Dawkins'in 'Tasarlayıcıyı Kim Tasarladı?' Sorusu

Dawkins, kimi Yaradılışa inananlar tarafından verilmiş olan Boeing 747 örneğini bir “kısırdöngü” olarak kabul eder. O tam bir demegoji örneği göstererek şu soruyu sorar, uçağın bir tasarımcısı olmalıysa, tasarımcının tasarımcısı kimdir? Güya o, akla ve mantığa en uygun “Yaratıcı” inanışını bu soruya cevap bulamadığından kabul etmiyordur. Halbuki şu bir gerçek ki ben önümde durmakta olan şu bilgisayarın bir “yapıcısı ve tasarımcısı” olduğuna inanmak için o yapıcının kim olduğunu bilmeye ihtiyaç duymam. Ama şunu bilirim. Bu bilgisayar akıllı, bilinçli birisi tarafından tasarlanmıştır. Maalesef Dawkins, daha bu gerçeği itiraf edememektedir.

Bu aşamadan sonra ben örneğime Boeing 747 ile devam etmeyeceğim. Çünkü artık geliştirilen bir Türk uçağı da vardır ve bunun haklı gururuyla o uçakla örnek verebilirim. TUSAŞ tarafından geliştirilen Turna adlı ilk Türk uçağından bahsediyorum. Sanırım böyle güzel ve anlamlı bir çalışmayı takdir sadedinde ondan örnek vermeye devam edişimiz anlayışla karşılanır.

Dawkins sırf bu açık gerçekleri kabul etmemek için bir mantık yanıltmacasına gider. “Turna” uçağını yapan bir Tasarımcı varsa, onu yapan Tasarımcıyı yapan da bir tasarımcı olmalıdır, diyerek hedefi saptırdığını düşünür. Birazdan bu meselenin istismarının bütün yollarını kapatacağız. Ancak öncelikle giriş sadedinde şunu söyleyelim. Tasarımcı demek, bilinçli, planlı, seçimli eylemler yaparak o “Turna” uçağını bu düzeni ve mükemmelliğiyle oluşturan akıllı ve bilgi sahibi varlık demektir. Ben “Turna” uçağının tasarımcısı olan mühendislerin isimlerini, nerede ve ne zaman doğduklarını bilmek zorunda değilimdir ancak, bir bilincin bu uçağı tasarladığını çok iyi bilirim.

Üstelik Turna’nın bir tasarımcı tarafından üretildiğine inanmam için tasarımcısının künyesini bilmeme de gerek yoktur. Tasarlama ile tasarımcının varlık menşei apayrı konulardır. Tasarım kesin bir gerçekliktir. Turna da, Boeing 747 de akıllı, bilinçli, canlı ve alanlarında uzman tasarımcılar tarafından geliştirilmiştir. O tasarımcıların anne ya da babaları olup olmadığı, varsa da kimler olduğu “tasarım var mı?” sorusunun cevabını vermezler. Bilinçli bir tasarım var mı? sorusu sadece tasarımın varlığıyla irtibatlıdır ve onu sorar.

Ben bu soruyu önümdeki bilgisayar için sorduğumda akıl, mantık ve gerçekler, bu bilgisayarın bir tasarımcısı olduğu gerçeğini bana söyler. Bu bilgisayar kendi kendine, tesadüflerle ya da doğal yollarla oluşmamış, akıllı, bilinçli, bilgili uzmanlar tarafından “yapılmıştır.” Bu gerçeğin olasılığının “kesinlik” derecesinde olduğunu anladıktan sonra, o “kesinliğin” mahiyetinin ne olduğunun, nereden geldiğinin hiçbir önemi yoktur. Üstelik kesinlik derecesinde o bilinçli tasarımcının varlığı ortaya konulduğuna göre, Boeing 747’yi oluşturanların nereli olduklarını ya da nasıl oluştuklarını, hangi dili konuştuklarını bilmemek, tasarımın yokluğu anlamına değil, tasarımı kabul etmek istemeyen evrimcinin hedef saptırmak istemesi anlamına gelir. Gösterilen bu yeni hedefin ise tasarımın varlığı ya da yokluğuyla hiçbir alakası yoktur. Çünkü o uçakta bir tasarım vardır ve bu tasarımı yapan bir tasarlayıcı da mutlaka vardır.

1-Maaşımızı çekmek için 2 yaşındaki çocuğumuzla birlikte bir bankamatiğin önünde beklediğimizi farz edelim. Babasının/annesinin bankamatikten rahatça parayı aldığını gören çocuk bu makinenin para verme gibi bir özelliği olduğunu düşünür. Bankamatiği kim tasarlamış, hangi şifreler çevrilmiş, o parayı oraya kim koymuş, babası/annesi bu parayı kazanmak için ne kadar çalışmış, çocuk bunları düşünmez. Gördüğüne inanır sadece. İşte Tabiatçıların algı düzeyi de aynen bu çocuğunki gibidir. Bir farkla ki, onlar Yaratıcıyı kabul etmemek için bilinçli olarak böyle bir algıya kendilerini mahkum ederler. Halbuki o makine bilinçli bir varlık tarafından düşünülmüş, planlanmış ve tüm özellikleriyle birlikte yapılmıştır. O para da oraya bilinçli bir varlık tarafından sayılarak konulmuştur. Verilen para da hesaplı bir şekilde verilmektedir. Bütün bu kesin gerçekleri anladıktan sonra, o makineyi düşünenin, planlayanın, yapanın ve o parayı oraya koyanın kim olduğunu, nerede ve ne zaman doğduğunu, o bilinç sahibinin gözünün, saçının rengini ya da boyunu, huyunu bilmiyor oluşumuz, o var olan kesin gerçekliğe hiçbir zarar vermez. Bu özellikler tasarımcının varlığından “bağımsız olaylardır” Bildiğimiz gibi “bağımsız olay” demek, iki olaydan herhangi birinin gerçekleşmesi diğer olayın olma olasılığını değiştirmemesi demektir. Bankamatik vardır, onu yapan vardır ve o parayı oraya koyan vardır. Bu fiilleri yapanların nerede doğdukları, nasıl var oldukları gibi bu gerçekten bağımsız olan olaylar bu gerçeği asla etkilemez. Mesele bu kadar basittir.

2-Şunu iyi bilmeliyiz. Zaman ve mekan kavramları onları yaratanı asla kuşatmaz. Zaman yaratılmışlar için vardır ve görecelidir. Ekmek yapılan fırın, ustayı yapmaz. Daracık bir çerçeveye resim çizen bir ressam, o çerçevede yaşamaya mahkûm değildir. Vida, çivi, tutkal ve tahtalardan yapılmış bir sandalyenin şuurlu olduğunu varsayalım. O kendindeki özelliklerden yola çıkarak, yapıcısının zatını asla bilemez. Şayet Bilinci olsa ve kendi gerçekliğine göre yapıcısını anlamaya çalışsa, tasarımcısının tahta, çivi, vida, tutkal karışımı bir varlık olduğunu düşünecektir. Ama bu yanlış bir değerlendirme olacaktır. Çünkü onun ustası vida, tahta, tutkal ya da çivi değildir. Akıllı, şuurlu, gören, duyan, seçen, güçlü bir varlıktır. Böyle bir ustanın özellikleri ise sandalyenin zatından çok farklıdır. Bir an bilinçlense ve kendine bu gerçek anlatılsa, sandalye buna hemen inanamayabilir. Çünkü onun için var oluş, kesilmek, çivilenmek, tutkallanmak ve vidalanmaktan ibarettir. Çivilenmeyen, tutkallanmayan, kesilmeyen ve vidalanmayan bir varlığı var olarak bile algılamaz. Bizler de, zaman, mekan gibi sınırlar içinde olmamızdan yola çıkarak, Allah’a bir zaman ve mekan nispet edemeyiz. Kitabı yazan yazarın, aynen kitap gibi ciltli ve sınırlı sahifelerden oluşan bir zati varlığı olduğunu düşünemeyiz. Zaman sahifeli ve mekan ciltli varlıkları yaratan Allah da, yarattıkları gibi zaman ve mekanla sınırlı değildir. Sonsuzdur. Zamandan ve mekandan münezzehtir. Sonsuz ise, adı üstünde herhangi bir sayıyla başlamaz ve herhangi bir sayıyla bitmez.

3-Sonsuz Allah, her yönüyle sonsuzdur. İmkanları sonsuzdur, seçenekleri sonsuzdur, seçiciliği, ilmi, iradesi, kudreti, yaratıcılığı, görücülüğü, duyuculuğu ve bütün özellikleri sonsuzdur. Dawkins gibilerin kafalarındaki Orta Çağ kalıntısı Tanrı inanışı ile gerçek Allah inanışı arasında hiçbir alaka yoktur. Biz herhangi bir Allah’a değil, özellikleri belli olan bir tek Allah’a inanıyoruz. Bizim inandığımız Allah ise kesinlikle “sonsuz” bir Allah’tır. Kur’an-ı Kerim “o doğmamıştır, doğurmamıştır” hükmünü koyarak böyle “sonsuz” bir Allah’a inanmamızı istemiştir. Dawkins gibi Tanrı Tanımazlarsa, Tanrı yok derken aslında “putsu”, “yarı Tanrı-yarı insan” bir varlığı yok saymaktadırlar. Çünkü verdikleri örnekler ancak Antik Yunan’ın Tanrı ve Tanrıçalarına hitap eder gibidir. Bu durumsa, Amerika’daki Başkanlık sistemini eleştirmek için Afrika’daki feodal bir yapıyı eleştirmeye benzer. Bu eleştiriyle kendilerini avuturlar. Ancak hakikate zerre kadar yaklaşamamışlardır. Çünkü, Kur’an’ın Sonsuz Allah’ı onların örneklerinin sınırlarına girmez.

4-“Tasarımcıyı işaret ederek izah etmeye çalıştığınız varlık ne kadar olanak dışıysa, tasarımcısı da en az onun kadar olanak dışıdır.” Dawkins bu sözlerle ancak paganist bir kabilenin putunu eleştirebilir. Halbuki Sonsuz olan Allah bu eleştirinin sonsuz derece sınırının dışındadır. Topu taca çıkarıp çizgi dışında oyuna devam edenler futbol oynuyor gözükseler de kendilerini kandırıyorlardır. Hatta “kırmızı” kartı yiyerek oyun dışı bile kalabilirler. Oyun sınırların içinde, oyunun kabul ettiği kurallarla oynanacaktır. Allah da anlaşılacaksa, hangi özellikleri varsa, o özelliklerle anlaşılacaktır. O madem sonsuzdur, o halde olasılık hesaplarında da onun “sonsuz” oluşu hesaba katılacaktır. Sonsuz olanın sınırları olmaz. Sınırlı olan da zaten sonsuz olamaz. Sınırı olmayan ise elbette birden fazla olamaz, tek olacaktır. Sınırları olmayan sonsuzun kenarı, köşesi, üstü, altı, dışı olmaz. Bu nedenle sonsuz her yeri ve her şeyi kuşatır. Sınırı olmayan sonsuzun başlangıcı da olmaz. Zamanla da mekanla da sınırlı değildir. Bu nedenle sonsuzun başlangıcını sormak demek olan, “sonsuzu kim tasarladı” sorusu sonsuz anlamsız olur. Çünkü sonsuzun bir başlangıcı da, bir sonu da olamaz.

5-Allah “sonsuz” olduğuna göre sınırlı sayılarla ifade edilebilecek bütün ihtimal sayıları sonsuza göre mümkündür. Çünkü “sonsuz” bütün bu ihtimalleri de kuşatır. Bu nedenle “sonsuz” üzerinde olasılık hesabı yapılamaz. Çünkü olasılık, uygun durumların sayısının, mümkün durumların sayısına oranı demektir. Bu durumda 109999999999 sayısı da, 10  sayısı kadar sonsuz için mümkündür. Çünkü kaç sıfırlı olursa olsun bütün o ihtimal sayıları sonsuzun yanında aynı değerdedir.

6-Sonsuzun varlığı üzerine olasılık hesabı yapmak ise sonsuzun sınırı ya da dışı olmadığı için imkansızdır. Bir varlığın var olma ihtimali elbette ki o varlığın sayısal değerinden daha büyük sayısal değerlerle ifade edilecektir. Ancak sonsuzdan daha büyük bir sayı değeri yani “imkan” yoktur ve sonsuzun varlığı “mutlak” olduğu için üzerinde olasılık hesabı yapılamaz. Bu nedenle Dawkins’in Sonsuz Allah hakkında “ihtimal dışı” gibi ifadeler kullanması mantık açısından anlamsızdır. Bütün ihtimalleri kuşatan sınırsız bir “sonsuz” için ihtimal dışı diye bir “sınırlama” yapılamaz. İşte O bu nedenle Vacib’ul Vücud yani Varlığı Zorunlu olandır.

7-Bütün varlıklarda olduğu gibi evrenin de bir başlangıç noktası olmalıdır. Yoksa, sonsuza kadar devam eden sonsuz sayıda ilahların varlığını kabul etmemiz gerekir. Bu ise açık bir mantıksızlıktır. Sonsuz olmayan zaten ilah olamaz ve Sonsuz olansa başka bir Sonsuzu doğuramaz. Sonsuz tektir ve bölünmezdir. Başlangıcı ve sonu yoktur. Matematikte bir kuraldır ki, Sonsuz hangi sayıyla bölünse, çıkarılsa, toplansa ve çarpılsa da sonuç yine Sonsuzdur. Sonsuz+1, Sonsuz-1, SonsuzX1, Sonsuz/1 anlamsızdır. Sonsuzu 4 işlemin kurallarıyla tartmak imkansızdır. Allah’ı da zaman, mekan gibi boyutlarla sınırlandırmak imkansızdır. Çünkü o Sonsuz’dur. Sonsuz, bölünmeyle, çıkarmayla eksilmez, toplama ve çarpmayla da artmaz. Zaten En Üstün olandan daha üstün bir En Üstün olamaz. En Üstün, en üstün olduğuna göre onun zayıf ve aciz düşmesi de imkansızdır. Bu nedenle Sonsuz Olanı, onun başlangıcı olarak göstereceğimiz herhangi bir sayıdan çıkarmamız durumunda bile sonuç Sonsuz olacaktır.

8-Güneşin ısı ve ışığının başka gezegenlerden geldiğini iddia etmek, arabanın motorunu başka bir motorun, lokomotifi başka bir lokomotifin çektiğini düşünmek saçmalıktır. Araba sürücüsünün sürücüsünü kimse merak etmez. Yarışmada birinci olandan önce kimin birinci geldiğini sormayız mesela… O birincidir çünkü. Alfabenin ilk harfinden önceki harfi arasak da bulamayız. İlk canlı hücreden önce de canlı hücrenin olduğunu iddia etmek mantıksızlıktır. Çünkü o zaten ilk hücredir. İlk hücreden daha ilk hücre olamaz. Maddi alemdeki bazı varlıkların ve kavramların bile kendilerinden önceleri yokken, Allah’ın öncesinin olmayışını garip görmek mantıksızdır.

9-Allah’ı başka bir İlahın yarattığını düşünmek imkansızdır. Çünkü Allah dediğimizde Sonsuz bir Varlığı kastediyoruz. Sonsuzluk Allah kavramının olmazsa olmazıdır. Allah’ı sonlu bir varlık olarak kabul edip de, ona bir Yaratıcı isnat etmeye çalışanlar, Sonsuz olan Allah’tan değil, yaratılmış bir varlıktan bahsediyorlar demektir. Güreş karşılaşmasında Futbol kuralları geçerli değildir. Mobilyacı tarafından yapılmış koltuğa Usta denilmez. Yaratılmışların kuralları içine dahil olan bir varlığın da, bizim inandığımız Allah olması imkansızdır. Dolayısıyla bu soru mantıksızdır. Üstelik, ezele kadar İlahlar tasavvur ettiğimizde, o ilahların sonlu olduğunu da tasavvur ediyoruz demektir. Çünkü sonraki ilahı yaratan önceki ilah, yok olmuş olmalıdır ki egemenliği sonrakine devredebilsin. Bu ise imkansızdır. Sonlu olmak, Sonsuzluğun zıddıdır. Bir ilahta iki zıddın aynı anda olması ise imkansızdır. Üstelik “en güçlü” olandan daha güçlü olamaz. Çünkü o en güçlüdür, en üstündür. En Üstün olan Sonsuz bir İlah’ın kendisinden daha Üstünü doğurması imkansızdır. Bir kadın, babasını ya da annesini doğuramaz. Bir renk aynı anda hem kırmızı, hem de beyaz olamaz. Aynı anda karanlık, aynı anda aydınlık olamaz. Sonsuz olanın ise aynı anda Sonlu olması mantıksal olarak imkansızdır.

10-Dördüncü maddede dile getirdiğim gibi, yaratılmış olanlar İlah olamazlar. Çünkü her başlangıcı olanın sonu da vardır. Evrendeki bütün yaratılmışlar için durum böyledir. Teselsülü kabul edip, ilahlardan ilahların doğduğunu iddia edenler de bir ilk noktada durmak zorundadırlar. O vehmedilen ilk ilahın ise bir başlangıcının olmayacağı açıktır. Bu durumda Başlangıcı Olmayan Ezeli bir İlah inancını onlar da kabul ediyorlar demektir. Bir mantık hatası olarak, o ezeli İlahın yarattıklarına da İlah diyorlar. Yaratılmış olanı İlah olarak adlandırmak onu İlah yapmaz. Taş taştır, insan değildir. Onu insan olarak adlandırmakla, taşı insan yapmış olmayız. İnsana benzer olarak yontulan bir taş bile insan değildir. Yaratılanın aynı zamanda, Sonsuz Bir İlah olması ise imkansız üstü imkansızdır. Eğer tevehhüm ettikleri ezele kadar giden, başlangıçsız bir Sonsuz İlahlar zinciriyse, o durumda imkansızlık derecesi Sonsuza yükselmiş olur. Bir tek ilahın ezeli olduğunu kabul etmeyip, Sonsuz sayıda ezeli İlahların varlığını kabul etmek saçmalık üstü saçmalıktır.

11-“Yaratıcıyı kim tasarladı?” sorusu, pek çok açıdan mantıksız ve saçmadır. Halbuki bu saçma soruyu soranlar “Yaratıcı’ kavramına inanmayanlardır. Bu soruyu sorarak Allah’ın varlığını kabul etmektedirler aslında. Çünkü Allah’ın var olduğunu kabul etmeyenlerin bu soruyu sorması imkansızdır. Bir kalpte Allah’ın varlığı sabitse eğer, o halde böyle bir soru da saçma olacaktır. Çünkü inanılan Allah, Sonsuzdur. Başlangıcı olmaması yani Ezeli olması da inanılan Allah’ın en önemli özelliğidir. Kırmızı neden sarıdır? sorusu gibi saçma bir sorudur bu. Çünkü “Başlangıcı olmayan, ne zaman başlamıştır?” diye asla sorulamaz. Ya da “Birinci aydan önceki birinci ay nedir?” diye soramayız. Sıcak olan neden soğuktur? diyemeyiz… Sıcak sıcaktır, soğuk da soğuktur çünkü. Bizim inandığımız Allah zaten “başlangıcı olmayandır.” Sonsuz ve Ezeli olmadığı iddia edilen İlah, bu inanca göre zaten Allah değildir.

12-Bu soruyu soran inançsızlar, bütün bu delilleri görüp de hala inanmıyorlarsa, onlara sorulacak soru şudur. İnanmadığınız Allah’ın asla olmayan imkansız Yaratıcısını bulmaya çalışacağınıza, varlıklarına bütün kalp ve aklınızla inandığınız evrendeki katrilyonlarca düzenli varlığın Yaratıcısını neden araştırmıyorsunuz? İşte biz O’nun varlığını bulmuş olanlarız. Onun varlığını bulduğunuzda ise O’nun sonsuz ve ezeli olduğunu zaten idrak edeceksiniz. Siz evrendeki varlıkları kimin Yarattığını bile düşünemiyorsunuz. Eğer inananların kalbine bir şüphe vermeye çalışıyorsanız, bunda başarısız oldunuz. Şüpheler ancak sizin kalbinizde. Mantıksızlıktan doğan mantığınıza boşuna güveniyorsunuz. Çünkü mantıksızlık yine mantıksızlığı doğuracak. Bu yanlış mantıkla yapılsa yapılsa cerbeze yapılır. Kuzeyi güney, güneyi kuzey gösteren bozuk bir pusula ile hakikat rotasını bulmak imkansızdır. Güneye gittiğiniz halde insanları kuzeye gittiğinize ikna edebilirsiniz. Ama bu gerçek ve doğru bir hüküm oluşturmaz. Çünkü “güneşe kar yağdı” diyenlerin bunu ispat etmesi gerekirdi. Sizin iddianız, en az bu kadar mantıksız ve saçma bir iddiadır. Bizse, bütün kuvvetli ve mantıklı delillerimizle haklılığımızın farkındayız ve bu hakikati de ispat ettik. Elhamdülillahi alel iman!

13-Allah’ın ezeliyetini inkar eden inançsızların büyük çoğunluğu, maddenin ezeli olduğunu kabul ediyorlar. Madde ise katrilyonlarca atomun ve atom altı parçacıkların tamamına verilen addır. Bu katrilyonlarca varlığın ezeli olduğunu akıllarına sığıştırıp, bir tek Sonsuz Allah’ın ezeli olduğunu kabul edemeyenlere, Allah’ın hidayet vermesini dilemekten başka bir şey yapamayız. Hatta Dawkins, maddeye verdiği ezeliyetin bir gereği olarak, kâinatın bir gün son bulacağı yönündeki bilimsel verileri eleştirir, kâinatın bir sonu olmadığına inandığını dile getirir. Aslında bu sözüyle kâinatı oluşturan her bir atoma da “İlahlık” vermiş olmaktadır ki bu mantıksızlığının farkında değildir. Bir tek Sonsuz İlahı kabul etmeyip, atomlar adedince “sonsuzu” kabul etmek atomlar sayısınca mantıksızlıklar içerir… İnşallah bir gün Dawkins gibi Tabiatçılar de bu hakikatleri görürler ve her yerde özellikleriyle ayan beyan olan Sonsuz İlim Sahibi Sonsuz Allah’ın varlığını idrak ederler. (OD)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum