Selahattin GEZER

Selahattin GEZER

Dağların sancısı

PKK tarafından, dağa kaçırılan çocukların anaları, feryat ediyor. Demirtaş ise: “Bunlar para karşılığı eylem yapıyorlar” diyor. Anaların yüreğini ezen Kışanak ise, anaları tartaklatıyor…  Çözülmeye başlayan sıkıntılara, sanki sıkıca düğüm atmak, sürecin önüne takoz olmak ister gibiler; sermayesiz kalan tüccar paniklemesi gibi. Düşünmemek, haykırmamak mümkün değil. Anaları ağlatmak, yavrularını elinden almak, ne kazandırır ki? Kim çiğnediği yüreği basamak edip, yükselmeye çalışmış ise, muvaffak olmuştur ki. Evlat için atılan feryat, yakılan ağıt işitilmiyor, el uzatılmıyorsa, kaybedilen insanlığın ilanı olmuyor mu? Düne kadar köy ağalarının insafsızlığıyla çile çeken Güneydoğu insanı, şimdi PKK’nın zulmü ile sınav vermekte... Hep huzura engel olunuyor… Ülkemizde elimize tu deme fırsatı vermiyorlar ki; rahat tutunalım. Memleket yekpare tiyatro sahnesi, molasız fasılasız perde üstüne perde oyun sergilenmekte...
 
Çözüm süreci yüreklerimize su serpmeye, gerginliklerimizi gidermeye başlamıştı… Çözmek güzeldir, sıkıntıları, hadiseleri, dolambaçlıkları çözmek umut verir… İçi karışık olmayan, niyeti kördüğüm olmayanlar, çözmeği severler… Düğümlerden çözüldükçe, farklılıkları severiz, farklılıkların zenginlik olduğunu anlarız… Hükümet her meseleyi çözmede, 30 yıllık içimizdeki kördüğümlere el atmada gayret gösteriyor... İradenin niyeti temiz, iradenin millet sevdası var. Dağların sancısını bitirmek istiyorlar…
 
Oysa dağlar hep düşünce ikliminde heybetli yer almıştır… Dağlar insanlığın kurtuluşuna vesile olan, Yüce Peygamberi (sav) İzni ilahi ile yoğurdu, pişirdi… Dağda ilk vahiy geldi, dağda örümcek ağı, müşriklere kafa tuttu. Dağlarda zikir ehli kalbi parlattı, Allah’a yakınlık arttı. Dağlarda iman hakikatlerini Bediüzzaman olgunlaştırdı, ruhlara dimağlara ikram edilir hale getirdi… Dağlarda tefekkür ehli hakikatleri batıldan ayıkladı… Dağların zirvesi daracık ufkumuzu geniş tuttu hep. Sonra dağlara sancı saldılar, öfke saldılar…
 
Dağlar kocaman dağlar; sevda doluydu dağlar... Dağlar, kimsesizlerin mekânı, sevdaların itina ile saklandığı çekmeceler… Dağlar, dilimizdeki, hasretimizdeki, dağlar; türkülerimize sessizce gelip kocaman oturan dağlar… Arz sefinesine muhteşem direk, dünyanın kilerleri olan dağlar… Sitemli dile ah! çektirse de, hiçbir ozanı küstürmeyen, mısralara baş tacı olan dağlar... Dağların ayaklarından billur nehirler, çaylar hayata hayat katmak için akıp gider… “Ah dağlar” derken, “Yol ver dağlar” derken, “Başı dumanlı dağlar” derken, huzur vardı dağlarda... Sonra onlarca yıl kana buladılar, hileli oyunlara satranç tahtası yaptılar… Gencin eline silahı, yüreğine kini koyup, yollarını mayınladılar… Artık sevdalar değil, öfke hükümran olmaya başlamıştı…
 
Ah! Dessas İngiliz, kendi menfaatine her yerde insanlığı batırmış batı, gözü doymaz Siyonizm: Bırakmıyorsunuz millet huzuru dağlarda gelin etsin, düğünle halayla evine buyur etsin… Ne aç gözlü ne alçak bir ruha sahipsiniz... Ama bu milletin tüm uzuvları, kuvvetli ve inançlı bir beyinle takır takır çalışıyor artık ve geçmişindeki şanlı hayat tarzını, naftalinle hapsedildiği sandıklardan çıkartıyor… Azıcık düşünen bunu anlıyor da, inatla, kinle gözü dönmüş, ya da menfaat karşılığı devam eden kardeşlere bilmem ki ne demeli?
 
Ah! Benim kandırılmış, genç Kürt kardeşim: İş makinelerini yakarken, kendi umudunu yakıyorsun, refahını yakıyorsun... Yol keserken, yolunun ihanet yolu olduğunu gösteriyorsun. Siz ki, atanız dedeniz İslam’a Türklerle beraber gönüllü fedai oldular, küffarın gırtlağına sarılan el oldular… Şimdi, atan deden hak için, din için, harp meydanlarında yiğitlik sergilediği, küffarın torunlarına alet oldun, bil ki dedene yazık, şehidine yazık!
 
Kaldırma anaların çocuğunu kirli davan için dağa, verme eline kan kusan silahı! Ağlatma anaları, yakma yüreklerini... Analar ağlarsa, gözyaşları taş olur, lanet olarak yağar başına... İhanet etme sana verdiği oya, kovma belediye önünden! Alçaltma dilini “Para almış bunlar” diyerek. Nasıl anasın, hangi kadınlık ruhu, ya da babalık ruhu taşıyorsun? Bir annenin evladını koparıp almak, ya da göz yummak gözyaşlarına, davamıdır insanlık mıdır?
 
Hazır diline verilmesi gereken hürriyet verilmişken, hazır sana gelmesi gerekip de gelmeyen hizmet gelmeye başlamışken, sizlere geçmişte yaşatılan zulüm için, Kürtçe ağıtlara toplum olarak efkârlanmaya başlamışken, gel vazgeç, elin kirli planına değnek olma, yüzünü kapayıp tehdit olma!
 
Kürt, Türk ve tüm kahraman unsurlarla Malazgirt’te, Çanakkale’de ay yıldıza hep beraber kan olduk, can olduk… Biz ayrılamayacak kadar, birbirimizi hor görmeyecek kadar, birbirimize sevdalıyız. Muhteşem bir geçmişin ve tertemiz bir vücudun uzuvlarıyız… Zulme, sevdalara Kürtçe ağlar, Türkçe, İslam’ın ve mazlumların bekası için düşünür, Arapça hakikatlerin derinliğine dalıp, Lazca Karadeniz gibi mutluluğa coşarız… Vücuttaki yüreğin akla, eli mahkûm olması gibi, dilin kulağa, eli mahkûm olması gibi, anlamanın göze, eli mahkûm olması gibi, birbirimizi mutlu edecek, olmazsa olmaz el mahkûmluğumuz var... Mideye düşman safra kesesi, dile düşman ses olmaz. Hepsi birlikte, bir hayat dolu vücut olur, ruhu rahatlatan ev olur...
 
Bir yılı aşan süre boyunca, evlere düşmeyen ateş, yeniden ümit vermeye, yeniden huzur çiçekleri açmaya başlatmıştı; güçlü irade, barış sevdalısı yüreklerle... Yeniden barış, sevdaların umutların, türkülerin orta yerine oturacaktı ve oturmaya başlamıştı. Kirli eller, dağları yeniden cehenneme, anaların ve sevdaların yüreğini yangın yerine çevirmek istiyorlar… Bırakmıyorlar ki huzurun iki yakası bir araya gelsin. Bırakmıyorlar ki çocuklar koyunların, kuzuların peşinden cıvıl cıvıl koştursunlar… Şimdi yeniden dağların bile tiksindiği sancı, anaların sinelerinden koparılmış yavrular var... Küçücük ellere, kalleşler tarafından tutuşturulmak istenen keleşler var…
 
Son söz: Toprağın altında, Kürt olmak, Türk olmak, alevi ve Sünni olmak kurtarmayacak. Toprağın altında Allah’a kul olmak, Peygamberin Sünnetini yaşamış olmak, kurtuluş olacak. Allah’a itaat etmeyen Kürdün de, Türkün de hem dünyası batmıştır, hem de ebedi hayatı. Umarız Kandil’deki öfkeli ve yanlışta olan insanların, kafalarında hakikat kandilleri yanar…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum