Demokratik açılıma doğru

Demokratik açılım için söylenen, söylenecek ve söylenemeyecek o kadar çok konu ve yaklaşım var ki, bunları makul bir zeminde değerlendirmek ayrı bir muhakeme ve müzakere ister. Risale ikliminin  perspektifinde  bakmak ortak akılla ve hissiyattan uzak, hamasetten azade  bir idrak ve ihtisasla mümkün.

Öncelikle akıl sağlığı yerinde olup,  ruh iklimi uygun olanların çözümü beraberlikte ve farklılığı kabullenmekte arayanların buluşacağı doğru bir zemindeyiz.
Bu zemin; duymak istemediklerimizi duyacağımız bir zaman  olarak değerlendirebiliriz. Kendimizi merkeze koyup başkasını “tukaka” ettiğimiz dayatmacı alışkanlıklarımızdan kurtulma zamanı.

İşte tepkilerimiz ve öfkemiz, ezberimizin bozulmasına yönelikse bu hayra alamettir.
Tekli düşüncelerden, imtiyazlı tasarruflardan, başkası adına ve rağmına ferman buyurmaktan kurtarıyorsa bu müzakereler, yine sevindirici bir gelişmedir.

Elbette iki taraf var bu vadide.
Biri merkezci, diğeri yerinde yönetime talip iki bakış ve görüş.
Biri dediğim dedik, diğeri ise ortak akla ve ahlaka inanan,
Biri kaynakları elinde tutan ve güç peşinde maddi ve manevi faydaya dönüştüren, diğeri ise amme hakkını tabana, herkese ve katılıma açmak isteyen,
Biri doğrularında ısrarcı ve çatışmacı, diğeri ihtiyaçları ve temel doğruları beraberce düşünen,
Biri dünün alışkanlığında kilitlenmiş, diğeri ise yarının ufkuna açılmak isteyen,
Biri statükocu ve bölünmüşlüğünü başkasının bölmesi olarak gören, diğeri iş bölümünün takım ruhu ile birleştirici cesaretini taşıyan,
Biri negatif, tepkisel, başkasını kötüleyen, çamurda yürüyen, diğeri batağı kurutmak isteyen, yol döşeyen ve eski köprünün ayaklarını tamir ederken yenileyen,
Biri “Tenkıs-ı gayr ile faziletini izhar” modunda ve düşman üretiyor, diğeri aksiyon ve ortak aklın üretimi…

Uzayıp gider bu kategoriler…
Bazen de doğrularımızdan tereddüt ettirecek kadar yanlış düşüncelerin doğru yöntemleri ile doğru düşüncelerin yanlış yöntemleri birbirini bir doğru ve bir yanlış ile eliyorlar.
Doğruların ve yanlışların karmaşık hal almasının, çözümün doğru zeminlerde ilerleyememesinin bu yüzyıldaki en büyük sebebi, doğru amacın/davanın yanlış araçları/vasıfları ile takdim/tehir farkının birbirine karışmasıdır.

Sosyal problemlerde ve beraberliği insani ve İslami zemine oturtmada karşımıza çıkan bir başka can alıcı durum ise; Ehliyet/uzmanlık/liyakat esaslı yeni bilgi ve yetkinliklere taze ve genç dimağlarla ulaşılabileceği hakikatidir. Bunların ihtiyaç ve heyecanları doğrultusunda öndekilerin ve yönetenlerin onlara yol açma, sol şeridi açık tutma ve arkadan gelenlere  ayırıp  tecrübelerini  aktararak  icra ve sorumluluğu devretme, yenileşmeyi cesaretlendirme  sorumlulukları var.

Kaht-ı ricalin 200 yıllık serencamı bu. İstibdat ve muhalefetin negatif sonuçlarının nedeni bu.

Selef halefi geçmek zorunda. Eğer bu yol tıkanıyorsa, bilimin, aklın, geleceğin, gençliğin ve çocukların önü kapatılıyor.

Bunun tezahürleri şahsi, sosyal, siyasi, ekonomik, psikolojik ya da bir başka gerekçenin ideolojik kalıbında ve kapatılmış gündem ve geçmişin babında bizi gergin ve çatışmacı idarecilerin/reislerin/sorumluların gadabına maruz bırakıyor.

Tarihi arka planı 1908’den beri boy vermiş ülkemizin meselelerine buradan bakarsak, zalimle mazlumun çatışma alanlarını bireyden aileye, takımlardan/gruplardan topluma ve ülkeden/ülkelere uzanarak ruhu ve manayı değiştirmeden insan hakkı anlamında yeni bir anlayış, bakış ve dil geliştirmek, bunun zihni temellerini sağlam bir niyetin zeminine inşa etmek zorundayız.

Hiçbir kudsiyet hak gaspına müsaade etmez. Bunun tevili ve “yaptım oldu” cehaleti, artık hikmet üretecek durumda değil.
Öyleyse kalbimizi muhabbetle, aklımızı bilimle, düşüncelerimizi pozitifle, davranışlarımızı emek ve hakkaniyetle buluşturmak zorundayız.

Yeni bin yılın dirilişine tanıklık etmek, bunu risale ile anlamak ve idrak etmek, en büyük lütuftur bizim için. Lütuf lezzetini yaşamak ve hissetmek ise âli ruhlara ve saf niyetlere takdim edilen bir mükâfattır.

Gelin buradan bakalım açılımlara/demokratikleşmeye, aslında insanileşmeye demek daha doğru.
Artık P serisinden uzak, doğru ve samimi gayreti az, ilmi ve çözümü olmayanların dünü tekrar ederek varacakları bir durak yok. Sadece DURak olurlar. Biz öznesinde durdurmaktan öteye geçemezler.
Bırakınız geçmişi, varsın “muasırlarım beni dinlemesinler” itirazının tecdit/yenilik aksiyonu bizi Bediüzzaman’ın asırlara teslim emaneti ile yüzleştirmektedir.

İşte buyurun “P”lere geçelim. Planla pilavı karıştıran 60’lı yılların devletçi ve Kemalist elitlerine mirasçı olmayı kafasından geçiren yeni zevat olmayacağına göre;
Paşa, Peder, Padişah, Parti, Parazit, Paravan, Propaganda yerine Perspektif, Projeksiyon, Proje, Plan, Program, Performans ve Prosedür dönemi geçerli.
Tedavülden kalkmış hiçbir metot ve yaklaşım, asli çözümü ve çareyi asli ruha taşıyamaz.

Buyurun kalite pazarına. İnsaniyete layık büyük hedef ve icralara.
Kalbin merkezinde en büyük  davaya ve rızaya hizmet aşkı ve şevkiyle muhabbet  mecrasında akalım.
Sonraki yazımızda, açılımın perspektiflerini paylaşmak dileğiyle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum