Diriliş Postası'nın manşeti Bediüzzaman Said Nursi'den

Diriliş Postası'nın manşeti Bediüzzaman Said Nursi'den

Diriliş Postası gazetesi manşetinde Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin sözüne yer verdi

Risale Haber - Haber Merkezi

Diriliş Postası gazetesi “Asya’nın bahtının miftâhı  meşveret ve şûradır” manşeti ile yayınlandı. Anahtar resmi ile birlikte Bediüzzaman Said Nursi'nin sözü yer aldı. 

Gazete, Hz. Peygamber’e (asm), Uhud mağlubiyeti neticesinde “Onlarla meşveret et” (Al-i İmran Sûresi, 159) emrinin gelmesini hatırlatarak istişare ve şuraya vurgu yaptı.

Haber ve ilk sayfa şöyle:

Hz. Peygamber’e (asm), Uhud mağlubiyeti neticesinde “Onlarla meşveret et” (Al-i İmran Sûresi, 159) emrinin gelmesi de manidardır. Zira esasen Resulullah (asm)  savaş öncesi meşveret etmiş, “Şehirde müdafaa savaşı yapılması” şeklinde görüş belirtmişti. Çoğunluk, meydan savaşı isteyince, onların görüşüne göre hareket emri verdi. İsteseydi, şûranın bu kararını lağvederdi. Fakat meşveret esasının yerleşmesi, İslam cemaatinin talimi ve ümmetin terbiyesi çok daha önemliydi.

Meşverette, hakkı bulmak, en iyiye ulaşmak hedef olarak seçilmelidir. Şûra Suresi 38. ayet meâlinde Yüce Allah “Onlar, Rabblerinin çağrısına uyarlar ve namazı dosdoğru kılarlar, onların aralarındaki işleri istişare iledir.” buyurur. Şûra ve istişare kelimeleri aynı anlamda kullanılır. Hz. Peygamber, (asm) hemen her hususta ashabıyla meşveret eder, onların görüşlerini alırdı. Ebu Hüreyre (ra), Resulullah'ın (asm) bu yönüyle ilgili olarak şu tespitte bulunur: “Ben, Resulullah'tan daha fazla arkadaşlarıyla meşveret eden birini görmedim.” Bedir, Uhud, Hendek savaşları öncesi ashabına danışmış, onların fikirlerini almış, ona göre hareket etmiştir...

BEDİÜZZAMAN'IN O SÖZÜNÜN ORJİNAL İFADESİ

“Asya’nın bahtının miftâhı  meşveret ve şûradır”  ifadesi Bediüzzaman Said Nursi'nin sözünden ilhamen oluşturulan bir slogandır. Bu ifadenin Hutbe-i Şamiye'deki orijinal cümlesi şöyledir: "Asya kıt’asının ve istikbalinin keşşafı ve miftahı şûrâdır."

İfadenin geçtiği bölüm:

ALTINCI KELİME: Müslümanların hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyedeki saadetlerinin anahtarı, meşveret-i şer’iyedir. وَاَمْرُهُمْ شُورٰى بَيْنَهُمْ (“Onların yönetimi, aralarında yaptıkları istişare iledir.” Şûrâ Sûresi, 42: 38.) âyet-i kerimesi, şûrâyı esas olarak emrediyor.

Evet, nasıl ki, nev-i beşerdeki telâhuk-u efkâr unvanı altında asırlar ve zamanların tarih vasıtasıyla birbiriyle meşvereti, bütün beşeriyetin terakkiyatı ve fünunun esası olduğu gibi, en büyük kıt’a olan Asya’nın en geri kalmasının bir sebebi, o şûrâ-yı hakikiyeyi yapmamasıdır.

Asya kıt’asının ve istikbalinin keşşafı ve miftahı şûrâdır. Yani, nasıl fertler birbiriyle meşveret eder; taifeler, kıt’alar dahi o şûrâyı yapmaları lâzımdır ki, üç yüz, belki dört yüz milyon İslâmın ayaklarına konulmuş çeşit çeşit istibdatların kayıtlarını, zincirlerini açacak, dağıtacak, meşveret-i şer’iye ile şehamet ve şefkat-i imaniyeden tevellüd eden hürriyet-i şer’iyedir ki, o hürriyet-i şer’iye, âdâb-ı şer'iye ile süslenip garp medeniyet-i sefihanesindeki seyyiatı atmaktır.

İmandan gelen hürriyet-i şer’iye iki esası emreder:

اَنْ لاَيُذَلِّلَ وَلاَيَتَذَلَّلَ

مَنْ كَانَ عَبْدًا ِللهِ لاَ يَكُونُ عَبْدًا لِلْعِبَادِ
لاَ يَجْعَلْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا اَرْباَباً مِنْ دُونِ اللهِ
نَعَمْ: اَلْحُرِّيَّةُ الشَّرْعِيَّةُ عَطِيَّةُ الرَّحْمٰنِ

Yani, 
•İman bunu iktiza ediyor ki, tahakküm ve istibdat ile başkasını tezlil etmemek ve zillete düşürmemek, ve zâlimlere tezellül etmemek... 

•Allah’a hakikî abd olan, başkalara abd olamaz. 

•Birbirinizi, Allah’tan başka kendinize Rab yapmayınız. Yani, Allah’ı tanımayan, herşeye, herkese nispetine göre bir rububiyet tevehhüm eder, başına musallat eder. 

Evet, hürriyet-i şer’iye Cenâb-ı Hakkın Rahmân, Rahîm tecellîsiyle bir ihsanıdır ve imanın bir hassasıdır.

فَلْيَحْيَا الصِّدْقُ وَلاَ عَاشَ الْيَأْسُ فَلْتَدُمِ الْمَحَبَّةُ وَالتَّقْوٰى وَالشُّورٰى وَالْمَلاَمُ عَلٰى مَنِ اتَّبَعَ الْهَوٰى وَالسَّلاَمُ عَلٰى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدٰى

Yaşasın sıdk! Ölsün yeis! Muhabbet devam etsin! Şûrâ kuvvet bulsun! Bütün levm ve itâb ve nefret, hevâ hevese tâbi olanlara olsun. Selâm ve selâmet, hüdâya tâbi olanlar üstüne olsun. Âmin.

Eğer denilse: Neden şûrâya bu kadar ehemmiyet veriyorsun? Ve beşerin, hususan Asya’nın, hususan İslâmiyetin hayatı ve terakkisi nasıl o şûrâ ile olabilir?

Elcevap: Nurun Yirmi Birinci Lem’a-i İhlâsında izah edildiği gibi, haklı şûrâ ihlâs ve tesanüdü netice verdiğinden, üç elif, yüz on bir olduğu gibi, ihlâs ve tesanüd-ü hakiki ile, üç adam, yüz adam kadar millete fayda verebilir. Ve on adamın hakikî ihlâs ve tesanüd ve meşveretin sırrıyla, bin adam kadar iş gördüklerini, çok vukuat-ı tarihiye bize haber veriyor. Madem beşerin ihtiyacatı hadsiz ve düşmanları nihayetsiz, ve kuvveti ve sermayesi pek cüz’î; hususan dinsizlikle canavarlaşmış, tahribatçı, muzır insanların çoğalmasıyla, elbette ve elbette, o hadsiz düşmanlara ve o nihayetsiz hâcetlere karşı, imandan gelen nokta-i istinad ve o nokta-i istimdad ile beraber hayat-ı şahsiye-i insaniyesi dayandığı gibi, hayat-ı içtimaiyesi de yine imanın hakaikinden gelen şûrâ-yı şer'î ile yaşayabilir, o düşmanları durdurur, o hâcetlerin teminine yol açar.

dirilis-postasi-said-nursi-manset.jpg

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum