Dil ve din

Bilgi ve marifet kaynağı olmasıyla (sürekli beslenmek gereği dolayısıyla) ve 'Yaratıcımız bizden ne istiyor'u her gün için takip edebilmek zorunluluğu nedeniyle din dili, Kur'an dili asıldır, diğerleri bu dile yaklaştıkları oranda gerekli ya da caiz olur.

Bediüzzaman’ın eserlerinde, din dilinden uzaklaştırılan bir topluma karşı yüzyıllardır İslam’ın bayraktarı olmuş bir dili, Osmanlı Türkçesini öncelemesi de, bu nedenle büyük bir mesajdır.

Hatta ilk dönemde Türkçeyi en güzel gösteren Arap harfleriyle yazmaktaki özeni (ki bazı talebelerinin ilk anda Latin alfabesine itirazı bu noktada bir hakikati ifade eder) din diline yakınlığı korumaktaki gayretini ortaya koyuyor.

Din diline aşina olmak bugün Türkler için Risale okumaktan geçmesi yönüyle de çok önemli bir misyonu, bu şekliyle ifade etmektedir.

Bundan dolayı, günümüzde Risale okuyanlar için Arapça öğrenmek çok kolaydır, Kur’an'ı okumak ve okurken anlamlarını hissetmekte de daha rahattırlar.

Bediüzzaman'ın bir hedefi de bu şekilde Kur'an dilinden soyutlanmak istenen Türkçeyi korumak olarak gerçekleşmektedir.

Risaleler bu anlamda asıl Türkçe’nin saklandığı bir değerli sandıktır.

Böylelikle, Risaleleri açtıkça aslımızı öğreniyoruz, koruyoruz, bu arada, farz olan Kur’an dilini tekrarlıyoruz.

Yani bize lazım olan Risale-i Nur'daki söz konusu Türkçedir.

Bununla birlikte, kişinin yaşadığımız şartlarda kendini ifade edebileceği, anadili ve sonradan öğrendiği kelimeleri ile günlük yaşamda bir kimlik ve yer sağlayabileceği, dünyevî gerçekliğini üretmesine yarayacak her türlü farklı söyleyişleri de olabilecektir.

Buna da yasak koyamayız, yadsıyamayız, kendi dışımıza zorlayamayız. Bu tür ifade edişleri bir bozulma ve yıkım olarak da göremeyiz.

Bilakis, zamanın geçişiyle değişen ifade tarzlarını kendimizi anlatmada en kestirme yol olarak görmeliyiz.

Günümüz değişen Türkçe dili kendimizi en kolay anlatabileceğimiz bir yolken, bu aşamada, zorlama olacak eski dilde anlatma denemeleri bizi güncelden uzaklaştırabilecektir.

Hatta, Türkçe anlatırken araya yabancı kelimeleri sıkıştırmak bir alışkanlık olmuşken, insanların kendi lehçe ve ağızlarını da araya katması bir zenginlik olabilir.

Bundan da doğal olarak, örneğin, anadili Kürtçe birisinin Türkçe arasına Kürtçe kelimeleri sıkıştırabilmesi ya da tamamen kendini en iyi ifade edebileceğini düşündüğü anda bir refleks olarak zihnindeki anlamları ‘anadili’nde biçimlendirebilmesi, anlatan için bir rahatlık getireceği gibi okuyan için de zenginlik olacaktır.

Bu şekilde farklı diller de toplum içinde tanınacaktır, zamanla kullanılacak, her bir dil ve söyleyiş kültüre zenginlik katacaktır.

Böylece ‘anadili’nin bir ideolojik zorunluluktan ziyade bir kültür ve hayat olduğu görülecektir.

Evet, anadilimizi ve kendi söyleyiş ve kelimelerimizi zihnimize düştükleri şekliyle kullanalım; ancak asıl Yaratıcıya muhatap olduğumuz,  dilimiz olan Kur’an dilini öğrenme ve öğretme mücadelemizi bırakmayalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum