Dava adamı tembel olamaz

Âlemin her tarafında, maalesef güzellikler tamda bulunmuyor. Dünyanın çalkantılı cereyanları, cazibederlığı, insanın zaafları, rahata ve lükse, fanteziye, dünya malına düşkünlüğü, nefis, şeytan vs.ire mânialar, Âlem-i Beka ile alakadar, hizmet-i Kur’aniyeyi gaye-i hayal ve hedef-i maksat edinenlerin ve kalp ve ruhunu meşgul edip bazen de yaralıyor.

 

Hizmet-i Kur’aniyeye hasrı nazar eden kardeşlerin, kalp ve ruhun vazifesini ihmalinin neticesinde bazı sıkıntılara düçar olduklarını ve bunun değişik şekillerde hizmetlerde de ortaya çıktığını görüyor ve anlıyoruz. Zaman zaman cemaat mabeyninde ortaya çıkan sıkıntılarda da meşveretlerde bu konuların ortaya konulması bunun bir vakıa olduğunu gösteriyor.

 

Evvela maksat üzüm yemektir. Bağcıyı dövmek değil. Haklı tenkit hakikati rendeler. Hatalar akrep gibidir, bertaraf edilmezse sahibini sokar atıl hale getirir. Bu itibarla; Haklı olarak bizi ikaz edenler bizim hayırhahımızdırlar onlardan Allah Razı olsun diye dua etmemiz lazım geldiğini arif olan tüm ehli hizmet bilir.

 

Hizmetlerde meydana gelen sıkıntılarda ehli hizmet kardeşlerin tamamı hatalıdır demek hatadır. Ancak hatalarımızın olduğu da bir hakikattir. Buna rağmen hatalı hatasız, ehli hizmet kardeşlerin hepsine dua ediyoruz onlarda bize ve her kese dua etsinler.                           

Hataları ortaya koyarken, kimseyi kırmak, tezyif ve tahkir etmek niyetimiz olamaz. Ancak Hakkın hatırını âli tutarak, hizmetin hukukunu düşünerek ve elmas üzerindeki pası kiri silerek,onu cilalandırmak, hataları telafi ederek, daha sağlıklı ve verimli olarak, uzun yıllar hizmeti Kur’aniyeyi birlikte yapmanın yollarını aramak maksadımız olmalıdır.      

 

Bizim şahsi hukukumuza zarar geldiğinde fedakarane, afuvkarane davranıp meseleyi görmemezlikten gelebiliriz. Bu ayrı bir meseledir.                                

Ama bazı hata ve kusurlar hizmetin hukukuna halel getiriyor ve hizmete, cemaatın birlik ve beraberliğine ve uhuvvet ve samimiyete zarar veriyorsa burada biz hizmetin hukukunu görmemezlikten gelip hizmetin zarara girmesine rıza gösteremeyiz. Hizmet-i Kur’ani’yyenin hukuku Allah’a aittir. Hukukullah sahasına giren hataları affetmeye hakkımız ve selahiyetimiz yoktur.

 

Hele hele, hizmetin hukukunu omuzlayan şahıslar asla hizmete zarar veren hususları görmemezlikten gelemez, üstüne perde çekemez zira hizmet emaneti omzunda, mesul mevkiinde ve konumundadır.              

Aksi halde emanete riayet etmemiş, emanetin hukukunu müdafaa etmemiş neticede hizmete, uhuvvete gelecek zararı önlememiş olacağımızdan vebal altında kalmış olacağız.

 

Askerlik yapanlar bilir. Savaşçı bir komando eri, her hal ve şartlarda savaşacak şekilde yetiştirilir. Yani açlığa, susuzluğa, soğuğa sıcağa, dağda, ormanda, zemin ve zaman şartı aramadan, özel imkânlar aramadan, her türlü şartlarda tek başına veya arkadaşlarıyla takım ruhu içerisinde hareket etmesini bilecek, kendini muhafaza ederken, hedefe arkadaşlarıyla birlikte sağlıklı ulaşabilecek şekilde, belli bir eğitimle, tatbikatla yetiştirilir.

Rahat bir ortamda, dertsiz tasasız bir yerde, talimsiz, teçhizatsız, elini sıcaktan soğuğa sokmamış üç öğün yağlı karavanaya alışmış tecrübesiz ve müşterek harekette takım ruhu gelişmemiş bir askerle savaşa çıkmak mağlubiyetini peşinen düşmana ilan etmek demektir.

 

Aynen öylede; Adeta iğneyle kuyu kazar gibi yıllarca imkânsızlıklar içersinde ve zor şartlar altında hizmet edip gelen, saçı başı hizmette ağarmış güngörmüş tecrübe sahibi olmuş bir hizmet adamıyla, istidat ve kabiliyetleri körleten rahat ve rahat verici vaziyetlerde, dertsiz, tasasız, sıkıntısız bir ortamda, gün görmemiş tecrübe sahibi olmamış bir şekilde yetişen bir insan hiç aynı olur mu?

 

Kur’an hakikatlerini tam okuyamamış ve hazmetmemiş, okumaktan öteye Nurun hakikatleri’ni, hizmet düsturlarını, âleminde hal ve karakter olarak yerleştirmemişse bir nur talebesi, bu noksanı yüzünden zaman zaman mesele olur ve hizmetlerde de mesele çıkarır.       Zamanın acımasız dolaplarında dönmeyen, yakıcı hallerde yanmayan, hizmette pişmeyen, rahata ve yeknesak hizmetlere alışıp canlı bir ruh hali ile kendisini ve hizmet usullerini yenileyemeyen birisi, zorlu ve sıkıntılı ve yeni hizmet sahalarıyla karşılaştığında bocalar, tereddüt eder, zahmetli ve zorlu hizmetten kaçar, hizmet edenlere de bahanelerle engel çıkarmaya başlar.

Cemaatte tesanüdün bozulmaması, uhuvvet ve muhabbetin zedelenmemesi için tedbirlerin zamanında ve yerinde alınması fevkalade önemlidir.

 

Yeni ve tecrübesiz ehl-i hizmet kardeşlerin hizmet tecrübelerinin artması ve hizmette dayanıklı ve sebatkâr olarak verimliliklerinin sağlanması ve keyfiyetçe yetişmesi zamanına kadar, şahsı manevi onu hizmetin zorlu ve rahatlı, yerlerinde belli bir süreyle istihdam etmeli, bunun yollarını aramalı.

 

Hizmetin hukukunu muhafazada ciddiyet, karşılıklı güven ve samimiyet fevkalade önemlidir. Zira gayri ciddi ve laubali bir atmosferde ve ciddi olmayanlarla, samimiyetsizlerle tam hizmet olmaz.

Bir hizmet adamı kendisine değişik ve yeni hizmet verilmesini hizmet dışı ve kendisine yük olarak görmemeli.

 

Vazife taksimi altında şimdi bir cemaatin yaptığı hizmetleri eskiler tek başlarına omuzlanıyorlardı, nazlanmıyorlardı, bu benim işim değil demiyorlardı.

Güngörmüş ağabeyleri de öyle idi. Hizmette neme lazım değil ne lazım denirdi. Lüzum görülen hizmete hizmet ehlinin bir eli yağda bir eli kanda olsa bu benim işim değil, böyle bir hizmet programımda yok demez onu yapmaya çalışırdı.

 

Hizmet ehli kardeşlerin hizmetleri zuhurata göre olmamalı. Periyodik yıllık hizmet plan ve programları olmalı. Bu çalışma planı dediğimiz hedefler birlikte mütalaa edilmeli ve birlikte bu hedeflere varmanın yolları takip edilmeli.

Ehl-i Hizmetin zamanın seyrine ve hizmetin inkişafına göre, hizmetin ruhi aslisinden sapmadan, kendisini yenilemesi gerekiyor.

 

Hz.Üstadın, eski Said, Yeni said, üçüncü Said devreleriyle hayatını taksimi ve 7-8 senede ayrı bir beldede hizmet sahasına ve seyrine sevkedilmesi hikmetsiz değil. Her üç devrede de Üstad’ın mahiyeti birdir ama hizmet sahası değişik ve daha geniş dairede yayılma istidadındadır.

 

Mesela Risale-i Nur’un neşrinde önceleri kalemle Nurlar yazılırken, günü gelince bin kalemli Nurcu teksir makinesiyle, günü gelince de Matbaa vasıtasıyla Nurların süratle çoğaltılarak, risale-i Nurların yazılmasından öteye nurların çok süratle çoğalmasını temin ederek daha fazla insanın imanının kurtulması gayesinin takip edildiği anlaşılmıştır.  

Ama maksat kalemle yazmaktır çokça sevap kazanmaktır, teksirde, matbaa baskısında sevap yoktur diye telakki edenlerin, bu yanlışlarını bü gün matbaa eski ve yeni harfli baskılarıyla telafi etmeye çalıştıklarını görmekteyiz.

 

Babadan kalma usullerle bakkaliyeye devam eden, birisi gibi değil, ileri görüşlü bir esnafın, mesleğinin özünü koruyarak gelişen şartlara göre dükkânını yenileyen, ihtiyaçlara göre cevap verir hale getiren ve dükkânını mağazalar zincirine çeviren bir esnaf gibi olmalıyız hizmetlerde.  

İş aynı iştir ama taleplere verilen şekiller, usuller değişmiş, bakkal dükkânı, mağazalar zincirine dönüşmüştür. Bunun misalini çarşıda, pazarda çok görebiliriz. Kendisini zamanın ilcaatına göre yenileyemeyen kırk sene evvelki terzi terzi olarak kalmış, İşini bilen ileri görüşlü terzi şimdi hazır giyim, fabrikaları sahibi olarak işini yürütüyor.                                                   

 

Bir ehli hizmet, ömür boyu hizmette bulunma niyetinde ve emelinde ise, evvela kendi hayatındaki yeknesaklığı ve âdeme yakın olan monotonluğu kaldırmak için, hayatını belli safhalara ayırması ve kendisini yenilemesi ve yeni hizmet mahalleriyle yeni simalarla tanışması buluşması, hizmette belli hedefler önüne koymasının lazım geldiği muhakkaktır.

 

Rehber edindiği Üstadı misali bu zaruridir. Aksi halde bir gün hizmetin hızlı seyrine ayak uyduramama ile bir şekilde umumi çarkın dışında kalma ihtimali uzak bir ihtimal değildir. Mevcut hizmetini kâfi görüp bununla iktifa eden bir ehli hizmet değişik ve yeni hizmet sahalarında ne yapacaktır. Yeni hizmet sahalarını gündeme getirmemeye, oralardaki zoru ve zorlu hizmetleri görmemezlikten gelmeye, tevillerle konuyu saptırmaya, rahatını bozacaklardan kaçmaya ve onlardan uzak durmaya, hizmetleri ortaya koyanları da ve tenkide, yapılanları da hizmet dışı görmeye başlayacaktır.

 

İşte sıkıntıların menşei nokta bu noktadır. Bu öyle bir noktadır ki kimisinin manasına hatime verir, kimisine de yep yeni bir manalar ile yeni manidar sahifeler açar. Hizmet ehli, hizmetini, yer, zaman ve zemin şartına bağlayamaz. Hizmetkârlığın belini kıran ve himmeti öldüren ve insanı atalet ve betalet batağına atan rahata ve keyfiliğe düşkün olamaz.

 

Hizmet adamı uhrevi bir insandır. O’nun için fani dünyanın her yeri ona birdir. Ve her yerde her türlü yokluk ve zorluklarda bunları düşünmeden, hedefine Rızay-ı İlahi dairesinde yürüyen ve neticesi ne olursa olsun, kanaatkarane neticeye rıza gösteren insan demektir.

Çok peygamberler gelmiş tek bir tabi olanları olmamış onlar o Kutsi vazifelerinin mükâfatlarını almışlardır. Dünya ücret ve mükâfat mahalli değil.

Fikri infiradiye düşülüp cemaate ters düşülmedikçe, sabır ve sebatla ve şahsı manevi içerisinde kalarak, daima hizmetlere koşma azmi ve şevki korunmuşsa, şahsı manevinin rızası ve takdiri ve tebriki dairesinde kalarak hareket edinilmişse, en büyük hizmet budur.

Bu çerçevede yapılan hizmetler rağbet görmese de, nazarı dikkati çekmese de ehemmiyeti yok. Samimi ihlâsı ve uhuvvet ve muhabbeti tazammun eden bu tarzı hareket ve hizmet sahibini, Rızay-ı İlahiye ye mazhar kılacağı muhakkaktır. Cenab-ı Hak cümlemizin ahir akıbetini hayır eylesin, fitne ve fesattan muhafaza eylesin. Âmin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.