Mehmet Ali KAYA

Mehmet Ali KAYA

Din ve vicdan hürriyeti

Hak ve Hürriyetler insan içindir ve bireyin temel hakkıdır. Bu haklar birilerinin lütfu değil, yaratıcı olan Allah’ın insanlara ihsanıdır. İnsanın en temel ve birinci hakkı ve hürriyeti “Din ve Vicdan Hürriyeti”dir. Bu hak, diğer temel hakların hem teminatı, hem de temelidir.

İnsanın insan gibi, şerefle ve insaniyete lâyık bir şekilde yaşaması, dünya ve ahirette şerefle yaşaması bireyin canının, aklının, neslin, malının ve dininin korunmasına bağlıdır. Dinin amacı da bu beş temel hakkı korumaktır. Dinin korunması canın, aklın, neslin ve malın korunmasını sağlar. Dinin korunması ise, insanların vicdanlarına ve akıllarına baskı yapılmaması ile mümkün olur. Dinin gönderilmesinin amacı insanın vicdanının ve aklının baskıdan kurtarmaktır.

Din ve Vicdan Hürriyeti “dilediği gibi inanma, inancını ifade etme, inandığı gibi ibadet etme, inancını yayma ve inancını istediği yerden öğrenme ve öğretme” hürriyetini ifade eder. Bunlardan birisi eksik olursa buna “Din ve Vicdan Hürriyeti” denemez. Her bir kısıtlama bir hakkın gasbı anlamına gelir.

Yüce Allah insanı hür yaratmıştır. Bu sebeple inanmaya zorlamaz. Hakkı ve batılı önüne koyar ve vicdanı ile insanı baş başa bırakır. (Bakara, 2:256) Hak ve hakikati peygamberleri aracılığı ile insanlığa ulaştırmış ve “dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin” (Kehf, 18:29) buyurarak hür ve serbest bırakmıştır. Allah dileseydi yeryüzünde bütün insanlar iman ederdi. Ama o zaman insanların akılları ve vicdanları üzerinde baskı oluşur ve insanın hürriyetine müdahale edilmiş olurdu. Yüce Allah peygamberine “iman etmek için insanları zorlamayın” (Hud, 11:99) emreder. Zorlamayı da yasaklar. (Bakara, 2:256)

İnsan için en hayırlı şey imandır ve insanı hayra zorlamak dahi Allah yasaklamıştır. Çünkü hürriyet insanı hayra ve şerre zorlamamak demektir. Zorlamak bizatihi zulümdür. İster hayır olsun, ister şer olsun insan iradesi üzerinde zorlamak zulmü netice verir. Allah bu nevi zulümden münezzeh olduğu için insanı hür yaratmıştır.

Din bizatihi hayırdır. Böyle olduğu için selim akıllar ve vicdanlar ona müştaktır ve güzelce sunulduğu zaman kabul eder. Bunun için dinde esas olan “Tebliğ”dir. Tebliğ sadece tekliften ibaret değildir; içinde “hürriyeti, insana saygıyı, yardımı, va’z-u nasihati, en güzel şekilde öğüt vermeyi ve en güzel mücahede ve cihadı” barındırır. Tebliğ bu sayılan unsurların tamamına denir.

Peygamberler insanları dine zorlamak için değil, öğüt vermek, insanları geleceğe hazırlamak, istidat ve kabiliyetlerini geliştirecek şekilde eğitim vermek ve Allah’ın emirlerini sözlü ve uygulamalı olarak açıklamak için görevlendirmişlerdir. Peygamber sadece tebliğci değil, müjdeci, uyarıcı, öğüt verici ve tatbikçidir. Nitekim yüce Allah “Ey Resulüm! Sen öğüt ver. Sen öğüt vericisin, zorba ve insanları zorlayıcı değilsin” (Gaşiye, 88:21-22; Kâf, 50:45) buyurarak bu hususa dikkatleri çekmiştir.

İnsanları zorlamak ve zorla bir şeyi yaptırmaya çalışmak onların iradelerine ipotek koymak olur. O zaman hür iradesi ile değil, başkasının zorlaması ile hareket eder ve gerçek niyetini gizler. Bu da insanları nifaka ve münafıklığa götürür, insaniyetini mahveder. Zorla ne iman eder, ne de ibadet eder. Dinde esas olan kişinin akıl ve hür iradesi ile dini kabul etmesidir. Din insana bilgi verir, akla kapı açar ve teklifini söyler iradesini elinden almaz. İmana insanları zorlamak nifaka ve münafıklığa götürür, ibadette zorlamak da ibadetin makbul olmasının şartı olan ihlâsı ortadan kaldırır. Bu durumda kişi “münafık” derecesine iner ve ibadette de “mürâî” yani riyakâr konumuna sokar. Bu sebeple dinde ne imana ve ne de ibadete zorlama yoktur. “Dinde ikrah ve icbar yoktur” (Bakara, 2:256) ayeti her iki hususu da kapsar. İman ve ihlâs kalbin amelidir ve hiçbir baskı ve kayıt kabul etmez. Allah’tan başka hiçbir güç kalbe hükmedemez.

Zorlama/ikrah bir kimseye hoşlanmadığı ve istemediği bir şeyi tehdit ile rızası hilafına yaptırmaktır. Zorlamak iradeyi hükümsüz kıldığı için yaptırılan fiil şayet günah bir fiil ise içinde ikrah olduğu için günah olmayacağı nasslar ile sabittir. Nitekim küfre zorlanan insan gönlünü küfre açmadıkça diliyle inkârı mucip sözler söylemesinin imanına zarar vermeyeceği ayetle sabittir. (Nahl, 16:106) Peygamberimiz de (sav) “Allah ümmetimin zorla yaptırıldığı şeyler ve şeytanın kalbe verdiği vesvesesi ile amel etmedikçe günah yazmaz” (İbn-i Mâce, Talak, 16) buyurur. Ayrıca “Allah ümmetimin hata, unutma ve zorla yaptırılan şeylerden dolayı sorumlu tutmaz” (Münavi, Feyzü’l-Kadir, 2:219) buyurmuşlardır.

Bu ayet ve hadislerden anladığımız husus zorla yapılan ve yaptırılan şeylerin Allah katında geçersiz olduğudur. Allah insanların hür iradeleri ile yaptıkları ve kendi istekleri ile isteyerek ve severek işledikleri amellere değer vermekte, sevap ve günah yazmamaktadır. Hatta yüce Allah hata olarak işlenen fiillere günah yazmadığını, ancak kasıtlı yapılan fiillere günah yazdığını açıkça ifade etmektedir. (Ahzab, 33:5)

Din ve Vicdan Hürriyeti’nin teminatı yine “İslam Dini” ve “Kur’ân-ı Kerim”dir. “Dinde zorlama yoktur” ayetinin nüzul sebebine bakıldığı zaman bir babanın Hıristiyan olan oğlunu peygamberin huzurunda Müslüman olmaya zorlaması üzerine nazil olduğu görülmektedir. (İbn-i Kesir, 1:544; Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, 2:227-239) Dileyen dilediği dini seçebilir ve herhangi bir dine girmeye zorlanamaz.

Dinde cihad kâfirin küfründen dolayı değildir. Zulümden dolayıdır. Cana, mala, namusa ve vatana yapılan tecavüzü def etmek, barışı ve hukuku korumak içindir. İ’lây-ı kelimetullah, yani Allah’ın adını yüceltmek ancak “Barış ve Adaleti” sağlamakla mümkündür. Devlet bu sebeple savaş kararı alır ve savaşır.

Dinin ve devletin amacı beş şeyi koruma altına alarak emniyet ve asayişi, barışı ve hukukun üstünlüğünü sağlamaktır. Bunlar, “dini, aklı, malı, canı ve nesli” korumaktır. Dini korumak “Din ve Vicdan Hürriyeti” ile aklı korumak eğitimle, malı ve nesli korumak da “Emniyet ve Yargı” ile mümkündür. Devletin görevi de budur. Devletin adaleti sağlamak ve malı, canı, namusu korumak için zor kullanması din adına değil, hukuk namınadır. Bu “dinde zorlama” anlamına gelmez, “hukukun üstünlüğünü koruma” anlamına gelir. Devlet bu konuda din ayırımı da gözetmez, kim olursa olsun müslim/gayr-ı müslim “bireyin hakkını” korumayı amaçlar.

Din ve Vicdan Hürriyeti denince bu hususları bilmek ve ona göre bu hürriyeti kullanmak gerekir.

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.