi- kanallar açılmış ve bu su o kanallardan gürül gürül akıtılmış, isteyen bu sudan istediği zaman istediği kadar bahçesini sularmış. O nedenle Van’ın tamamı adeta bir meyve bahçesini andırıyormuş. Ama ne yazık ki, şehir büyüyünce, nüfus artınca, köylerden gelenlerin de ilavesiyle kısa zamanda bu bahçeler beton yığınına dönüşmüş ve o su cetvelleri de bir bir kapanmış, insan eli ile cennete çevrilen o güzelim bahçeler yine insanoğlunun kirli eli ile bir bir yok edilmiş.

Şehrin su ihtiyacı arttığından bu günlerde artık Şamran suyu o kanallardan akmıyor. Ancak içme suyu olarak kullanılıyor. Belediye bu suya el koymuş ve şehrin içme suyu şebekesine dahil etmiş. Adeta cennet bahçelerine benzeyen meyve bahçeleri ise susuz kaldığından eski güzelliğini kaybeder olmuş yenilenmediğinden yaşlanmış ağaçlar, bahçe kenarlarına açılan yollardan geçen arabaların kaldırdığı tozlar sayesinde (!) tazeliğini kaybetmiş.

Ama bütün bunlara rağmen adeta direnen birçok bahçeyi de görmek mümkün… Mevsim sonbahar olduğundan meyve ağaçlarının başları bereketin, İlahi cömertliğin sembolü gibi duruyor. Dalları kırılacak gibi bir görüntü veriyor, her ağacın üzerinde neredeyse bir mahalleye yetecek kadar meyve var.

KEMAL ABİNİN BAHÇESİ

Bu bahçelerden biri var ki, güzelliğinin yanında bağrına bastığı insanlar sayesinde ayrı bir özelliğe ve güzelliğe sahip. Barla’da Sıddık Süleyman’ın Cennet bahçesine misil bir özellik ve güzelliği var. Üstadın talebelerinden Ceylan Çalışkan, Tahiri Mutlu, Mustafa Sungur, Bekir Berk, Mehmet Fırıncı, Bayram Yüksel, Ali Uçar, Çaycı Emin, Selahattin Akyıl, Rahmi Erdem, Mehmet Kutlular gibi bilinen bilinmeyen binlerce Nur talebesine ev sahipliği yapmış, ağaçları ile gölgelendirmiş…

Sahibi Kemel Yurtbay, Ceylan abinin asker arkadaşı, Risale-i Nuru ve Üstadı ondan öğrenmiş. O nedenle Ceylan abinin çok sevdiği, onun da Ceylan abiyi çok sevdiği bir insan... Bu hikayeyi, Rahmetli Kemal abinin fedakar hanımı Mediha Abla ile yaptığımız söyleşiyi sizlerle paylaşacağız.

Risale-i Nurların takibe uğradığı, Nurcuların mahkemelere sevk edildiği zamanlarda savunmalar bu bahçede ve bu zatın evinde hazırlanmış. Yaz aylarında hizmetlerin konuşulduğu 200-300 kişilik bölge toplantıları da bu bahçe de yapılmış. O nedenle Risale-i Nur hizmetlerinde büyük görev yüklenmiş bir özelliği var.

Hatta bu bahçedeki birçok ağaç, Üstadın talebeleri adına vakfedilmiş.  Ceylan Çalışkanın ağacı, Tahiri Mutlunun ağacı, Bekir Berk’in ağacı gibi isimlendirilerek birçok ağaç onlar adına hibe edilmiş. Senelerce o ağaçlardan toplanan meyvelerin bir teki dahi yenmeden dershanelere, talebelere gönderilmiş. Bazı yıllar bahçede o ağaçlar şayet meyve vermemiş olsa bu defa diğer ağaçlardan aynı sayıda ağacın meyvesi toplanarak verilmiş. Yani hiçbir şekilde dershaneler meyvesiz bırakılmamış. Üstadın talebelerinin hissesi her zaman ayrılmış.

Bahçede bir ağaç var ki, nasıl ki, Van’da bu bahçe özelse bu bahçede de o ağaç özeldir. Bugünlerde sadece gövdesi kalmış olan ağacın özelliği, bahçeye gelen Nur Talebelerinin hemen hepsinin ağacın gölgesinde oturduğu gerçeğidir. Tahiri abi, Ceylan abi, Sungur abi, Bekir abi hep bu ağacın altında oturmuş ders yapmışlar, namaz kılmışlar ve ev hanımının birbirinden leziz yemeklerinden yemişler.

Ama her fani gibi o da bu dünyadaki ömrünü tüketmiş ve belki de artık cennette cennet ağaçlarının içinde ebedi olarak Nur Talebelerine gölgelik etmek ve meyvesinden yedirmek üzere dikilmiş, Nur Talebelerini bekliyor.

Bahçe resimleri için TIKLAYINIZ

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum