Dediler: Bu nasıl peygamber ki, yemek yiyor, çarşılarda geziyor

Dediler: Bu nasıl peygamber ki, yemek yiyor, çarşılarda geziyor

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Furkan Sûresi 7-10. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

7-Bir de (onlar) şöyle dediler: “Bu nasıl peygamber ki, yemek yiyor, çarşılarda geziyor. Ona bir melek indirilmeli de onunla berâber (o da) bir korkutucu olmalı değil miydi?”(*)

8-“Yâhut kendisine bir hazîne bırakılmalı, ya da ondan yiyeceği bir bahçesi olmalı (değil miydi?)” Ayrıca o zâlimler (mü’minlere): “(Siz,) ancak sihirlenmiş bir adama tâbi‘ oluyorsunuz” dedi.

9-Bak, senin hakkında nasıl misâller getirdiler de dalâlete düştüler; artık (onlar, hidâyete) hiçbir yol bulamazlar.

10-Eğer dilerse, sana bundan daha hayırlısını, altlarından ırmaklar akan Cennetleri verecek ve sana saraylar ihsân edecek olan (Allah) ne yücedir!

(*)“O Zât-ı Mübârek’in (Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm’ın) tamâm-ı mâhiyeti ve hakīkat-i kemâlâtı (hakīkī yüksek makāmı ve ahlâkı), siyer ve târihe geçen beşerî ahvâl ve etvâra (insânî hâllere ve tavırlara) sığışmaz.
Meselâ: Hazret-i Cebrâîl ve Mikâîl, iki muhâfız yâver hükmünde Gazve-i Bedir’de yanında bulunan bir Zât-ı Mübârek’i, çarşı içinde bedevî bir Arabla at mübâyaasında (alış-verişinde) münâzaa etmek (tartışmak), bir tek şâhid olan Huzeyfe’yi şâhid göstermekle görünen etvârı içinde sığışmaz. İşte yanlış gitmemek için, her vakit mâhiyet-i beşeriyeti (kişiliği) i‘tibâriyle işitilen evsâf-ı âdiye (sıradan vasıflar) içinde başını kaldırıp, hakīkī mâhiyetine ve mertebe-i risâlette (peygamberlik makāmında) durmuş nûrânî şahsiyet-i ma‘neviyesine bakmak lâzımdır. Yoksa, ya hürmetsizlik eder veya şübheye düşer.” (Zülfikār, 19. Mektûb, 10)