Hüseyin YILMAZ

Hüseyin YILMAZ

Deli ve hâin olmayanlara sesleniyorum: Irkçılıktan vaz geçiniz!

Deli ve hâin olmayanlara sesleniyorum: Irkçılıktan vaz geçiniz!

İnsan eski tabirle “me’luf ve malûm”dan hareket eder; iki kelimelik bir müdahale  ile bugüne aktaracak olursak: İnsan, alışık olduğu ile bildiğinden hareket eder... Hırsız, bütün âlemi hırsız; nâmussuz bütün insanları nâmussuz sanır. İnsanı faziletlerinden tecrid ederseniz, parçalayan bir canavar olmakla iktifa etmez, aynı zamanda edebsiz bir şeytan olur.

Dinî, ahlâkî, örfî ve târihî bütün değerleri Batılılaşma sarası geçirenlerce tahrib edilen insânımızın içinde bulunduğu ruh hâlinin, herkesi kendisi gibi alçak bilen deninin ruh hâline bürünmüş olması niçin şaşırtıcı olsun? Hayır, şaşırmıyorum... Fıtrî bir meyil, fıtrî bir zaaf bu: Kişi, herkesi kendisi gibi bilir...

Türkçe’nin bütün imkânlarını kullanarak ve avazımın çıktığı kadarıyla ırkçılığın gayr-i insanî, ahmakça, aptalca içtimâî bir hastalık olduğunu haykırıyorum... Kürt ırkçılığı kadar Türk, Arap, Laz, Çerkez ve diğerlerinin ırkçılığının da budalalık olduğunu, değil Türkiye gibi çok kavimli bir ülkede, dünyânın herhangi bir yerinde, tek bir kavmin hâkim olduğu topraklarda yapılacak bir ırkçılığın bile tehlikeli, sirâyet edebilen bir taun istidadı taşıdığını söylüyorum; adam katmerli bir ırkçılıkla dönüp bu satırların sahibini ırkçılıkla ittiham ediyor. Hastalık ve şuursuzluğun bu had safhasına memleketi mahkûm eden, asırlık Ankara ırkçılığıdır. Hangi pırıltılı mefhumun arkasından sahneye buyur ederseniz ediniz, milliyetçiliğin her türlüsü kalbinde öldürücü bir ırkçılık nüvesi taşır ve bu çekirdek her fırsatta zehirli sarmaşıklar gibi boy atar, atabilir.

Irkçılığın insanî, dinî, aklî ve içtimaî hiçbir sağlam delile müstenid olmadığına dair kaç makale yazdığımı hatırlamıyorum, bu yazıda oraya dönmeden son oyunu bir daha akıl ve vicdanınızın takdirlerine arzetmek istiyorum.

Derler ki, “Eşek, aynı çamurda iki sefer düşmez!”  Milletimizi eşşekoğlu eşşek zannedenler, bir asırdır aynı çamurda debelenmemiz ve defalarca düşmemiz için oyun üstüne oyun, tertib üzerine tertib sahneliyorlar. Önce “Bir Türk cihâna bedeldir!” hezeyânı ile Türklere ırkçılık zehrini şırınga edip baştan çıkarttılar. Yetmedi, meş’um ırkçılık saikasıyla, “Kürt yoktur!” deyip Kürtlerde karşı bir ırkçılığın uyanmasını temin ettiler. Irkçılığın en bâriz vasfı, kendisini üstün kavim görmesi; geride kalan bütün insanlığı ise ikinci üçüncü sıralarda köle vehmetmesidir. Başkalarının mükellefiyeti kendisine kölelik yapmaktır, hizmetkâr olmaktır. Hizmetlerine mukabil yaşamalarına müsaade edilmesi, kölenin hakkı değil; ırkçı efendinin âlîcenâblığıdır, lütfudur.

Türkler ile Kürtlerin müşterek vasfı bir değil, bir çok: Bir kere aynı dine mensublar,  Müslmümanlar;  sonra bin yıllık ortak bir târihe sahibler ve Osmanlı’nın kalbi mesabesindeler... Bu müştereklerin tahkim ettiği birlikte yaşama irâdesinin kendiliğinden sarsılmayacağını anlayan eski düşman, şimdilerde güyâ dost Batılı hasımlarının yapabileceği tek şey kalmıştır: Bölmek...

Savaş meydanlarında elde edemedikleri zâfere götürecek olan taktik, aralarına ırkçılık illeti ile fitne verip, birlikte yaşamalararını imkânsızlaştırmaktır. Evet, her geçen gün Türkler ile Kürtlerin birlikte yaşama irâdesi de, imkânı da kan kaybediyor. Bu elim neticeyi elde etmek için kullanılan yegâne tezgâh: Irkçılık... En kaba, en deni şekliyle ahmakça bir ırkçılık.

Bulanık dâvâsını Samsun’a almak, kasıttan kaynaklanmıyorsa, tehlikeli idâri bir yanlışlıktı. Hâinlik yapmak kastıyla hareket edilmiş olsa, bu kadarı yapılabilirdi. İlk duruşmada Ahmed Türk’ün burnunu kırdırtmak, hıyanettir. Bu hıyanete Ladik’te iki polisi katletmekle cevap vermek ise, katmerli hıyanet... Bütün bu tertipler kimin eseri olursa olsun, elde edilmek istenen netice aynıdır: Türkler ile Kürtleri birbirine düşürüp, birlikte yaşama irâdelerini kırmak ve Türkiye’yi bölmek. Ve hazîndir ki Türkler ile Kürtleri bu noktada ahmak vehmedenler mesafe alıyor. Evet Türkler ile Kürtklerin ırkçılıkla ahmaklaştırılan kısmının tutuştukları kavganın umuma sirâyet etmesinden endişe duyuyorum. Bu endişe, anlatılamayacak ve anlaşılamayacak gibi de değil, vaziyet ortada, görmek isteyen herkesin görebileceği bedâhette.

Bu tehlikeli gidişatı durduracak tedbirleri almak, bu memlekette yaşayan haysiyetli her insanın nâmus borcudur. Hareket noktası, ırkçılığın her türlüsünü tel’in ile amme vicdanında mahkûm etmek, Türk-Kürt ırkçılığı kokan telkin ve teşviklere sed teşkil edecek bir seferberlik başlatmaktır. Sonra, Türkler ile Kürtlerin en büyük müştereği olan İslâmiyeti öcü gibi görmekten vaz geçip, hayatlanmasına çalışmaktır. Bir asır önce milletin ana değerlerine düşman bir yola girilmiş olmasını hakikat-ı mutlak vehmedip vaz geçilmez bir tabu hâline getirmek; milletin hukuk, haysiyet ve geleceğini düşmanlarına peşkeş çekmektir. Bir kaç kandırılmış budala ve hâinin dinî gericilik olarak vasıflandırmalarına devlet teminatı getirmek ve bir asır muhafazasına çalışmak, âleme maskara olmaktır. Milleti rezil ettiniz, artık yeter!

Netice-i kelâm: Türkler ile Kürtleri bir arada yaşatacak olan aslî ve birinci âmil dindir. Sonra, bin yıllık müşterek târihleri ve bu müşterek târihten devşirdikleri ortak değerleridir. Bu topraklarda ırkçılık yapmak, cünûndur... Deli olmayanlar için hüküm daha ağırdır: Hıyanet... Evet, bu topraklarda ırkçılık yapmak için ya deli olmak, ya da hâin olmak gerekir. Deli ve hâin olmayanlara sesleniyorum: Irkçılıktan vaz geçiniz!
Milliyetçilik diye size yuturulan şey, ırkçılığın maskeli halidir; arkasında aynı habis ruhu saklar: Irkçılığı...

Allah, bu memlekette yaşayanlara iman, iz’an ve insaf versin... Irkçılık yapanları da Kahhar ismiyle kahretsin, zirâ ıslâh kabiliyetlerini kaybetmiş görünüyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum