Derdimizin dermanı Hz. Muhammed (sas)

Derdimizin dermanı Hz. Muhammed (sas)

Dr. Haylamaz, Kur'an'ın en iyi tefsirinin Efendimiz'in hayatı olduğuna dikkat çekiyor

Gülizar Baki'nin haberi:

"O'nun hayatını bilmek Kur'an-ı Kerim'i anlamak anlamına gelir" diyor ve herkesi siyer okumaya davet ediyor. Ona göre, Efendimiz'in hayatında modern insanın sorunlarının hepsine çözüm var.

Türkiye'de en çok satan siyer kitaplarından Efendimiz'in yazarı Reşit Haylamaz, aslında tefsir doktoru. Kaynak Kültür Yayınları'nın başında olan Haylamaz, uzun yıllar ajans ve gazete yöneticiliği yaptı. Kitabındaki akıcı ve anlaşılır dilinde bu dönemin etkisi olduğunu söylüyor. Haylamaz, yeni nesil okuyucunun, olayların merkezde olduğu ve dili sade metinleri okuduğuna dikkat çekiyor. Haylamaz'la, Peygamber Efendimiz'in hayatından günümüz insanının çıkartabileceği dersleri konuştuk.

Aslında en iyi tefsiri yapan Peygamber Efendimiz. O'nu tanımak, tefsiri de anlamak anlamına gelir mi?

Hz. Ayşe validemiz, Efendimiz'in "Yaşayan Kur'an" olduğunu vurguluyor. Kur'an'ın ilk muhatabı, uygulamalarıyla Kur'an'ı Kerim'i ilk tefsir eden O. Doktorayı Tefsir ilminden yapmış olmak, Efendimiz'in hareketleriyle Kur'an'ı bütünleştirmede biraz daha işimizi kolaylaştırmış olabilir. Aslında ilimler bir bütünün farklı parçaları. Birbirlerinden bağımsız hale getirildiğinde istifade alanları daralıyor. Halbuki bir alandaki parça bilginin başka bir alan için hayati değeri olabiliyor, farklı gibi duran ilim dalları birbiriyle beraber ele alındığında müthiş bir zenginlik ortaya çıkıyor. Başka yerdeki bilinmezi bilinir hale getiriyorsunuz. İnsanımız, tefsir ve hadis alanında çok okumalar yapmıyor. Bugün Efendimiz ve sahabenin hayatı, tefsir ve hadis kitaplarından daha çok okunuyor. Aslında biz, bu iki alanı da Efendimiz'in hayatının içine yedirerek anlatabilirsek İslâm'ı bütüncül olarak okutma imkanı da sağlamış oluruz. Bunu kitapta kısmen yapmaya çalıştık. Ancak bu, başlı başına üzerinde durulması gereken bir konu ve bununla ilgili olarak bir grup arkadaşla birlikte işin bir yanından hecelemeye başladığımızı söyleyebilirim.

Önemli bir tespitte bulundunuz; tefsir ve hadis okunmuyoruz dediniz. İlmihal de okunmuyor değil mi?

Aslında okunsa da mutlak ayet veya hadisle karşılaşan bir insan, alt yapısı, usül bilgisi yoksa okuduklarını yanlış anlama ihtimali var. Zira Kur'an ve hadisi anlamak için belli bir birikimin olması gerekiyor. Şayet bu birikim yoksa herkes okuduğundan kendince birşeyler anlar ve gelinen sonuçlar çoğu zaman sağlıklı olmaktan çıkar. Benlikler kabarır ve hakikat benliklerin gölgesinde kalır. Hakikate ulaşabilmek için Efendimiz ve sahabenin hayatına, onların meseleyi nasıl algıladıklarına bakmak lazım.

Hz. Muhammed, kendisine ve Müslümanlara dair oluşan önyargıları, korkuları yıkmak için ne yapmış?

Önyargılar Mekke fethine kadar çözülemiyor. Hep bu şartlanmışlık var. Toplumla Efendimiz arasında kalın duvarlar örülmüş! Fetih günü işinin bittiğini düşünenler, onun için memleketi terk etmek isteyenler var. Diyorlar ki, "Tamam bizim kelleler gitti". Yanıldıklarını anlamak uzun sürmüyor. Zira Efendimiz hiç beklemedikleri adımlar atıyor, ölümü bekleyenlere onurlu bir hayat bahşediyor! Şok tedavi. Hatta kaçanların arkasından koşuşturma başlıyor. İntikam duygusundan eser yok. Dünün hesabını sorma yok. Bakışlarda bile dünün olumsuzluklarını hatırlatmayı yasaklayan bir Peygamber var. Kimse mahrum kalmasın, herkes gelsin diye ayaklarının altına kırmızı halılar serercesine bir muamele var. İşte bu muamele, aradaki şartlanmışlıkları kaldırıyor ve dünkü kin ve nefretin temsilcilerini yarınların kardeşleri haline getiriyor.

Hayırlı işlerin çok muzır manileri oluyor. Mesela cep telefonumu vurup kırmak istediğim çok zamanlar olmuştur. Bazen bir odaya kapanayım sadece kitaplar olsun, kapı bile kapalı olsun, yemeği kapının altından versinler diyordum. Ama hayattan koparak yazdığınız şeylerin hayatta karşılığı olmuyor. Yazılanların karşılık bulmasının en önemli sebebi, yazarının hayatın içinde olması, toplumla aynı ızdırap ve sıkıntıları yaşaması. Nasrettin Hoca'nın bir misali var ya, "Damdan düşen gelsin". Bugünkü problemlerin sıkıntısını hissedip yaşamayanlar, yarınki çözümlerin parçası olamazlar!

Kutlu Doğum programlarında muhteva önemsenmeli

Kutlu Doğum programları çok güzel. Toplumun bunları benimsemesi sevindirici. Ancak bu programları organize edenlerin muhtevaya da dikkat etmesi gerekiyor. Bazen folklorik görüntülerle zaman geçiştirilebiliyor. İnsanlar, Efendimiz için bir araya geliyor ama bir gösteri izletilip yapmamız gerekeni yaptık kanaatiyle insanlar salondan ayrılıyor. Halbuki bu programlar heyecan aşılamalı, ayrılıp giderken insanlar, omuzlarına bir vazife almış olmanın şuuruyla ayrılmalı. Gelişiyle dönüşü arasında fark olmalı. Programlar, gönül eğlendirme yeri değil, gönülleri harekete geçirme zemini olmalı.

Zaman